En Azından Tavsiyeye Uyun!

1. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Cuma gecesi oturumunda, Çin ve Rusya’nın “snapback” mekanizmasının ertelenmesine dair taslak tasarısı kabul edilmedi! Konsey, tetik mekanizmasının uygulanmasını vurguladı. Diğer tarafta, İran’ın nükleer müzakere yetkilileri ise Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ile iş birliğinin askıya alınmasını vurguluyor ve NPT’nin (Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması) 10. maddesine göre İran’ın kesin ve yasal hakkı olan NPT’den çekilmeyi kabul etmiyorlar! Öyle ki İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan, ABD’de yabancı gazetecilerle düzenlediği basın toplantısında: “Güvenlik Konseyi’nin yaptırımları tekrar etkinleşse bile İran’ın NPT’den çıkma niyeti yoktur” şeklinde bir açıklamada bulunmuştur! Peki neden?! Bırakın kalsın! Ancak şu noktaya da değinmek gerekir.

2. NPT’nin 10. maddesinde şöyle denir: “Her devlet, bu antlaşmayla ilgili hususlarda, olağanüstü hallerin ülkesinin hayati menfaatlerini tehlikeye attığını düşünmesi halinde egemenlik uygulamalarını yürütebilme hakkına sahip olmalıdır; bu durumda antlaşmadan çekilme hakkı vardır. Bu durumda çekilmeden üç ay önce bütün müttefiklere ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne bilgi verilmelidir. Böyle bir bildiride, o devletin hayati menfaatlerini tehlikeye attığını düşündüğü olağanüstü hallerin de belirtilmesi gerekir.” Şimdi soru şu: 22 yıllık ABD ve Avrupa’nın yağmacı/şantajcı tutumu, muhatap tarafların taahhütlerine uymaması ve özellikle ABD’nin İran’ın nükleer tesislerine yönelik askeri saldırısı, İran’ın menfaatlerini ve ulusal egemenliğini tehlikeye atma açısından inkâr edilemez bir örnek değil midir?! Eğer öyleyse  ki zaten öyle,  neden yasal bir hak olan NPT’den çekilme imkanını kullanmıyoruz?!

Ama şimdi yetkililerimiz NPT’den çekilme hakkını kullanmak istemediğine göre, en azından başta belirttiğimiz öneriye uyup İran’ın yasal hakkının bir kısmını yerine getirmiş olmalarını sağlayacak bir adımı uygulamalarını teklif ediyoruz.

3. İran’ın bahsedilen antlaşmaya (ve birçok diğer antlaşmaya) katılımı iki aşamadan oluşmuştur ve bunlar; “Antlaşmayı imzalama” ve “onaylama”dır. NPT’nin 10. maddesi iki ayrı madde içerir. Birinci madde, daha önce belirttiğimiz gibi, antlaşmadan çekilme iznini düzenler; yani üye devletin menfaatleri ve egemenliği söz konusu olduğunda çekilmesine ilişkindir. İkinci maddede ise şöyle denir: “Bu antlaşmanın yürürlüğe girmesinden yirmi beş yıl sonra, uygulanmasının süresiz hale getirilmesi veya başka bir süre için uzatılması hususunda karar almak üzere bir konferans düzenlenmelidir. Bu konuda alınacak karar, müttefiklerin çoğunluğunun oyuyla bağlayıcı olacaktır.” İran, 2 Ocak 1970 tarihinde antlaşmayı imzalamıştır (Tağut dönemi) ve 25 yıl sonra (İslam İnkılabı dönemi) antlaşmaya katılımı onaylamıştır (onay ve imza olmak üzere iki ayrı bölüm).

4. İran yetkilileri NPT’den çekilmeyi kabul etmiyorsa, “onaylamayı geri alma” hakkımızı kullanabiliriz; ancak antlaşmanın imzalanmasını sürdürürüz. Bunun sonucu şudur: Antlaşmanın ruhunu yani “nükleer silah üretmeme” ilkesini imzayla kabul etmiş oluruz; fakat onaylama sonucu tesis edilen paktların uygulanmasını reddetmiş oluruz. Başka bir ifadeyle, nükleer silah üretmeyi amaçlamadığımızı (antlaşmanın ruhunu) kabul ederiz, fakat antlaşmaya katılmayı (onaylamayı) geri çektiğimiz için, ülkemizde reaktör/tesis denetimlerini ve denetçi bulundurmayı kabul etme yönünde en ufak bile bir yükümlülüğümüz olmaz.

5. Bu çözüm yolu, uluslararası hukukta kabul görmüş bir uygulamadır ve bazı ülkeler antlaşmalarla karşılaştıklarında bu yöntemi kullanmış ve kullanmaktadırlar. Örneğin Rusya hükümeti, Kapsamlı Nükleer Denemelerin Yasaklanması Antlaşması (CTBT) söz konusu olduğunda antlaşmanın imzası, yani antlaşmanın ruhu olan nükleer denemelerin yasaklanmasını kabul etmiş, fakat onun hükümleri ve denetimleriyle (koruma ve gözetim) ilgili yükümlülüklere bağlı olmadığını beyan etmiştir.

6. İran İslami Şura Meclisi bu yıl Temmuz ayında kanunlaştırılan ve hükümete bildirilen bir tasarıyı kabul etti ve tasarı metininde şöyle deniyordu: “Hükümet, bu kanunun onaylanmasını takiben, aşağıda belirtilen şartlar sağlanıncaya kadar Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEA) ile her türlü iş birliğini derhal askıya almakla yükümlüdür.” Burada belirtilen iki şart ise şunlardı:

“Birinci; Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi’nin takdirine bağlı olarak, milli egemenliğin ve ülke bütünlüğünün tam güvenliğinin sağlandığından emin olunması ve özellikle nükleer merkezlerin ve nükleer bilim insanlarının güvenliğinin ağlanması.

İkinci; Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi’nin takdirine bağlı olarak, antlaşmanın 4. maddesinde açıkça belirtilen İran İslam Cumhuriyeti’nin tüm haklarından, özellikle uranyum zenginleştirme hakkından eksiksiz biçimde faydalandığından emin olunması.”

Bu iki şartın hiçbiri gerçekleşmediği gibi, beklentilerin aksine, belirtilen yasanın açık hükmüne rağmen (UAEA ile iş birliğinin askıya alınması) bu askıya alma uzun sürmedi(!) ve yasal bir konumdan slogan düzeyine indirildi(!). Bu, hiçbir mantık veya tanınmış yasal uygulamayla açıklanamaz çok üzücü bir olaydır!

7. Şimdi ve BM Güvenlik Konseyi’nin Cuma gecesi aldığı kararın ardından, saygıdeğer meclis üyelerinin, önerilen maddeyi üç aciliyet (üç kez hızlı işlem) ile tek maddelik bir kanun halinde onaylamaları beklenmektedir. Burada ayrıca şunu söylemek gerekir ki; düşman medya ve onların iç işbirlikçilerinin başlattığı geniş psikolojik harekatın aksine, tetik mekanizmasının uygulanması ekonomik alanda veya yaptırımların artışında çok büyük bir değişikliğe yol açmaz. Çünkü yaptırımlar zaten var; ve geri gelmiş değiller!. Ancak düşmanın düşmanca eylemlerinden hiçbirinin karşılıksız kalmaması gerekir ve düşmanın fiili ve kin dolu eylemlerine karşı cevap verme, sadece söylem değildir. Bu tür durumlarda muamele formülü “Bir darbe vurduysan sen de bir darbe tat” olmalıdır.

Hüseyin Şeriatmedari

Bu Haberi Paylaş
Yorum Bırakın