Kemer sıkma politikaları ve ABD
destekli Mübarek ve Bin Ali diktatörlüklerinden hoşnutsuzluk, 2011 yılının
başında sırasıyla Mısır ve Tunus'ta ilk protesto dalgasını başlattı ve bunlar
orman yangını gibi Bahreyn'e, Suriye ve Libya'ya yayıldı.
Bin Ali'nin veya Mübarek'in
tahttan indirilmesinin, pek çok Mısırlı ve Arap genç için toplumsal ve siyasi
değişim doğrultusundaki müspet gelişmeler olduğuna elbette itiraz edilemez. İlk
kez sosyal örgütler kuruldu, taban kaynaklı hareketlenmeler ana akım haline geldi
ve birçok siyasi mahkûm serbest bırakıldı. Ancak Müslüman Kardeşler'in
Mısır'daki ve bir dereceye kadar Yemen'deki geçici zaferleri bir yana, 2011'den
sonraki yerel hadiseler, ABD ve "İsrail"in Batı Asya ve Kuzey
Afrika'daki emellerini daha da ileriye taşıması için bir fırsat sağladı.
Algoritmik Yumuşak Savaş
Mısır hareketi, katılımcılarının
örgütlenmek için Facebook ve Twitter'ı kullanmaları nedeniyle selamlandı. Ancak
ABD'nin sosyal medya rejim değişikliğine öncülük etmesi göz önüne alındığında,
2011 başlarında Mısır'da başlayan olaylarda parmağı bulunanın Arap gençliğinden
fazlası olduğu da açıktır
Arap Baharı, Batılı güçlerin Arap
gençliğinin söylemini, enerjisini ve hayal kırıklığını kanalize etmesini ve
şekillendirmesini sağlayan algoritmalar ve veriler aracılığıyla, hareketleri
manipüle etmede kullandığı bir başka deneyi idi. Washington'un, 70’ler ve
80’lerde sağcı güçlü adamları destekleme konusundaki fikir birliği
stratejisinin modası geçmişti. Ama devleti tamamen ortadan kaldırıp bu parçalanmadan
yararlanmak ve ikincil bir amaç olarak “renkli devrim”i kolaylaştırmak yeni
stratejiydi. USAID, 2009'da İran'ın sözde “Yeşil Devrimi”nin sonuçları ve
enerjisi üzerine bir politik belge kaleme almıştı. Orijinal bir Twitter devrimi
olarak adlandırılan İran deneyi, algoritmaların kitlesel manipülasyonunu
tekrarlamak için yeterli zemini sağladı. USAID böylece ertesi yıl 2010'da bir
Küba “Twitter”ı veya “ZunZuneo” yaratacak çerçeveyi edinmişti. Twitter
benzerliği, Kübalıları, Küba hükümetini devirmek amacıyla hükümet karşıtı çeteler
örgütlemeye teşvik etti.
Kapitalist Amerikan yayını
Economist'in 2017 tarihli bir makalesinde dediği gibi, "veriler (data)
yeni petroldür." Veriler daha 2009 yılında bile, geçmişin petrolü gibi,
Arap dünyasındaki Batı merkezli rejim değişikliklerini kışkırtan yeni bir
kaynağı temsil ediyordu. Aslında, bu sözde “Twitter devrimleri”, gerçek
devrimin koşullarını güçlendirmek yerine altüst edip manipüle etmek için kitle
tepkisinden yararlanan platformun adını almıştı.
Twitter, tesadüfen kendini kötü
bir şekilde kullanılmış bulan tarafsız bir platformdan ziyade, faydalı bir
siyasi veri madenciliği deneyiydi. Arap gençliği arasında hiç sevilmeyen ve
Batı'ya faydalarını da yitiren komprador liderler olan Sisi ve Bin Ali’nin
rejimleri, Libya ve nihayetinde Suriye ile İran gibi ABD'ye düşman hükümetleri
devirmeyi denemek için mükemmel bir test alanı sundu
ABD tepkisi
"İsrail" Mursi karşıtı
2013 askeri darbesine destek verdi ve Abddülfettah el-Sisi yönetiminde, Suudi
ve İsrail dostu yeni bir rejimin doğmasına yol açtı. Ardından, bir Obama uşağı
olan Dışişleri Bakanı Hilary Clinton, aynı sonucu Suriye'de tekrarlamak için
çalışan aşırılık yanlısı isyancıların yardımıyla Libya hükümetini devirme
emirlerini yerine getirdi. Bu arada, Suudi Arabistan, Bahreyn ve 2014 öncesi
Yemen'in despotik ABD destekli rejimleri, mitinglere ve değişim talep eden
hareketlere rağmen rejim değişikliğinde ve hükümet devrilmesinde aynı ivmeyi
yaşamadı.
Bu sonuçlar, siyaset biliminde
Lenin'e atfedilen eski bir kuralı kanıtladı: “devrimci teori olmadan devrimci
hareket olamaz”. ABD rejiminin “Arap Baharı”nda ve sonrasında istifade ettiği
hareketler, hem laik hem de İslamcı akımlara sızabilmişti. Mısır'da laik
gençlik, Mursi'nin askeri darbeyle devrilmesini kutlamak için askeri
helikopterleri yeşil lazer ışıklarıyla aydınlattı. Siyasi adaletin bir ön
koşulu olarak anti-emperyalizm ve ulusal egemenliğe dayanan daha yerleşik
hareketlere sahip ülkelerin sesi, Batı basınında, dağınık kitle hareketlerine
nispeten çok daha az duyuldu. Örneğin, Bahreyn'in ana sendikası ve
muhalefetteki en büyük siyasi partisi olan Al-Wefaq, önceki beş yıl boyunca
Bahreyn parlamentosunda en büyük sandalyeye sahipti. Genel grevler düzenledi ve
Halife klanı karşıtı protestoları destekledi. Buna karşılık olarak
protestoculara, sivil toplum kuruluşlarına ve halk tarafından temsil edilen
siyasi partilere uygulanan acımasız baskı günümüze dek sürdü.
Bahreyn'in temsil ve demokrasi
için örgütlü ve popüler mücadelesi, Amerika Birleşik Devletleri ve Batı
tarafından aynı timsah gözyaşlarıyla mı karşılandı? Batı medyası tarafından tam
bir sessizlikle karşılanmakla kalmadı, Amerikan Genelkurmay Başkanı Amiral Mike
Mullen bir toplantıda, Bahreyn Kralına ve Suudi Kralı Salman'a destek vererek
ABD'nin demokrasi yerine askeri üslerine bağlı olduğunu gösterdi.
ABD, 2011'den sonra Suriye'de
gerçekte ne bir halk ayaklanması olan ne de herhangi bir güvenilir örgüt
tarafından desteklenen 'devrim'e desteğini ifade etmeyi tercih etti. Batı,
Suriye'deki huzursuzluğu, Lübnan ve Filistin Direnişi ile Suriye arasındaki
bağları neoliberalleştirmek ve kesmek amaçlı militarist bir kampanya olarak değil
de, bir halk ya da işçi sınıfı hareketi şeklinde tanımladı. Suriye Sendikalar
Genel Federasyonu hükümeti desteklerken; AB ve NATO destekli 'örgütlü
muhalefet', yani İstanbul- Türkiye merkezli Suriye Ulusal Konseyi ve Özgür
Suriye Ordusu 2011 yılında harekete geçti.
Ulusal özgürlük üzerindeki
bireysel özgürlükler söylemi, 2011'deki ayaklanmanın motivasyonlarını ve
2019'un sonlarında Lübnan ve Irak'taki Renkli Devrimlerin çerçevesini çizen
Batı fırçasıydı. 2011'de olduğu gibi, haklı kitlesel isyanı doğuran sosyal ve
ekonomik huzursuzluk, Batı'nın her iki hükümetteki (sırasıyla Hizbullah ve
Haşdi Şabi) egemen unsurlara karşı harekete geçmek için örgütlenme
eksikliğinden hızla yararlanmasıyla düşüşe geçti. Politik veri madenciliği ve
hashtag yayılımı için Twitter kullanımı yeniden su yüzüne çıktı. Veri bilimcisi
Mark Owen Jones, Lübnan ayaklanması hakkında tweet atan 2.297 sahte Twitter
hesabının %35'inin Suudi Arabistan'dan geldiğini tespit etmişti. Protestoların
başlamasından bir aydan fazla bir süre önce, Eylül 2019'da bu sahte hesapların
sayısında önemli bir artış meydana gelmişti.
Geriye mi gidiyoruz?
“Arap Baharı”nın başlamasından on
yıl sonra, Arap ülkeleri, 10 yıl öncesine göre tartışmasız biçimde daha kötü
durumdalar. Mısır'da 2015'te nüfusun dörtte birinden fazlası yoksulken, bu oran
2018'de üçte birin üzerine çıktı. “Ekonomik reformlar” giderek daha eşitsiz
kârlara yol açıyor. Libya bir zamanlar Afrika kıtasının en yüksek yaşam
standardına sahip ülkesi idi ve şimdi NATO tarafından bir açık hava köle
pazarına dönüştürüldü. Arap Baharı'nın tek kurtarılabilir sonucu olarak hem
Doğu hem de Batı tarafından selamlanan Tunus bile, hem şehir varoşları hem de
kırsal alanlarda artan işsizlik ve yoksulluktan büyük zarar gördü. Temel olarak
Suudi Arabistan'ın Yemen'deki savaşı, ABD'nin Suriye ve Irak'taki derin
müdahalesi, yerleşke genişlemeleri ve Siyonist varlığın Filistinlilere yönelik
saldırıları, Körfez ile Batı'nın ekonomik ve yanı sıra askeri saldırılarının
bölgesel etkilerinin teşvik ettiği jeopolitik düşmanlıklar ve çatışmalar
bölgede çoğaldı.
Medya Şafak