Hak ve Batıl Mücadelesinde Hakikat

Evrensel İnanç Tevhid

Bismillahirrahmanirrahim

يُر۪يدُونَ لِيُطْفِؤُ۫ا نُورَ اللّٰهِ بِاَفْوَاهِهِمْ وَاللّٰهُ مُتِمُّ نُورِه۪ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ

يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا۠ وَلَا يَغُرَّنَّكُمْ بِاللّٰهِ الْغَرُورُ

“Onlar, Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, kendi nurunu tamamlayıcıdır; kâfirler hoş görmese bile.” (Saff, 8)

“Ey insanlar! Hiç şüphesiz Allah’ın vaadi haktır; öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı(lar) da sizi Allah ile (Allah’ın adını kullanarak) aldatmasın.” (Fâtır, 5)

Eskilerimiz derdi ki: “Âhir zamanda hak ile bâtıl birbirine karışacak; öyle büyük fitneler olacak ki insanlar Müslümanımdiyecekler, fakat yaşayışları kâfirlerden de daha kâfir olacak. Müslüman topluluklar ezilen bir halk hâline gelecekler — bu, az oldukları için değil; aksine sayıca çok olmalarına rağmen dini, insanları kandırmak ve kendi çıkarlarına hizmet etmek için (politik & hükmetme veya ticari rant) aracına çevirmelerinden ötürü olacak. Ağızlarıyla Müslümanımdiyecekler; amellerinde ise Allah düşmanlarına dost olacaklar. Sabah Müslüman olarak evden çıkıp akşam dinden çıkmış olarak eve dönecekler.” derlerdi.

Tabii bunları söylerken bazı hadis ve ayetlere de atıfta bulunurlardı. Ne yazık ki, bugün görünen gerçek, onların öngördüklerinin birçoğunun gerçekleşmiş olduğunu göstermektedir. Bazen düşünüyorum: Acaba onların zamanında da benzer bir yaşantı yok muydu?

İnsanlık ve İslâm Tarihinde Fitne ve Nifak; İslâm ve insanlık tarihine baktığımızda gördüğümüz manzara şaşırtıcı sahnelerle doludur. Bugün yaşadığımız fitne, nifak ve zulmün geçmişte de benzerleri vardır. Farklı olan, o dönemde kullanılan araçların, bilgi akışının daha ilkel olmasıydı; olaylar daha çok yerel düzeyde kalıyordu. Fakat buna rağmen aynı zulüm, fitne ve nifak farklı boyutlarda mevcuttu. “Onlara kendilerinden öncekilerin; Nuh, Ad, Semud kavminin, İbrahim kavminin, Medyen ahalisinin ve yerle bir olan şehirlerin haberi gelmedi mi? Onlara resulleri apaçık deliller getirmişlerdi. Demek ki Allah onlara zulmediyor değildi, ama onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.”(9/70)

İnsanlık tarihinde İlk bâtıl (küfür), şeytanın Âdem atamızı yalanlarıyla kandırmasıyla başladı; ardından Kabil’in kardeşi Hâbil’i öldürmesiyle devam etti. Zulüm (küfür) kendini insanda bencilliğin, yani kıskançlık ve kibrin gölgesi altında gösterdi. Kıskançlık, insanoğlunda dünyaya sahip olma arzusunu; kibir ise dünyaya hükmetme arzusunu doğurdu. Bu karakter, insanı Allah’ın emrine karşı gelmeye sürükledi. “Meleklere: ‘Âdeme secde edin!dediğimizde, İblîs dışındakiler derhal secdeye kapandı. İblîs ise direnerek bundan kaçındı, kibirlendi ve kâfirlerden oldu.” (Bakara, 34), “Sonunda şeytan ona vesvese verdi; dedi ki: ‘Sana sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir mülkü haber vereyim mi?” (Ta-Ha/120)

İslâm Evrenseldir: Tevhid İnancı

Allah (cc), tevhid inancı üzerine her devirde ve her mekânda peygamberler, nebiler ve ilahî kitaplar göndermiştir. Her kavim ve topluluk tevhid inancıyla tanışmış, fakat insanoğlunun dünyaya sahip olma ve hükmetme arzusu, onu bu inanca karşı kılmış veya çıkarları doğrultusunda saptırmıştır. Bu durum, bugün farklı inançların (Hristiyanlık, Yahudilik, Budizm vb.) oluşmasına sebep olmuştur. İbrahim ne Yahudi idi ne de Hristiyan’dı: ancak O hanif (muvahhid) bir Müslümandı, müşriklerden de değildi. (Âl-i İmran/67), “Deyin ki: “Biz Allah’a; bize indirilene İbrahim İsmail İshak Yakub ve torunlarına indirilene Musa ve İsa’ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz O’na teslim olmuşlarız.” (Bakara/136) İlahi inancın tek bir sloganı vardır, bu slogan, inancın temelini oluşturur: Her şeyi var eden tek Yaratıcı vardır; O tektir ve her şey sadece O’nun kudreti altında gerçekleşir. (Lâ ilâhe illallah)

İnsanın Fıtratı ve İlahi Kanun

Tevhid inancı, insanların cehaletlerinden ötürü kabullenmekte zorlandıkları bir hakikattir. İnsan, “er hür iradem varsa, neden ilahi kanunlara inanayım ve onlara uyayım? Kanun koyucu ben olmalıyım.” diyerek nefsini ilahlaştırip sapmaktadır. (Burada bir parantez açmak gerekirse: İlahi kanunlar ikiye ayrılır: Sosyal (toplumsal inanç temelli) ve doğal (tabiat fizik) kanunları. Allah (cc), tabiat kanunlarına riayet eder; fakat insan, aksine her şeyi kendi egosu doğrultusunda değiştirmeye çalışır ve buna da gelişim” der.)

Yaratılış itibarıyla insan mükemmel şekilde yaratılmış ve doğru bir yol üzerine inşa edilmiştir. Dolayısıyla kişi, her şeyden önce fıtratını —yani evrensel, ilahî yapısını— korumalıdır. Bu, hem ahlaki hem insani bir zorunluluktur. Her toplumda geçerli olan bu “fıtrat” anlayışı, insan olmanın temelidir. İnsanın, “insan kalmak” için yaratılış özünde referansa edilmiş temel olumsuz & zararlı haller insanda korku olarak ön kayıt olarak işlenmiştir ; adaletsizlik, yalan, hırsızlık, adam öldürme, gasp, hakka ve ırza tecavüz, vb. Kısaca, küfürden, zulümden ve bâtıldan uzak durması insanın özünde var olan bir karakterdir. Ancak insanın bencilliğinden (cahilliğinden) ötürü küfür, kendini farklı biçimlerde göstermektedir. Dikkat edilirse, insanın bencilliğinde yine şeytanî bir özellik olan kıskançlık ve kibir öne çıkmaktadır.

Küfür Kendini Üç Şekilde Gösterir

  1. Allah’a tamamen karşı olmak (inanmamak) yada Allah’a ortaklar (putperest) koşmak,
  2. Allah’a inanmak ama hüküm alanını sınırlamak (peygamberlere ve kitaplara inanmamak),
  3. Allah’a ve peygamberlerine inanıyor görünmek, fakat menfaat ve çıkar doğrultusunda inancı saptırmak. (fitne, nifak, tefrika)

Fakat insanın egosuna dayalı olarak hakikat üzerinden, icat ettikleri ideolojilerle yeni sahte dinler oluşturdular. En son olarak adına “demokrasi” dedikleri söylemler de bunlardan biridir. Yalanlarla ve hilelerle insanlığın tarihî ve kültürel yapısını değiştirmeye, Allah’a ortak koşarak O’nun nurunu söndürmeye çalıştılar ve hâlâ çalışıyorlar.

nafıklar ve Kâfirler

Burada yalnızca Müslümanları değil, Hristiyan, Yahudi ve tüm ilahi dine mensup olanları da kapsayan genel bir anlamdan insanoğlundan bahsediyorum.

nafık: Kalben iman etmediği hâlde dışarıdan mümin (inanmış) görünen kişidir. İslâm toplumunda çeşitli menfaat sebepleriyle kendini Müslüman gösterip Allah’a, Rasul’e ve müminlere gizlice düşmanlık eden kimseleri ifade eder.  “İnsanlardan bazıları vardır ki inanmadıkları hâlde Allaha ve âhiret gününe inandıkderler. Yeryüzünde fesat çıkarılmasına Biz ıslah edicilerizderler.” (Bakara, 8–11) “İman edenlerle karşılaştıklarında inandıkderler; şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise: Biz sizinle beraberiz, onlarla sadece alay ediyoruz.derler.” (Bakara, 14)

Kâfirler“Kâfir” kelimesi, küfür kökünden gelir. Dinin hakikatlerini inkâr eden, Allah’ı ve peygamberlerini reddeden kimseleri tanımlar. Allah’ı ve peygamberlerini inkâr edenler, Allah ile peygamberlerini birbirinden ayırmak isteyenler, Bir kısmına inanırız ama bir kısmına inanmayızdiyenler vardır; işte gerçek kâfirler bunlardır.” (Nisâ, 150–151)

Şüphesiz, kitap ehlinden kâfir olanlar ve müşrikler cehennem ateşindedir; orada ebedî kalacaklardır. Onlar yaratılmışların en kötüsüdür.” (Beyyine, 6)

Bugün Hristiyan ve Yahudi olduklarını söyleyenler “Allah’a ve âhirete inanıyoruz” der, inançlarının doğru olduğunu savunurlar. Oysa gerçekten tevhid inancını savunsalardı, bilirlerdi ki Allah’ın dini birdir (tektir). Âdem (as)’dan bu yana bütün peygamberlerin tebliğ ettiği inanç Tevhid inancıdır. Gerçekten doğru olsalardı onların da adı “Müslüman” olurdu. Fakat kıskançlıkları ve egosantrik (bencil) düşünceleri gerçekleri bilmelerine rağmen saptırdılar ve inkar ettiler. “Vay o kimselere ki elleriyle Kitabı yazarlar, sonra da onu az bir karşılığa değiştirip Bu Allah’ın katındandırderler.” (Bakara, 79), “Onlara: Allah’ın indirdiğine uyundendiğinde, Hayır! Biz, atalarımızdan gördüğümüze uyarız.derler.” (Bakara, 170)

Tevhide Karşı Gelenler

Tevhid inancına karşı çıkanlar; putperestler (müşrikler ve kâfirler), ve bu inancı kıskançlıkları ve çıkarları uğruna değiştirmeye çalışan münafıklar ile mürted topluluklarıdır. “İmânı verip küfrü satın alanlar, kesinlikle Allaha hiçbir zarar veremeyeceklerdir.” (Al-i imran/177)

Her peygamberin hem insanlardan hem de cinlerden düşmanları olmuştur. Bu düşmanlar, peygamberlerin tevhid inancına karşı savaşmışlar ve hâlâ savaşmaktadırlar. Her seferinde Allah’ın dinini değiştirmeye çalışsalar da Allah, her defasında bir peygamber göndererek Tevhid inancını yeniden beyan etmiştir. Tarih akışında hep aynı şekilde tekrarlanmıştır. Allah (cc), nihayetinde son noktayı koymuş; dinini koruyacağını ve tamamladığını, son kitabı Kur’an-ı Kerim ile Hz. Muhammed Mustafa (sav) vasıtasıyla ilan etmiştir. “Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm’ı seçip beğendim.” (Mâide, 3) “Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan elçilik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Şüphesiz, Allah kâfirler topluluğunu doğru yola eriştirmez.” (Maid/67), “Çünkü Allah, iman edenlerin yardımcısı ve koruyucusudur.” (Muhammed, 17; Bakara, 257; Câsiye, 19).

Oluşan inançsal kargaşada yeni bir peygamber ve ilahi  bir kitab gelmeyeceğine göre hakikati hakimiyetini kim sağlayacaktır? O zaman Allah dinini nasıl mükemmelleştirmiştir?

Allah (cc), bize peygamberlerden hariç var olan kendi emirleriyle seçtikleri insanları doğru yola ileten lider/önder/imam’larin varlığından bahsetmektedir. “Ve onları, kendi emrimizle hidayete yönelten önderler kıldık ve onlara hayrı kapsayan-fiilleri, namaz kılmayı ve zekat vermeyi vahyettik. Onlar bize ibadet edenlerdi.” (Enbiya/73). “Ve içlerinden, sabrettikleri takdîrde onları, emrimizle doğru yola sevkedecek rehberler tâyin etmiştik ve onlar, delillerimize adamakıllı inanmışlardı.” (Secde/24) Bu mertebe peygamberlik mertebesinin bir üstüdür. Dikkat edilirse Allah’ın seçtiği ve O’nun emriyle hareket eden liderden bahsetmektedir ve İbrahim (as), Peygamber olmasina rağmen Allah (cc), o’nu insanlar için IMAM seçmiştir. “Hani Rabbi İbrahim’i birtakım kelimelerle denemişti. O da, (istenenleri) tam olarak yerine getirmişti. (O zaman Allah İbrahim’e): “Seni şüphesiz insanlara imam kılacağım.” dedi.” (Bakara/124) “Biz ise, yeryüzünde güçten düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve mirasçılar kılmak istiyoruz.” (Kasas/5). Allah’ın Dini İslam yeryüzüne Allah’ın seçtiği ve emriyle hareket eden önderin liderliğinde hakim olacak. “Ey iman edenler! Sizden kim dîninden dönerse, Allah onların yerine yakında öyle bir nesil getirecek ki Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihâd ederler ve kendilerine dil uzatan hiçbir kimsenin kınamasından korkmazlar. İşte bu Allah’ın öyle bir lütfudur ki, onu dilediğine verir. Allah, lutfu ve rahmeti pek geniş olan, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Maide/54)

Özetlersek; Âdem (as)’tan beri beyan edilen ilahî mesajın adı Tevhid inancıdır; bu inancın adı İslâm’dır, bu inanca tabi olanların adı ise Müslüman’dır. İlahi din tektir; doğuşu, gelişmesi, olgunlaşması ve mükemmelleşmesiyle bir bütündür. Din adi altında insanlar, egolarını & hüketme güçlerini tatmin etmek için icat ettikleri beşerî sistemler ve ya spiritüel (maneviyat) farklı inançlar oluşturmuştur. Buna rağmen Hakikat her zaman var olan değişmeyen bir güç olarak her hangi durumda & konumda olursak olalım içimizde, mevcuttur. “Onu bir biçime sokup, ona ruhumdan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın.” (Sad/72, Hicr/29), Çünkü tüm varlığımız ona bağlıdır. Doğrusu biz Allaha aidiz ve muhakkak Ona döneceğiz(Bakara /156) ve hakikatin ta kendisidir.

Mustafa Kemal TASPINAR

8 Ekim 2025

Bu Haberi Paylaş
Yorum Bırakın