Washington’ın Şemsiyesi Altında Suriye: Batı Asya’da Yeni Hâkimiyet Planı

Esad yönetiminin Aralık 2024’te devrilmesinin ardından Suriye, ABD nüfuzunun hızla yeniden şekillendiği yeni bir jeopolitik satranç tahtasına dönüştü; üstelik bu dönüşüm, terörle mücadele söyleminin çok ötesine geçerek Batı Asya’da güç dengelerinin yeniden çizilmesi hedefini taşıyor.

Son yıllarda Suriye, Orta Doğu’daki en kritik jeopolitik rekabet alanlarından biri haline geldi. ABD’nin askeri varlığı, yalnızca terörle mücadele gerekçesiyle değil, bölgesel nüfuz haritasını yeniden tasarlamayı amaçlayan daha geniş bir stratejinin parçası olarak sürdürülüyor.

2024’te yaşanan siyasi ve askeri gelişmelerin ardından ABD’nin sahadaki konumu farklı bir boyut kazandı; Doğu Fırat’tan Türkiye sınırına ve şimdi de Şam çevresine uzanan yeni bir askeri ağ ortaya çıktı.

El-Khandaq internet sitesi bu çerçevede yayımladığı analizde, ABD’nin Suriye’deki askeri varlığının genişlemesini, buna zemin hazırlayan Irak savaşı ve DEAŞ’ın yükselişindeki tarihsel kökleri ile Washington’ın enerji kaynaklarını kontrol etme, sınır yönetimini yönlendirme ve bölgesel dengeleri yeniden düzenleme stratejisi açısından ele alıyor.

ABD’nin Orta Doğu’daki Askeri Varlığı

Analizde şu tespitlere yer veriliyor: ABD’nin Suriye’deki askeri varlığı, son on yılın en karmaşık dosyalarından biri olarak öne çıkıyor; zira bu varlık, nüfuz mücadeleleri, enerji kaynaklarının kontrolü ve bölgesel güç dengelerinin yeniden dizaynıyla iç içe geçmiş durumda.

Washington’ın DEAŞ’la mücadele gerekçesiyle sahaya girmesinden bu yana Suriye toprakları, terörle mücadele söylemini aşan bir strateji doğrultusunda yönetilen birbirine bağlı askeri noktalardan oluşan bir ağ hâline geldi. 2024’teki siyasi ve askeri değişimler sonrasında ABD nüfuzu daha da pekişti.

Bugün ABD’nin 51 ülkede 128’den fazla üs bulundurması, küresel askeri projesinin genişliğini gözler önüne seriyor. NATO desteğinden “önleyici nükleer savaş” doktrinlerine ve Batı Asya’daki petrol çıkarlarının korunmasına kadar uzanan farklı doktrinlere dayalı bu yapı, Sovyetler Birliği’nin çöküşü ve Irak ile Suriye krizlerinin patlak vermesiyle daha da genişledi.

ABD’nin bölgeye geniş ölçekli dönüşünün başlangıcı, Irak’ın 1991’de Kuveyt’i işgaliydi; sonrasında bu varlık, “kitle imha silahları” ve “terörle mücadele” gerekçeleriyle ivme kazandı.

Irak’tan Çekilme Sonrası Dönem ve DEAŞ’ın Doğuşu

ABD’nin 2011’de Irak’tan çekilmesi nüfuzunun sonu olmadı; daha sert bir dönemin başlangıcı oldu. Cezaevlerinde şekillenen radikal yapılar –özellikle DEAŞ liderlerini yetiştiren Bucca Kampı– Washington için “küresel terörle mücadele” söylemi altında Irak’a yeniden dönüş fırsatına dönüştü.

Bu süreçte “uluslararası koalisyon” kuruldu ve ABD, Irak, Suriye ve Ürdün’de yeniden konuşlandı. Ürdün ise zaman içinde NATO’nun partneri ve ABD’nin bölgesel askeri faaliyetlerinin merkezlerinden biri hâline geldi.

ABD Üslerinin Suriye’deki Yerleşimi (2011–2024)

ABD’nin Suriye’deki ilk büyük üssü, Suriye–Ürdün–Irak sınır üçgenindeki Tanf Üssü oldu. “55 kilometrelik güvenlik kuşağı” ile bilinen bu üs, uzun süre Direniş Ekseni’nin Irak sınırına ulaşmasını engelleyen bir tampon bölge olarak görev yaptı ve 8 Aralık 2024’ten önce DEAŞ kalıntılarının sığınağı olarak görüldü.

DEAŞ’ın 2017’de çöküşünün ardından ABD, Doğu Fırat’ta çok sayıda üs kurarak varlığını genişletti:
Rumeylan, Malikiyye, Tel Beyder, Koniko, Ömer, Şeddadi, Tenek ve Yukarı Bağuz.
Ayrıca kuzeyde Kobani, Tel Abyad, Ayn İsa ve Türkiye sınırında çeşitli noktalar tesis edildi.

Bu üslerin tamamı, merkezi Katar’daki Udeyd Hava Üssü olan CENTCOM komutasına bağlı ve yalnızca askeri değil, bölgesel siyasetin yeniden dizayn edilmesine hizmet eden daha geniş bir mekanizmanın parçası niteliğinde.

2024 Sonrası ABD’nin Yeni Suriye Dizilimi

8 Aralık 2024’te Suriye’de iktidarın değişmesi ve yeni yönetimin Washington’a açıkça yakınlaşması, ülkede büyük bir kırılma yarattı. ABD, bu gelişmeyi “barışa yönelik adım” ve “silah ve uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele” olarak tanıtsa da CENTCOM komutanının erken ziyareti Suriye’nin fiilen ABD denetimine girdiği yorumlarını güçlendirdi.

Bu denetim, sınırların kontrolünden SDG ile ilişkilerin yönetilmesine, Türkiye ile yaşanan gerilimlerin sınırlandırılmasına kadar pek çok alanda kendini gösteriyor.

Yeni yönetimin askeri üniformalı aile fotoğrafları gibi sembolik görüntüler, ortada sadece bir “anlaşma” değil; ABD stratejisiyle uyumlu yeni bir yönetim modeli olduğuna işaret ediyor.

Şam Yakınlarında Yeni Büyük ABD Üssü Hazırlığı

Washington’ın Suriye haritasındaki “boşluk noktasını” büyük bir üsse dönüştürmeyi planladığı belirtiliyor. Olası bölgeler arasında Tedmur (Palmira) ve Şam kırsalındaki El-Sin Havaalanı öne çıkıyor.

Bu üssün hedefleri şöyle sıralanıyor:

  • Yeni siyasi yapıyı olası darbelere karşı korumak
  • Şam için doğrudan savunma kalkanı oluşturmak
  • Suriye’nin doğu–batı hattında kontrol zinciri kurmak
  • Irak veya Lübnan’da olası operasyonlar için müttefik güçleri kullanmak
  • DEAŞ’la mücadele adı altında yabancı savaşçıları tasfiye etmek
  • Çin’e baskı aracı olarak Uygur unsurları eğitmek
  • ABD’nin Beyrut büyükelçiliğine stratejik destek sağlamak (Irak’taki Ayn el-Esed modeline benzer şekilde)
  • Güneyde güvenli tampon bölge oluşturarak kara ve hava hareketlerini denetlemek
  • Suriye petrol akışını çıkarlar doğrultusunda kontrol etmek veya durdurmak

Sonuç

2024 sonrası Suriye tablosu, ABD’nin geri çekildiği değil, aksine daha derin bir hâkimiyet modelini kurduğu bir döneme işaret ediyor. Tanf’tan Rumeylan’a uzanan bağlantılı üsler ağı ve Şam yakınlarında planlanan yeni genişlemeler, Washington’ın “terörle mücadele” söyleminin ötesine geçen uzun vadeli stratejisini açıkça ortaya koyuyor:

Orta Doğu’daki nüfuz haritasını yeniden tasarlamak, rakip güçlerin kaynaklarını kurutmak ve enerji koridorlarını onlarca yıl boyunca ABD denetiminde tutmak.

Not: Analiz Fars haber sitesinden tercüme edilmiştir

Bu Haberi Paylaş
Yorum Bırakın