ABD elçisi Tom Barrack’ın dün işgal altındaki Filistin’e gerçekleştirdiği ziyaret, bazı medya organlarında, özellikle de İbrani medyasında “hassas” ve “kanıtlarla dolu” gibi abartılı ifadelerle tanımlandı.
Netanyahu ve Trump Görüşmesinden Önce Tom Barrack’ın İşgal Topraklarına Ziyaretinin Boyutları
Bazı İbrani medya organları o kadar ileri gitti ki, bu ziyareti bir “uyarı ve tehdit mesajı” formatında değerlendirdi ve bu ziyaretin, İsrail’e Gazze, Lübnan ve Suriye olmak üzere eş zamanlı üç dosyayı içeren hazır bir planı dayatmanın ilk adımı olduğunu söyleyecek kadar abarttı.
Ancak bu abartıların aksine, Barrack’ın ziyaretinin, ABD yetkililerinin Tel Aviv’e yaptığı çoğu ziyaret gibi, şartları dikte etmek için değil, bilgi vermek ve durumu incelemek amacıyla yapıldığı görülüyor.
Lübnan’ın El-Ahbar gazetesinin raporuna göre, bazı İbrani medya organlarının ABD elçisinin Lübnan, Suriye ve Gazze dosyalarına ilişkin belgeleri “ya kabul et ya terk et” önerisi olarak Tel Aviv’deki İsrailli yetkililere sunmak üzere taşıdığını iddia etmesine rağmen; asıl amacın Siyonist yetkililerin tutumunu ölçmek için fikirler sunmak, kırmızı çizgilerini incelemek ve Lübnan ile olası müzakere yerini belirlemek olduğu anlaşılıyor.
Dolayısıyla böyle bir yaklaşım hiçbir şekilde bir tür “güç diplomasisi” veya dayatma değil, aksine değerlendirme diplomasisi ve sahadaki güç dengesi ile müttefike yönelik özel bir bakış açısına uyum sağlamaktır.
Bunun yanı sıra, “istişari bir ziyaret” olarak tanımlanabilecek Tom Barrack’ın işgal altındaki topraklara ziyareti; İşgalci Rejim Başbakanı Binyamin Netanyahu ile ABD Başkanı Donald Trump arasında bu ayın sonunda ve 2026 yılına girmeden önce yapılacak önemli görüşmenin zeminini hazırlamayı amaçlamaktadır.
Ancak, Tom Barrack’ın Tel Aviv ziyaretinin istişari niteliğine rağmen, bu ziyaret derin stratejik boyutlara sahiptir ve Trump yönetiminin artık Gazze, Lübnan veya Suriye’yi ayrı meseleler olarak görmediğini, aksine bunlara daha geniş bir bölgesel vizyon içinde tek bir sistem olarak yaklaştığını göstermektedir.
Bu nedenle, söz konusu ziyaretin amacı artık sadece Gazze veya Lübnan meselesini tek başına ve ayrı ayrı çözmekle sınırlı değildir. Bu açıdan bakıldığında; Gazze ateşkes anlaşmasını pekiştirmek ve bu anlaşmanın ikinci aşamasına geçmek için Gazze’de kaydedilecek her türlü ilerleme, gerilimin tırmanmasını önlemek için Lübnan’daki durumun kontrol altına alınması ve Suriye’deki Ebu Muhammed el-Culani rejimi ile İsrail arasında ABD’nin istediği anlaşmanın imzalanması için yolun açılması; ABD’nin geniş bölgesel hedeflerinin ayrılmaz parçalarıdır ve muhtemelen Tom Barrack’ın işgal altındaki topraklara yaptığı mevcut ziyarette bunlar ele alınmaktadır.
ABD’nin Lübnan ve Filistin’deki Direnişin Silahına İlişkin Yeni Stratejisinin Hikayesi; Silahsızlandırma Yerine Silahı Kontrol Altına Alma
Ancak ABD elçisinin bu ziyaretinin gündeminde yeni ve dikkat çekici bir nokta var; o da Filistin ve Lübnan’daki direnişin silahı meselesiyle ilgilidir. Aslında, geçtiğimiz günlerde bölgesel medyada, İbrani ve Amerikan kaynaklarında yayımlandığı üzere Washington, Hamas ve Hizbullah konusunda “silahsızlandırma”yı yeniden tanımlıyor.
Bu raporlara göre, başta Tom Barrack olmak üzere ABD yetkilileri, mevcut koşullarda Hamas veya Hizbullah’ın askeri olarak dağıtılmasının gerçekçi olmadığı anlayışına varmışlardır. Bu koşullarda odak noktası silahsızlandırmadan silah kullanımının engellenmesine kaymıştır.
Bu muğlak formülasyon, mevcut durumun karmaşıklığını ve ABD’nin bu karmaşıklıkları anladığını ifade etmekte ve Washington’un, ister Lübnan’da ister Filistin’de olsun direnişi silahsızlandırmadaki acziyetini kabul etmekle birlikte, her iki alanda da silah kullanma yeteneğini sınırlamak için caydırıcı mekanizmalar ve sıkı denetimler oluşturmaya çalıştığını göstermektedir.
Buna göre ABD’nin, Hamas ve Hizbullah’a yönelik baskılarının sonuç vermediğini ve tehditlerini hayata geçirse bile bu hareketlerin teslim olmayacağını fark ettiği, bu nedenle kendisini mevcut duruma uyarlaması gerektiği anlaşılıyor.
Öte yandan, son günlerde İbrani kaynaklar, ABD’nin İsrail tarafından böyle geniş çaplı bir operasyonun yapılmasını engellediği iddiasıyla raporlar yayımladı.
Bu bağlamda Siyonist rejim televizyonu Kanal 12’nin askeri muhabiri Shay Levi şunları açıkladı: “Tel Aviv, ABD’nin ‘Lübnan hükümetine Hizbullah’ı silahsızlandırma planında pratik adımlar atması için son bir şansı deneme izni verilmesi’ yönündeki talebini ciddiye alıyor ve bu mühlet bu yılın sonuna kadardır.”
Siyonist muhabir şunları ekledi: “Amerikalılar şu anda İsrail’i kuzey cephesinde bir sonraki aşamaya geçmekten alıkoyuyor ve onu hedef odaklı saldırılarla sınırlı kalmaya zorluyor. Bu arada Lübnan hükümetine, Hizbullah’ı silahsızlandırmaya yönelik eylemlerini artırması için yılbaşına kadar bir son tarih (deadline) belirlendi.”
İbrani gazetesi Haaretz de bu konuda yayımladığı bir raporda, Hizbullah’ın İsrail’in Lübnan’a karşı geniş çaplı savaş planını etkisiz hale getirmek amacıyla tepkisizlik stratejisine bağlı kalmaya devam ettiğini duyurdu.
Haaretz şunları vurguladı: “Washington’ın, Hizbullah’ı silahsızlandırması için Lübnan’a verilen süreyi iki ay daha uzatmayı kabul etmesi muhtemeldir; özellikle de ABD elçisi Tom Barrack’ın yakın zamanda Hizbullah’ı zorla silahsızlandırma fikrinin imkansız olduğunu ve kendimize Hizbullah’ın silahını kullanmasını nasıl engelleyebileceğimizi sormamız gerektiğini söylemiş olması buna işarettir.”
Bu İbrani medya organı şunları ekledi: “ABD’nin yeni büyükelçisi Michel Issa, Hizbullah’a silahlarını bırakması için nasıl baskı uygulanacağı sorusuna verdiği yanıtta, eğer silahsızlandırma mümkün değilse, onu çevrelemek (kontrol altına almak) zorunda kalacaklarını söyledi.”
Ancak Siyonistlere göre, ABD’nin benimsediği bu yaklaşım, özellikle Gazze Şeridi’nde; ateşkes planının ikinci aşamasına geçilmesi, İsrail’in Gazze Şeridi’nin yarısından çekilmesi ve bu şeride uluslararası gücün yerleşmesi anlamına gelecektir ki bu, İsrail’in görüşüyle uyumlu değildir ve ayrıca Hamas’ın silahsızlandırılması meselesi tam olarak netleşmemektedir.
Bu arada gözlemciler, Siyonistlerin Gazze’deki sarı hattın doğusunda doğrudan kontrol ettikleri bölgelerden çekilme niyetinde olmadıklarını ve aynı zamanda İsrail güçleri çekilmeden ABD’nin istediği uluslararası güçleri Gazze’ye yerleştiremeyeceğini düşünüyorlar.
Dolayısıyla bu tür bir anlaşmazlık, ne kadar üst düzey olursa olsun herhangi bir ABD elçisi aracılığıyla çözülemez; aksine bu konunun incelenmesi ve çözümünün Netanyahu ile Trump’ın ABD’de yapacağı gelecek görüşmede gerçekleşeceği görülüyor.
Ancak Suriye dosyası da Tom Barrack’ın işgal altındaki topraklara yaptığı ziyaretin gündemindeki önemli dosyalardan biridir ve hatta diğer dosyalara göre önceliği olabilir. Aslında Tom Barrack’ın Suriye dosyasıyla ilgili Tel Aviv ziyaretinin mesajı şudur: Trump yönetimi, Suriye’nin bölgesel denklemden ayrılmasını reddediyor ve Suriye’deki Culani rejiminin istikrarını, ABD ve İsrail’in bölgedeki gelecek planlarında merkezi bir unsur olarak görüyor.
tesnim
