Trump Neden Hâlâ İbrahim Anlaşmaları’ndan Bahsediyor?

ABD Başkanı Trump beş yıl önce İbrahim Anlaşmaları’nın ilkine imza atarken ‘yeni bir Ortadoğu’nun doğuşunu’ kutluyordu, önceki gün de yine bu anlaşmalara atıfla ‘Ortadoğu’da altın çağın başladığını’ iddia etti. Peki, neydi bu İbrahim Anlaşmaları ve Trump neden hala bu anlaşmalara atıfta bulunuyor?

“Tarihin akışını değiştirmek için buradayız. Onlarca yıllık bölünme ve çatışmanın ardından, yeni bir Ortadoğu’nun doğuşunu kutluyoruz.”

ABD Başkanı Donald Trump, yaklaşık beş yıl önce Beyaz Saray’ın bahçesinden dünyaya böyle sesleniyordu.

Yanına oturttuğu İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’in Dışişleri Bakanları ise gülümseyerek kameralara poz veriyor, ardından önlerindeki anlaşmayı imzalıyordu.

Trump devam ediyordu:

“Bu üç ülkenin liderlerinin büyük cesareti sayesinde, tüm inanç ve kökenlerden insanların barış ve refah içinde bir arada yaşadığı bir geleceğe doğru önemli bir adım atıyoruz.

Ortadoğu’daki tüm İsrail dostlarına, bugün yanımızda olanlara ve yarın bize katılacak olanlara, ‘Esselamu aleykum.’

Anlaşma bu iki Arap ülkesiyle de sınırlı kalmayacaktı, diğer Arap ülkeleriyle de müzakereler yürüyordu. Trump, “Filistinlilerle başa çıkmanın zor olduğunu” söylüyor ama diğer ülkeleri de ikna ettiklerinde “Filistinlilerin yüzde 100 masaya oturacağını” ilan ediyordu.

Filistinliler masaya oturmadı, masayı dağıttı

Aradan geçen beş yılda – beklendiği üzere – Ortadoğu’ya “barış” gelmedi.

Filistin ev ev, mahalle mahalle işgal edildi. Ülke açık hava cezaevine çevrildi. İsrailli yerleşimciler kimseye hesap vermeyecekleri terör eylemlerini şiddetlendirdi.

Başka ne oldu?

İsrail uluslararası kamuoyunda “meşruiyet” kazandı. İran’a yönelik kuşatma şiddetlendi. Türkiye dahil birçok ülke “normalleşme” fırsatından yararlanmak için adımlar atmaya başladı. Arap ülkeleri Tel Aviv’le yürüttüğü sessiz sedasız ticareti, aleni bir şekilde yapmanın rahatlığına erişti. Paralar kazanıldı, sermaye sınıfı kaynaştı, karşılıklı yatırımlar arttı…

Ancak İsrail’le “normalleşmenin” keyfini süren ülkelerin de Tel Aviv’le flörtleşen hükümetlerin de beklemediği bir şey oldu.

7 Ekim 2023 tarihinde Filistin Direnişi sahneye çıktı.

Bunun üzerine “normalleşme” ile varılan rahatlık yerini huzursuzluğa, aleni flörtleşmeler ise yerini söylem düzeyinde kalan şiddetli geçimsizliğe bıraktı.

Bu süreçte on binlerce Filistinli katledildi, yüz binlercesi yerinden edildi, milyonlarcası açlıkla sınandı.

Trump bu sefer de ‘Ortadoğu’nun altın çağını’ ilan etti

2020 yılında “Yeni Ortadoğu’nun doğuşunu” ilan eden Trump, 2025 yılında yeniden sahneye çıktı. Yapılan müzakereler ve görüşmelerin ardından taraflar, Trump’ın önerdiği ateşkes anlaşmasını kabul etti.

Trump, dün Mısır’da düzenlenen “Şarm el Şeyh Zirvesi” öncesi İsrail Meclisi’nin özel oturumuna katıldı. Trump bu sefer de “Ortadoğu’nun altın çağı başlıyor” dedi ama geçmişe, 2020 yılına atıf yaptı:

Herkesi İbrahim Anlaşmaları’na katılmaya davet ediyorum. Hep birlikte olmalıyız. Her şeyi tamamlayabiliriz. Buna karşılık, farklılıklarını bir kenara bırakıp kadim ayrılıkları aşan, diyalog ve etkileşim yoluna giren ülkeler ise artık bölgenin en başarılıları arasında.

2020 yılında imzalanmaya başlayan bu İbrahim Anlaşmaları neydi? Trump aradan geçen beş yıla rağmen neden hala bu anlaşmalara dikkat çekiyor?

Barışa değil, ticaret hacmine yaradı

2020 yılına kadar İsrail’i resmi olarak tanıyan yalnızca iki Arap ülkesi vardı: Mısır ve Ürdün.

Bu durum diğer ülkeler ve İsrail arasındaki ticaret, güvenlik ve turizm gibi alanlardaki “potansiyele” engel oluyordu.

ABD’nin arabuluculuğunda ilerleyen süreç sonucunda İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn ile 2020’de anlaşmaya vardı. Ardından Fas ve Sudan geldi. Fakat Sudan’da yaşanan iç savaş, bu normalleşmenin rafa kalkmasına neden oldu.

Anlaşmanın ardından karşılıklı temsilcilikler açıldı, siyasetçiler ve patronlar resmi ziyaretlerde birbirlerini ağırladı. Ulaşım, güvenlik, turizm, enerji ama en önemlisi de ekonomi gibi alanlarda bir dizi yeni anlaşma imzalandı.

Birleşik Arap Emirlikleri ile İsrail arasındaki ticaret hacmi anlaşmanın imzalandığı yıl 114,9 milyon dolarken, 2024 yılının sonunda bu gösterge 3 milyar doları aştı.

İsrail’in Bahreyn ve Fas’la olan ticaret hacmi de artış gösterdi fakat BAE’ye kıyasla daha sönük kaldı. Fakat buna karşın “normalleşen” ülkeler arasındaki ticaret anlaşmaları kapsamında Bahreyn’in gayrisafi yurt içi hasılası yüzde 2,3, Fas’ın gayrisafi yurt içi hasılası ise yüzde 3 oranında büyüdü.

‘Trump sermaye sınıfını Ortadoğu’ya sokmak istiyor’

soL’a konuşan emekli diplomat Engin Solakoğlu da bu anlaşmaların barışa değil, sermayeye hizmet ettiğine dikkat çekiyor.

Ortadoğu’da patronlar için çok fazla iş imkânı olduğunu, ancak Filistin direnişinin büyük oranda bu “imkânın” önüne geçtiğini işaret eden Solakoğlu şöyle konuşuyor:

Ortadoğu’da enerjiden ticaret hatlarına kadar sermaye için çok fazla fırsat var. Aynı zamanda patron olan Trump da bu imkanları değerlendirmek ve sermaye sınıfını Ortadoğu’ya sokmak istiyor.

‘Trump’ın planı doğrudan İbrahim Anlaşmaları’yla ilgili’

soL’a konuşan bir diğer emekli diplomat Alp İçen ise Trump’ın bu süreçte İbrahim Anlaşmaları’nı yeniden gündeme getirmesine dair şu yorumu yapıyor:

Trump’ın bu dönemde İbrahim Anlaşmaları’ndan bahsetmesinin sebebi, kısa süre içinde gündeme gelip hızla gelişme kaydeden Gazze’deki ateşkes planının doğrudan bu anlaşmalarla alakalı olması.

İçen, İbrahim Anlaşmaları’nın temelde İsrail ve Arap ülkeleri arasındaki “normalleşmeye” hizmet ettiğini, fakat İsrail’in bitmeyen saldırganlığı nedeniyle bu anlaşmaların istenilen şekilde uygulanamadığını vurguluyor.

“İsrail’in Gazze’yi işgal ettiği, on binlerce insanı öldürdüğü koşullardaki yeni düzlemde, anlaşmaların yeniden işleyebilir hale getirilmesi gerekiyordu” diyen İçen, Trump’ın Gazze’deki ateşkes planına işaret ediyor:

Trump’ın bu planını, İbrahim Anlaşmaları’nın hakiki anlamda bölgede çalışır hale getirilmesine yönelik bir çaba olarak görmek lazım.

ABD ve İsrail hedefi yeni İbrahim Anlaşmaları imzalamak

Oysa İbrahim Anlaşmaları’nın ardından ABD de İsrail de bu silsilenin “barış anlaşması” olduğunu iddia etmişti. Fakat bu anlaşmalar Filistin ile İsrail arasındaki sorunu çözmeye yönelik herhangi bir katkı sağlamadı.

ABD’li ve İsrailli yetkililer, diğer ülkelerle de anlaşmaya varılmasına dair istek ve beklentilerini sık sık dile getirdi. Fakat bu istek de henüz gerçekleşmedi.

Suudi Arabistan, Umman ve Ürdün sıkça telaffuz edilirken, Suriye ve Lübnan da yapılan son müdahalelerin ardından hedef ülkeler arasına eklendi. İsrail’in istihbarat şefi Tzahi Hanegbi, geçtiğimiz aylarda İbrahim Anlaşmaları’na yaptığı atıfla Suriye ve Lübnan’ı “başlıca adaylar” olarak tanımladı.

Öte yandan haziran ayında Tel Aviv sokaklarına “Bölgesel Güvenlik Koalisyonu” imzalı devasa afişler yerleştirildi. “Yeni bir Ortadoğu için yeni bir şans” ifadesine yer verilen afişte, İsrail’le diplomatik ilişkileri bulunmayan Suudi Arabistan’ın Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman, Suriye’deki HTŞ yönetiminin lideri Ahmed Şara, Umman Sultanı Heysem bin Tarık ve Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Trump ve Netanyahu ile yan yana getirildi.

Sonuç olarak İbrahim Anlaşmaları bir barış değil, patroların, soykırımcı İsrail’in, emperyalist ABD’nin alan kapatması, bölgede sermayeleriyle daha fazla yayılmasını içeriyor.

Gazze’deki yıkımın üstüne inşa edecekleri “altın çağ” yoksul halklar değil, patronlar için olacak. Gerektiğinde halkları katletme haklarını saklı tutarak/sol

Bu Haberi Paylaş
Yorum Bırakın