Rasthaber - Amerikalılar hesabına komşulara müdahale düşkünü Adnan Menderes’ten Turgut Özal’a, oradan Erdoğan’a tevarüs eden Musul ve Kerkük’ü çevirme ukdesinin ölmediğini Iraklılar da görüyor. Türkiye’nin girdiği yerden çıkmayacağını düşünenler de az değil.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan yanlış politikalarla yollarına
mayın döşediği komşulardan birinin daha kapısını çalıyor. Suriye’deki kadar
olmasa da Irak’ta o denli çam devirdiler ki 12 yıl sonra Bağdat’a ilk kez
yapılacak ziyaretin altyapısı için bir düzine diplomatik, siyasi ve istihbari
temas gerekti. Madem ara bu kadar açıldı, kapanırken bari şatafatlı olmalı!
İktidar erbabı ziyarete olağanüstü önem atfediyor. “Tarihi” ve “stratejik”
denilecek sonuçlar için aylardır mürekkep tüketiliyor. Enerji, ulaşım ve güvenlik
başta olmak üzere “ezber bozan” anlaşmalar hedefleniyor. Bir elde “Kalkınma
Yolu Projesi” diğer elde PKK’ye karşı “ortak güvenlik anlaşması”. Öngörülen
anlaşma sayısı 20 civarında tabii. Çoğu şişirme, göstermelik; ekonomik ve
siyasi değerden yoksun.
***
Evvela pek çok konuda Ankara’da yapılan kodlamaların
Bağdat’taki vurgulardan farklı olduğunu belirtmek lazım.
Saniyen, Irak tarafında müzakerelerin tek bir muhatabı ya da
karar vermeye muktedir tek bir mercinin olmadığını hatırlamalı. Bağdat yekpare
değil. Peşinen kâğıt üzerinde ne elde edilirse edilsin bunu anlamlı kılacak tek
şey pratik olacaktır ki “Bağdat fatihleri” ceplerinde uygulama garantisi
olmadan dönecektir.
Normal koşullarda Irak’ın Türkiye gibi bir komşuyla
sorunları hal yoluna koyma ihtiyacı kendini dayatıyor. Erdoğan’ın elini
rahatlatan bir tablo oluştu:
- Şii-Sünni fark etmeksizin Irak’ın İran ile ABD arasındaki
kavganın bir sahnesine dönüşmesini istemeyenlerin ağırlığı artıyor.
- Pek çok boyutta İran’la ayrımları öne çıkaran hatta
bunları bayraklaştıran Şii aktörler de ulusalcı bir yaklaşımla nüfuz savaşından
çıkmak ve Irak kimliğini yeniden inşa etmek istiyor.
- Şii-Sünni kavgasında Sünniler de tutundukları dallarla
birlikte yere serildi. Kalkmaya çalışıyorlar. Mağdur Sünniler arasından güç
devşiren IŞİD’in yaşattığı dehşet, kırılgan mezhebi ve dini kimlikleri başka
arayışlara itti. Normalleşme herkesin ihtiyacı.
- Şimdi ABD’nin Irak’tan çekilmesi yönünde baskılar artarken
yarın bir gün oluşabilecek yeni denklemde İran’ı dengeleyecek güç faktörü
aranıyor.
Bu koşullarda Erdoğan’la ilgili aşırı güvensizliklere rağmen
kapı komşusu Türkiye avantajlı konumuyla bir kez daha öne çıkıyor.
1980-88 İran-Irak savaşı, 1990 Kuveyt’in işgali, 1991
Birinci Körfez Savaşı, 2003 Amerikan işgali, çöküş, mezhepçi çatışmalar ve 2014
sonrası IŞİD dehşeti derken 44 yıldır yıkım sürecinden çıkamayan Irak yeniden
inşa yolunda ortak arıyor. Bu bağlamda Basra’daki Faw limanı ve Kalkınma
Yolu’na büyük önem atfederken Türkiye’nin uzattığı eli havada bırakmak
istemiyorlar.
***
Lakin Erdoğan herkesin ihtiyacı olduğu bu iş birliğine
‘güvenlik’ hançerini saplıyor. Bir tarafta “Gidin” denildiği halde
boşaltılmayan Başika üssü Musul ve Kerkük üzerindeki hevesleri temsil ediyor.
Diğer tarafta Erdoğan Suriye tarafında eksik kalan tampon planını Irak
Kürdistan’ı üzerinden İran sınırlarına kadar germekte ısrar ediyor. Askeri
olarak 30 km’lik bir şeridi kontrol etmek; obüs topu ve SİHA marifetiyle de bir
o kadarlık derinlikte sahaya hükmetmek istiyor. Bunun için yaza doğru büyük bir
askeri operasyon vaat ederken Kalkınma Yolu’nun aynı zamanda güvenlik koridoru
olacağını söylüyor.
Bir nevi “Irak’ı işgal edeceğim” diyerek Bağdat’a gidiyor.
İş birdenbire stratejik açılımdan savaşa evriliyor. Erdoğan’a layık bir
sıçrama. Bu arada Kürdistan’ın siyasi kanatları terörize ediliyor. Kesilen
petrol sevkiyatının yeniden başlaması şartlara bağlıyor. Kürdistan Yurtseverler
Birliği (KYB) de “PKK’ye düşman değil” diye Türkiye’nin düşmanı ilan ediyor.
Masaya ‘stratejik’ diye konulan ne varsa her birinin Bağdat
ve Erbil’deki karşılığı Ankara’daki kurgulamadan farklı.
Amerikalılar hesabına komşulara müdahale düşkünü Adnan
Menderes’ten Turgut Özal’a, oradan Erdoğan’a tevarüs eden Musul ve Kerkük’ü
çevirme ukdesinin ölmediğini Iraklılar da görüyor. Türkiye’nin girdiği yerden
çıkmayacağını düşünenler de az değil. Pek çoğu için Erdoğan yeni sayfadan
bahsederken de mezhepçi özünü koruyor. ABD’nin gitmesini isteyenler de
Erdoğan’ı Amerikan ve İsrail çıkarlarının temsilcisi olarak görüyor.
Kürdistan tarafının korkusu daha büyük. Kürdistan Demokrat
Parti (KDP), Türkiye’nin dümen suyuna girmesine rağmen Erdoğan’ın Bağdat’la
birlikte atacağı adımların Kürdistan’ın özerk karakterini peyder pey yok ettiği
endişesi taşıyor. Kendisi dillendirmese de Kürt sofrasında konuşuluyor.
Kalkınma Yolu’nun Ovaköy’den açılacak kapı ile Türkiye’ye bağlanması Habur’u
baypas edecek. Bu durum Kürdistan’ın stratejik önemine ve ekonomik çıkarlarına
darbe vuracak. Ayrıca güvenlik odaklı bir güzergâh, Kürdistan’ı bıçak
darbesiyle yaracak. Uluslararası tahkimde Türkiye’nin tazminata mahkum edilmesi
ve federal mahkemenin merkezin elini güçlendiren kararlarından sonra petrol
sevkiyatında Bağdat’ın yetkisi iyice tescillendi. Kürdistan’ın elindeki kozlar
eriyor. Duruma müdahale etsin diye ABD’ye bakıyorlar. Petrol sevkiyatı başlasa
da yeni düzenlemeler nedeniyle süreç merkezin Kürdistan üzerindeki kontrolünü
artıracak şekilde gelişiyor.
***
Erdoğan’ın yaklaşımları, Amerikan işgalinden beri
Türkiye’nin İran’ın önünü kesecek “Sünni aktör” olarak konumlandırılmasına izin
verdi. Haliyle Kürdistan, Musul, Kerkük, PKK, Şengal ve koridoru denilince
İran’la çatışma noktaları karşımıza çıkıyor. Nüfuz savaşına girmeden İran’ı
koridora ortak edecek bir yol bulmaları gerekiyor. Aksi halde İran, Kalkınma
Yolu’nun bir ucunda Bender Abbas ve Çabahar diğer ucunda
Hazar-Kafkasya-Rusya’nın olduğu kendi kuzey-güney koridor projesine alternatif
olduğunu ve Irak’taki çıkarlarını hedef aldığını düşünmeye devam edecektir.
Fakat iktidar tarafında müthiş bir özgüven var. AKP
tarafında üretilen argümanlara bakılırsa hem Kürtler hem de Bağdat’ta İran’la
bağlantılı Şii aktörlerin itirazlarını geriletecek kapsamlı bazı temaslar
yürütüldü. Güzel sonuçlar alındı. Bu yüzden Irak tarafında bozucu faktörleri
abartmaya gerek yok. İşte hazırlık görüşmeleri kapsamında Bağdat’taki müzakere
masasına Ulusal Güvenlik Müsteşarı Kasım el Araci, Haşd’uş Şaabi Heyeti Başkanı
Falih el Feyyad ve Kürdistan İçişleri Bakanı Rebwar Ahmet’in oturması endişelerin
yatıştırıldığına dair en önemli gösterge. Ya da Türkiye’nin askeri varlığını
işgal olarak gören Asayib Ehlil Hak lideri Kays el Hazali gibi isimlerin
sessizliği işlerin yolunda gittiğine yoruluyor. Yine Bağdat’ın PKK’yi ‘yasaklı
örgüt’ olarak nitelemesine büyük önem atfediliyor. Bütün bunlar aşırı
iyimserlikler barındırıyor. Bütüncül devlet stratejisi değil örgüt ya da
grupların çıkar ve çatışmaları arasında bir tarafta ABD diğer tarafta İran’ın
ittirmesiyle oluşmuş bir iktidardan kararlı, istikrarlı ve tutarlı bir ortaklık
beklenemez. Rüzgârın yönü değişir, her şey alabora olur. Geçiştirilen meseleler
de var. Mesela Irak’taki en yakıcı konu su. Iraklılar Fırat ve Dicle’den
bırakılan suyun miktarına dair yeni bir mutabakat bekliyor. Bu konu öteki
meselelerde işbirliği için hem katalizör hem kilitleme potansiyeli taşıyor. Yol
ve güvenlik konuşulurken su konusunda beklentilerin karşılanmaması çok
geçiştirilecek bir nokta değil.
***
Irak’ta yeni bir oyun kurulurken İran kadar ABD’nin tepkisi
de önem kazanıyor. Mantıksal olarak ABD, İran’ın etkisini kıracak bir NATO
ortağını Irak’ta görmeyi tercih edebilir. Bu bakımdan Kalkınma Yolu’na ve
güvenlik anlaşmasına olumlu bakabilir. Türkiye’nin Suriye Demokratik Güçleri’ni
(SDG) rahat bırakıp Irak tarafında PKK ile savaşa odaklanmasını da salık
verebilir. Yine de Amerikalıların itiraz geliştirebileceği noktalar var:
- Amerikalıların değerlendirmesine göre Türkiye’nin
geliştirdiği stratejiler Kürdistan’ı zayıflatmamalı, bölgenin istikrarını
bozmamalı ve Kürtlerin Bağdat’taki konumuna zarar vermemeli. Kürtlerin
Bağdat’ta olması ABD’nin kafasındaki iktidar denklemi için çok önemli.
- İkincisi PKK ile mücadelede Suriye ile Irak birbirinden
ayrı ele alınmalı. Amerikalılar Suriye’de SDG’ye dokunulmadığı sürece Kandil
dahil Kürdistan’daki PKK kamplarının askeri operasyonlarla dağıtılmasında sorun
görmüyor. Hatta Kandil’deki lider kadrosunun sürgünde sivil hayata taşınmasına
aracılık etmeye hazırlar! Genel çerçevede Türkiye kendi içindeki Kürt sorununu
halleder de Suriye tarafında Kürtlerle ortaklığın yolunu bulabilirse bölgedeki
Amerikan varlığı üzerindeki gerilim giderilir.
- Üçüncü nokta, Amerikalılar KYB’nin hedefe konulmasının
Kürdistan’ın Süleymaniye kanadını daha fazla İran’a iteceğini düşünüyor. KYB
Terörle Mücadele Birimi’nin SDG ile kurduğu ilişkilerin arkasında ABD’nin
olduğu gerçeği görmezden geliniyor.
Özetle Amerikalılar KDP’nin Ankara’nın dümenine girmesinden,
KDP-KYB çelişkisinin büyümesinden ve Süleymaniye tarafının terörize
edilmesinden rahatsız.
İran’ın önünü kesme önermelerinde kuzeyden Türkiye’ye,
güneyden Körfez ülkelerine vazife çıkıyor. Yol projesinin öteki ucunda BAE’nin
olması hem Irak-Türkiye üzerinden Akdeniz ve Avrupa’ya çıkmanın getirdiği
devasa avantajlar hem de Irak sahnesini Tahran’a kaptırmama arayışı var.
Güneyden çok ciddi yatırımlar gelmeye başladı. Enerji alanında Katar geçen yıl
TotalEnergies'in yürüttüğü 27 milyar dolarlık bir anlaşmanın yüzde 25’lik
hissesini aldı. Katarlı UCC de 2.400 megavatlık iki enerji santrali için 2.5 milyar
dolarlık anlaşma yaptı.
BAE’den Crescent Petroleum geçen yıl Basra ve Diyala’da gaz
sahaları için 20 yıllık üç sözleşme imzaladı. Suudi ACWA 1000 MW'lık bir güneş
enerjisi çiftliği inşa edecek. Her üç ülke konut sektörüne devasa projelerle
giriyor. Güney atı alıp Basra’yı çoktan geçti!
***
Sadede gelirsek; Irak’ta daha ‘Irakî’ eğilimler barındıran
aktörler İran’la bozuşmadan Türkiye ile işleri rayına koymayı ve ilişkileri
diğer Arap ülkeleriyle zenginleştirmeyi umuyor. Bu yeni bir başlangıç için
Türkiye’ye de fırsat sunuyor.
Fakat bu noktada iki şeyin altını çizmek gerekiyor:
Birincisi Türkiye’nin Kürtlere savaşı dayatan takıntılı
siyaseti komşularla ilişkilerin tabiatını bozuyor. Bu siyasetin Türkiye ve
bölgeye maliyeti çok kabardı. Pek çok iktisadi proje olağan akışında gidemiyor.
İkincisi Türkiye, Amerikan ajandasının ötesinde İran’la
bölgenin dinamiklerine uygun bir denge bulmak durumunda. Kuşkusuz rekabette
sertleşme ve ön kesme eğilimi İran tarafında da çok güçlü. Bu durum
Kafkasya’dan Orta Doğu’ya uzanan tüm çakışma alanlarını çatışma alanlarına
dönüştürüyor. Karşılıklı muhasebe şart.
2003’ten sonra pek çok hesap Bağdat’tan döndü. Şimdi
toparlama zamanı. Fakat yol ve enerji kartıyla işgali genişletme hesapları
yapılıyorsa 12 yılın muhasebesi henüz yapılmamış demektir.
gazeteduvar