Nature dergisine göre ABD’deki bilim insanlarının dörtte üçü yurt dışına gitmeyi düşünüyor. “Matematiğin Mozart’ı” Prof. Terence Tao dahi, laboratuvar fonlarının kesilmesiyle alternatif yollar arıyor. Avrupa ise bu beyin göçünü fırsata çevirerek milyarlarca dolarlık araştırma programları başlatıyor.
ABD’nin bilim dünyası, tarihte eşi görülmemiş bir krizin eşiğinde. Nature dergisinin yaptığı bir ankete göre, ülkedeki araştırmacıların yüzde 75’i yurtdışına gitmeyi ciddi biçimde düşünüyor. Fonların kesilmesi, üniversitelerde araştırma laboratuvarlarının kapanma riski ve akademik özgürlük üzerindeki baskılar, ABD’yi uzun yıllar boyunca taşıyan bilimsel sistemin temelini sarsıyor.
Bu gidişatın simgelerinden biri ise “Matematiğin Mozart’ı” olarak bilinen UCLA profesörü Terence Tao.
“ARTIK BİLİMSEL EKOSİSTEM TEHDİT ALTINDA”
PBS News Hour’un haberine göre, 2006 yılında matematiğin en büyük ödülü olan Fields Madalyası’nı kazanan Tao, fon kesintileri nedeniyle araştırmalarının geleceğinden endişe ediyor. ABD Ulusal Bilim Vakfı’na (NSF) ayrılan 1 milyar dolarlık bütçe, Trump yönetiminin harcama kısıtlamaları çerçevesinde askıya alındı.
Tao, UCLA’daki Saf ve Uygulamalı Matematik Enstitüsü’nü yönettiği projelerde, fonların durdurulmasının araştırma ortamını felce uğrattığını söyledi:
“Hayatım artık tamamen fon aramakla geçiyor. Hangi projeyi önce kesmem gerektiğini planlamak zorundayım. Böyle devam ederse bazı bölümler kapanabilir.”
“BİLİM DÜNYASI BİTİYOR”
Fon kesintilerinin etkisi yalnızca deneyimli akademisyenlerle sınırlı değil. Columbia Üniversitesi’nde biyomedikal mühendisliği alanında doktora yapan Daniella Fodera, rahim miyomları üzerine yürüttüğü araştırma için aldığı NIH fonunun iptal edildiğini, ancak üniversitenin hükümetle yaptığı anlaşma sonrasında yeniden sağlandığını belirtti. Buna rağmen Fodera, artık kariyerine Avrupa’da devam etmeyi düşündüğünü söylüyor:
“Bu kadar çok kadını etkileyen bir hastalığın araştırmasının durdurulması büyük bir kayıp. Bilimsel geleceğim için artık ABD dışına bakıyorum.”
Ohio State Üniversitesi’nde nörobilim alanında doktora yapan Anna Darling ise durumu çok daha karanlık ifade ediyor:
“Bir zamanlar sadece dünyanın sonu olursa doktora yapamayacağımı düşünürdüm. Şimdi bilim dünyasının kendisi bitiyor.”
AVRUPA VE ASYA BİLİM İNSANLARINI ÇEKİYOR
Bir başka araştırmacı, ABD’den ayrılarak Litvanya’ya yerleşen biyokimyacı Stephen Jones, “Artık bilimin değer gördüğü bir ülkede olmak istiyorum” diyor. Jones’un ardından, birçok Amerikalı meslektaşının da Avrupa üniversitelerinde iş başvuruları yapmaya başladığı belirtiliyor.
Avrupa Birliği ve Fransa, bu eğilimi fırsata çevirerek yarım milyar avroluk yeni araştırma fonu açıkladı. Son bir yılda ABD merkezli bilim insanlarının yurtdışında iş arama oranı yüzde 30 arttı.
“BİLİMİN GELECEĞİ TEHLİKEDE”
UCLA’da çocuklarda gelişimsel bozukluklar üzerine araştırma yapan nörobilimci Vidya Saravanapandian, fon kesintilerinin yalnızca bilimsel üretimi değil, eğitim sistemini de vurduğunu vurguladı:
“Laboratuvarların kapanması, öğrencilerin dağılması, fikirlerin kaybolması anlamına geliyor. Bu sadece bilim insanlarını değil, ekonomiyi de vurur.”
TAO: BİR KİŞİ GELİP SİSTEMİ YOK EDEMEZ
Prof. Terence Tao, Trump yönetiminin araştırma fonlarını ideolojik gerekçelerle kestiğini belirterek şu ifadeleri kullandı:
“Bu yönetimin zihniyeti bana tamamen yabancı. Bilimsel bir ekosistemi anlamadan, bir kişi gelip her şeyi altüst edemez. Bilim, birçok sesin birlikte çalışmasıyla ilerler.”
TERSİNE BEYİN GÖÇÜ
ABD’nin bilimsel altyapısında yaşanan sarsıntı, yalnızca bütçe meselesi değil. Son yıllarda artan ideolojik gerilimler, akademik kurumların üzerinde politik baskı yarattı. “Wokeness” tartışmaları, DEI (çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık) politikalarına yönelik hükümet müdahaleleri ve üniversitelerle Beyaz Saray arasındaki gerilim, bilimsel özerkliğin sınırlarını yeniden tanımlıyor.
Trump yönetiminin federal araştırma fonlarını kısma gerekçesi çoğu zaman net biçimde açıklanmadı. Ancak yönetim yetkililerinin kamuoyuna yaptığı açıklamalarda, “ideolojik eğilimleri” gerekçe göstermesi, bilimin siyasetle ne kadar iç içe geçtiğini gösteriyor.
Bu süreçte en çok etkilenen kurumlar arasında Ulusal Bilim Vakfı (NSF), Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH) ve enerji ile iklim araştırmalarını destekleyen laboratuvarlar yer aldı. Fon kesintileri, yalnızca bilimsel projeleri değil, aynı zamanda yüzlerce genç araştırmacının eğitimini ve akademik geleceğini doğrudan tehdit ediyor.
Birçok uzmana göre, ABD’deki bu çöküşün en tehlikeli yönü “güven kaybı”. Yıllarca dünyanın dört bir yanından yetenekli gençleri çeken Amerikan akademisi, artık istikrarsız, öngörülemez ve politik bir ortam olarak algılanıyor.
Bu tabloyu değerlendiren bilim tarihçileri, yaşanan durumu “21. yüzyılın tersine beyin göçü” olarak nitelendiriyor: Bir zamanlar dünyanın en parlak zihinlerini kendine çeken ülke, şimdi o zihinleri Avrupa’ya, Kanada’ya ve Asya’ya kaptırıyor/karar
