Alemlere Rahmet olarak gönderilen
Peygamberimiz Muhammed Mustafa (sav) kutlu doğum gününü kutlar, tüm
insanlığının karanlıktan Nura, zulmetten Rahmet çıkmasına vesile olmasını ve de
kurtuluş önderimizin gelişini çabuklaştırması için, yüce Rabbimden O’nun
gelişine bizleri hazır kılmasını niyaz ediyorum.
İnsanlığa ve özelliklede biz
Müslümanlara baktıktan sonra gördüğümüz şeyler gerçekten ironi olacak kadar
şaşırtıcı. Şöyle ki İnsanlık ilim ve bilimde ilerledikçe züllümü ve
karanlığında o denli artırmakta, Müslümanlar, vahdetin temeli kuran-ı kerim ve
Peygamberimiz bilmesi ve ulaşması kolaylaştıkça bölünmek ve de fitne çıkarmak
için yarışmaktalar.
Müslüman toplumlarına baktığımızda
karşımıza çıkan tablo, hep bölünme, parçalanma, fitne, hiç cahiliye devrini
aratmıyor, tam aksine daha da katmerli bir hal almış durumda. Müslümanlar,
Mezheplere bölünmüşler, Mezheplerden Tarikatlara bölünmüşler, tarikattan
gruplara bölünmüşler, ırk ve etnik gruplarını hiç saymıyorum çünkü “Eğer
Allah dileseydi, sizi tek bir ümmet kılardı.” (Nahl-93). Ve
bu insanlar Allah’a inandıklarını, Kurana, Peygambere tabi olduklarını hatta
şeyhlerine & Rehberlerine tabi olduklarını söylüyorlar. Fakat bunula
birlikte birbirlerini kuyuların kazıyorlar, birbirlerine ağır hitamlarda
bulunuyorlar, birbirlerini çekiştirip iftiralar atıyorlar kısaca bir düşmanın
yapabileceği her şeyi ziyadesiyle yapıyorlar ve ironi olan, yüzleri kızarmadan
vahdetten, kardeşlikten İslam'ın yüceliğinden bahsediyorlar.
Hep düşünüyordum, haberlerde
Müslümanlara (Filistin'de, yemende, Brimani’de, Keşmir'de……) yapılan zulümleri
izlemek bizleri neden rahatsız etmiyor? Bizler kendi aramızda ihlasla neden
birlik olamıyoruz ve olan bunca züllüme son vermiyoruz?
Bu soruma iki cevap buldum
1-) Anladım ki asıl esir olan Biziz, onlar değil. Çünkü onlar hür oldukları
için mücadele veriyorlar ve azınlıktalar. “Aralarından senin samimi
kulların hariç- onların topunu kesinlikle yoldan çıkaracağım.” (Hicr- 40)
2-) Onların verdiği mücadeleyle kendimizi tatmin ediyoruz. “(İblis,)
“Rabbim! Benim sapmama imkân verdiğin için yemin olsun ki ben de yeryüzünde
onlara (günahları) şirin göstereceğim” (Hicr-39)
1-) Asıl esir olan biziz; Bizlerin hürriyetten anladığı nedir? Maddenin (Materyalist
ideolojinin) hürriyet kavramı ile Ruhumuzun (spritüal) hürriyet kavramı bir
midir? Bizler sahip olduklarımızın kölesi, esiri olmuşuz, öylesine ki sahip
olduğumuz ve kurduğumuz düzeni (makam, iş, eş, dayalı döşeli evler, son
model araba, yediklerimiz önümüzde yemediklerimiz arkamızda…) korumak için
hakikati & gerçekleri bilmemize, görmemize rağmen hiçbir şey yapamıyoruz.
Kendi ellerimizle kendimize prangalar vurmuşuz ve sayısı o kadar çok ki!
Kendimizi esir olmaktan kurtarmak yerine tam aksin yapıyor, prangalarla
yaşamaya ve doğallaştırmayı hayatımız olmazsa olmazı “Hürriyet” tanımı
yapmışız. Dolaysıyla kendi çıkarlarımızın doğrultusunda tarikatlar, gruplar
oluşturup ya da var olana gruplara dahil olup yine de bir birimizin kuyusunu
kazıyoruz, birbirimize ağır hitamlarda bulunuyoruz, bir birimizin eksiklerini araştırıyoruz.
Kendimiz gibi olmayanları da öcü yapıyor, lakap ya da bir kulp takıp
dışlıyoruz. Kısacası materyalist düzen araçlarıyla & gereçleriyle kendimize
kurduğumuz “İslam” dünyamızda yaşıyoruz. Nefsimizin kalıplaştırmış olduğu
materyalist dört duvar içine kendimizi hapis etmişiz fakat duvarları İslami
simgelerle resimleştirdiğimiz için esir olduğumuzun farkında bile değiliz.
Bu duvarlar dünyayı vuran sosyal ve
ekonomik kriz ile yıkılacak ve bizlerin bu bencil dünyasın darmadağın edecek ve
gerçek safımızı o zaman göreceğiz.
2-) Allah dostlarının ve İlahi direniş gruplarının verdiği mücadele ile
kendimiz tatmin ediyor ve onların yanındaymışız pozunu veriyor kısaca selfi
yapıyoruz. Unuttuğumuz bir şey varsa; onlar hür olarak İslam'ı yaşadıkları için
bu kadar baskı ve zülüm altında kalıyorlar. Onlar Tevhitti ihlasla yaşamak ve
yaşatmak için mücadele veriyorlar. Onlar yaşamların her safhasında Allah ve
Resulüne tabi olmak için mücadele veriyorlar. Bizler ise kendimiz Allah ve
Resulüne itaat ederek hayatımızı yaşadığımızı zannetmek için İlahi direniş
erlerinin yaptıklarını anlatarak ya da Allah dostlarının mekanlarında pozlar
vererek mücadele ettiğimizi sanıyoruz. Allah'ın ve Peygamberin emirlerin ihlas
ile yaşayıp & yaşatmak için mücadele etmekte tembellik yapıyor ya da bir
sistemine uyduruyoruz. Bizlerin yapamadıklarını onlar yaptığı içinde onların
yaptıklarını konuşarak kendimiz tatmin ediyoruz. Bizlerin gösterdiği bu sahte
vitrin, çürük, kokuşmuş, yalan ve riyalarla dolu. İslam ümmetinin yaşadığı
kaosun altında yatan ve gruplara bölünerek bunca züllüme seyirce kalıp,
şeytanın ekmeğine yağ sürmemizin ana sebep budur.
Arınızda söylediklerine
katılmıyorum, aramızda hiç mi iyi yok diyenleriniz olacak. Tatbiki aramızda iyi
olanlarımız var fakat dediğim gibi bizler o iyi olanların yaptıkları ile
kendimizi avutuyoruz sanki “biz yapmışız da hayatımızı ihlas ile yaşıyormuşuz”
havası veriyoruz ama bizler kendi yaşantımıza, çevremize baktığımızda
kokuşmuşluk, riya, grupçuluk, bencilik…! Eğer birbirimizin hakkında ki düşünceleri
ve de birbirimizin arkasından yaptıklarımız şayet bir ekrana yansıması olsa,
kaçacak yer aradık ya da çevremizdekiler hakkında hep iyilik düşünürdük ama
artık günümüzde kötü olmak, bir onur, bir saygı olmuş ve toplum olarak
kabullenilmiş dolaysıyla vahdetten ne kadar konuşsak ta kalplerimiz Rahmet el-alemin
’den (sav) ihlası ile nasibini
almadıktan sonra, vahdet ve kardeşlikten uzak yaşarız.
Ne yazık ki bizler Vahdeti “Ben/Ene”
anlıyoruz, sadece tek ilah olan Allah’ta birleşmeyi, benim ilahım da birleşmeyi
ve yaşamayı anlamaktayız. Bu konuda Allah (cc) diyor ki “Kendi istek ve
tutkularını (nefsi hevâsını) ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi
vekil olacaksın?” (Furkan 43). Bizler, Hesap gününde peygamberimiz
hazır yanımızda olurken hangi yüzle şefaatini talep edeceğiz? Dünyada sana
inanmıyordum veya inanır gibi yapıyordum ama dünyada peşinde koştuklarım beni
aldatmış mı diyeceğiz? Peygamberimiz Alemlere rahmet olarak gönderildi yani
Allah’ın Rahmet (Rahman & Rahim) sıfatı kendisinde külliyen mevcut
dolaysıyla o bizleri yalnız bırakmayacaktır. Fakat Bizlerde yaptıklarımızı
birebir sayarak karşılığını mutlak göreceğiz. “Oku kitabını! Hesap görücü
olarak bugün sana nefsin yeter!” (Isra-14)
Sonuç olarak bizlerin kurtuluşu,
Allah (cc) kitabından sadece “La ilahe illallah” bilip, gönülden ihlaslı
şekilde hiçbir ortak koşmadan ve de Peygamberimiz (sav) “Muhammedîn Rasulullah”
iman edip Ehli beytine sevgiyle bağlanmış olarak yaşarsak yeryüzü cennet olur.
Ne yazık ki bizler Tevhit ve ilahi sözcüsüne gerçek manada amellerimizde
ihlasla itaat etmediğimizden, riyakârlığımızdan ve de hakikati saptırdığımızdan
dolayı insanlık ve ümmet zillet & zulmete içinde yaşamakta.
Mustafa Kemal TASPINAR
20 Ekim 2021