ABD Başkanı Donald Trump’ın CIA’ye Venezüella’da gizli operasyon yetkisi verdiğini açıkça doğrulaması, yalnızca Latin Amerika’yı değil, tüm küresel dengeleri yeniden tartışmaya açtı. Washington’un “uyuşturucu ve düzensiz göçle mücadele” gerekçesiyle bölgede askeri etkinliğini artırması, uzmanlara göre salt güvenlik gerekçesiyle açıklanamayacak kadar derin bir stratejik arka plana sahip. Bu hamle, Çin’in Latin Amerika’daki artan ekonomik ve diplomatik etkisini sınırlandırma amacını taşıyan yeni bir “Soğuk Savaş hattı” olarak görülüyor.
Venezüella, bu denklemde yalnızca bir ülke değil, ABD’nin küresel güç mücadelesinde yeni bir cephe açtığı sembolik bir alan. Üstelik bu defa savaş uçakları ya da gemilerle değil, ekonomik yaptırımlar, uyuşturucu suçlamaları ve istihbarat operasyonları üzerinden yürütülen görünmez bir savaş söz konusu.
Trump’ın ‘CIA’ye gizli operasyon yetkisi verdim’ sözleri, ABD’nin Latin Amerika’daki gölge faaliyetlerine yönelik on yıllardır süren iddiaları resmen teyit etmiş oldu. Uzmanlara göre bu açıklama, Washington’un Soğuk Savaş’tan kalma ‘arka bahçe’ refleksini sürdürdüğünü, ancak bunu artık açıkça ve pervasızca yapmaktan çekinmediğini gösteriyor.
Latin Amerika’da Trump’ın bu açıklamanın yankısı büyük. Bir yanda ABD’nin jeopolitik çıkarlarını koruma söylemi, diğer yanda ise egemenlik ihlali, istihbarat manipülasyonu ve ekonomik sömürü eleştirileri.
Gazeteci Çağlar Tekin, bu gerilimi ve ABD’nin bölgede yürüttüğü stratejiyi Sputnik Türkiye’ye değerlendirdi.
‘ABD, Çin’in kendisine uzanan kollarını kesmeye çalışıyor’
Yaşananları ülke ve bölge açısından yorumlayan Tekin, ABD’nin Venezüella merkezli hamlesinin Çin’e karşı küresel bir stratejinin parçası olduğunu belirtti.
Tekin açıklamasında şu cümlelere yer verdi:
ABD, Çin’le savaş başlığında belli ki yeni bir karar almış durumda, gözlemlediğim kadarıyla. Doğrudan Çin’e yönelmek yerine Çin’in ABD’ye yaklaşan ticaret kollarını kesmeye çalışıyor. Bu politik hat Venezüella’yla başlıyor ama bununla sınırlı kalmayacak. Özellikle Latin Amerika öncelikli bölge olarak seçilmiş gibi; Kolombiya, Brezilya ve Meksika bu hattın önemli hedefleri olacak. Venezüella, şu an için ABD adına en zayıf halka diyebileceğimiz ülke pozisyonunda. Çünkü zaten yıllardır ABD kontrolündeki bir muhalefetle beraber ilerliyor. Venezüella’nın temel gelir kalemlerinin hemen hepsi petrol ve petrol geliri üzerine kurulduğu için ambargoyla bunu rahatlıkla bastırabileceği bir hat var. Burada kimi sıkıntıları var ABD’nin. Özellikle Venezüella’ya uyuşturucu ticaretiyle suçlama başlığından bakarsak, çünkü evet hem Venezüella’yla hem Kolombiya’yla bir uyuşturucu üretimi var, Latin Amerika böyle bir coğrafya.
Bölgede uyuşturucu trafiğinin büyük ölçüde CIA’in denetimi altında olduğunun altını çizen ve CIA’in bölgedeki operasyonlarda rolüne de dikkat çeken Tekin, konuşmasını şu cümleler ile devam ettirdi:
Uzun yıllardan beri bunun temel işletmecisi de aslında CIA. CIA’in dünyanın iki bölgesinde uyuşturucu üretim hattı var. Bunların bir tanesi Afganistan üzerinden Avrupa’ya uzanan, diğeri de Kolombiya üzerinden dünyaya uzanan uzanan ki ABD’de kendi vatandaşları da bunların bir parçası. 1960’lardan bu yana ABD operasyonlarının, CIA operasyonlarının finansmanı için kullanılmış olan bir para bu. Uyuşturucu trafiği büyük oranda CIA’in denetiminde zaten. Şimdi bunu Venezüella’ya karşı bir araç olarak kullanmaya çalışıyorlar. Temelde gördüğümüz şey bu. Bunu büyütmek istiyor mu istiyor. Venezüella dışına çıkarmak istiyor mu istiyor. Yani Venezüella dışında Kolombiya, Meksika, Brezilya bu hattın tamamını hedef almak istiyor. Çünkü bu hatta bir sol damar var, sadece yönetimleri için söylemiyorum. Daha çok toplumsal olarak da sola yönelik bir perspektif bakış var ve Latin Amerika bu anlamda ABD’nin arka bahçesi olarak gördüğü bir coğrafya.
”ABD, pervasızlığını artık gizleme gereği duymuyor’
Tekin, ABD Başkanı Trump‘ın Venezüella’ya ilişkin son açıklamalarını da değerlendirdi.
Trump’ın açıklamalarının, ABD’nin uluslararası hukuku yok sayan yeni bir döneme geçtiğini gösterdiğini ifade eden Tekin, “Dünya şu an bizim bildiğimiz normların, hukukun, uluslararası hukukun iğdiş edildiği, yok sayıldığı yeni bir çağa girmiş durumda. Bu çağ aslında çok yabancı olduğumuz bir çağ değil. İkinci Dünya Savaşı öncesinde Sovyetlerin dünya siyasetinde sahne almaya başlamasından önce biz bu çağda yaşıyorduk” dedi.
Tekin açıklamasını şu cümlelerle sürdürdü:
Sosyalist bloğun egemen olduğu sosyalist bloğun varlığından kaynaklı olarak demokrasinin hukuğun kısmi olarak uygulandığına ilişkin kimi iddiaların ortaya çıktığı bir çağ yaşandı. Üstelik ona rağmen, ABD’nin dünyada düzenlediği ilk darbe İran’dadır. Muhammed Musaddık karşı yapılmıştır. Ve bu İran’ın sosyalistleşmesi olasılığına karşı yapılmıştır.
ABD’nin hukuksuzluk seviyesini yıllardan beri izliyoruz. Daha yanı başımızda Suriye’nin nasıl El Kaide’ye peşkeş çekildiğini gördük. Burada ABD’nin payını da net bir şekilde biliyoruz. Aslında buradan baktığımızda çok şaşırtıcı bir tablo yok ancak şöyle bir yenilik var: Bunu artık çok daha açık, çok daha pervasız biçimde dillendirebiliyorlar, kimse de hiçbir şey demiyor.
Şurada 3 gün önce Gazze’ye yönelik soykırımın nasıl korunduğunu, soykırım bittikten sonra Knesset’te Trump’ın çıkıp nasıl soykırım lideri, 21. yüzyılın Hitleriyle, Netanyahu’yla beraber nasıl dalga geçtiğini, ardından gidip Gazze soykırımını kolaylaştırmak, Hamas’ı silahsızlandırmak veya Filistin’i silahsızlandırmak için Mısır’da nasıl pervasızca birçok lideri ağırladığını, bunlarla diyalog kurduğunu gördük. Aslında bunların hepsi o. Dünyada kapitalizmin karşısına bir güç çıkmadığı oranda ne kadar pervasız ne kadar ahlaksız çürümüş bir vaziyete büründüğünü gösteriyor bize.
‘Rusya’nın ve Çin’in yükselişi, bu anlamıyla çok kutuplu bir dünyaya gidiş’
Tüm bu yaşananların dünyada kapitalizmin karşısına bir güç çıkmadığı için meydana geldiğini vurgulayan Tekin, “Yanı başımızda Suriye’de gördüğümüzün çok benzerini Venezüella için icra etmeye çalışıyorlar ve burada da doğrudan ‘biz çıkarlarımıza aykırı olduğu için bu ülkeyi deviriyoruz’ demek yerine uyuşturucu gibi gerekçeler üretiyorlar” dedi.
Tekin konuşmasında şu cümlelerinin altını çizdi:
Söylediğim gibi uyuşturucu, dünyada ABD’nin yayıp dağıttığı bir başlıktır. CIA’in ve NATO’nun finansmanında kullanılır. Yani Kolombiya’da üretilen uyuşturucu yıllardan beri Latin Amerika’da yükselen sosyalist hareketin bastırılmasında kullanılmıştır. Burada Bolivya’sından Venezüella’sına onlarca darbe tezgahladı. CIA de bunların hiçbirini, bir süre sonra en azından, gizleme gereği duymadı.
Biz Şili darbesinin ABD işi olduğunu artık hepimiz çok iyi biliyoruz. Daha birkaç sene önce Lula’nın devrilmesi, Bolsonaro’nun iktidara getirilmesi için de neler yapıldığını biliyoruz. Bundan iki sene önce Bolivya’da darbe yaparken, “Bizim isteğimize karşı davranırsanız elbette darbe yaparız” diye Tesla sahibinin twit attığını, kimsenin buna şaşırmadığını biliyoruz. Böyle bir dünyanın normlardan hukuktan uluslararası ilişkilerinin bir norm kazanması halinden koparıldığı bir yeni dönem yaşıyoruz. Bu dönem, 1950-90 arasındaki 40 yıllık Sovyetler’in de olduğu çift kutuplu bir dengeli dünyanın son bulmasının ardından ne yazık ki aşmamız gereken bir başlık. Halihazırda Rusya’nın ve Çin’in yükselişi, bu anlamıyla çok kutuplu bir dünyaya gidiş gibi gözüküyor. Ama her iki ülkenin de şu an böyle bir pozisyon alabilmesi için tam koşulların oluşmadığını da söyleyebiliriz.
‘Latin Amerika 30 yıldır darbe ve karşı darbeler döngüsünde’
Tekin, CIA’nin bölgedeki varlığının yalnızca Venezüella değil, bütün Latin Amerika açısından etkili olacağını vurgulayarak konuşmasının bu bölümünü şu cümleler ile sürdürdü:
Kolombiya tarihinde ilk defa bir solcu başkan tarafından yönetiliyor. Bu aynı zamanda Kolombiya’daki uyuşturucu ticaretinin büyük oranda azaldığı bir döneme tekabül ediyor. Zira, bahsettiğim gibi Kolombiya bu anlamda CIA’in ve NATO’nun finansmanı için uyuşturucu üreten bir çöplük haline getirilmiş idi. Bunun değişmesi Latin Amerika’da bir dizi dengenin de değiştiği anlamına geliyor.
2000’li yıların başından itibaren aslında Latin Amerika bir ABD darbeleri ve bu darbelere karşı yeni iktidarların ortaya çıktığı bir döngüye girmiş durumda. Yani bu ülkelerin hemen hepsinde birkaç defa darbe girişimi oldu, solcular yükseldi, ABD yandaşları ihbar ve tezgahlamaya çalıştı. Böyle aşağı yukarı 25-30 yıllık bir döngü içerisindeyiz. Latin Amerika’nın döngünün devamlılığı daha çok geriye gider. Buradan baktığınızda devletlerin zayıflanıyor, uyuşturucu kartellerinin güçleniyor hale getirilmesi böyle bir algının yaratılması istenilmesi elbette büyük sorunlar çıkarıyor.
Tekin, bu sürecin yalnızca Latin Amerika’yla sınırlı kalmadığını; küresel ölçekte ‘insan yaşam kalitesinin düşmesi ve eşitsizliklerin artmasıyla‘ sonuçlandığını belirterek şu kelimelerle sözlerini tamamladı:
Türkiye üzerinden bakacak olursak tarihinde ilk defa bu kadar uyuşturucu çeteleri vesaire gündem olduğu, varlığını net bir biçimde ortaya koyduğu bir dönemden geçiyor. Artık sokakta yürürken hiçbirimizin güvende olmadığı bir atmosferde yaşıyoruz. Latin Amerika’da bu çok daha keskin çizgilere sahip. Çünkü Türkiye’de eni sonu bir devlet mekanizması vardı. En azından şimdi yakın zamana kadar ancak Latin Amerika’da böyle bir devlet mekanizması hiç kurulmadı, hep sömürge devletlerinden gelen devletler, devletin güvenliğine tam hakim olamadığı bir atmosfer ve hakim olmaya gücü yetebilecek devletlerin de bu tarz darbelerle zaten bu güçlerini kaybettikleri dönemleri yaşadık hep.
Haliyle bir bütün olarak insanlığın gelir adaletsizliğinden yoksullaşmadan kaynaklı yaşadığı büyük mağduriyet belli toplamları bu tarz suç şebekelerinin içerisine itiyor. Burada yapısal bir durum var. Yanlışlıkla ortaya çıkmış bir durum yok. Yapısal olarak 21. yy kapitalizmi insanlığın yoksullaşması üzerine kurulu ve yoksullaşan insanlar nitelikleri üzerinden gelir sağlayamıyorlar. Biz nasıl Türkiye’de artık eğitimimizle para kazanamıyorsak, para kazanmanın yolu eğitim değilse, eğitimli bir insan 35- 40 bin liraya çalışarak ömrünün sonuna kadar bir ev araba sahibi dahi olamıyorsa, dünyada da işler büyük oranla Türkiye’ye benzer biçimde gidiyor. Bu kolay para kazanma yöntemi olarak suç örgütlerini adres eden bir pozisyon alıyor. Bu da bir bütün olarak dünyanın daha güvensiz bir coğrafya haline gelmesi, insan yaşam kalitesinin düşmesi eşitsizliklerin artması gibi bir cehennemin kapıları açmış durumda. Biz o cehennemin içinde yaşıyoruz. Bu tarz hamleler bu cehennemi büyütecek hamleler ne yazık ki.