AIPAC’a bağlı olan Amerika’nın Yahudi Ulusal Güvenlik Enstitüsü (JINSA), yakın zamanda “Zaferin Pekiştirilmesi; 12 günlük savaş sonrası ABD’nin İran’a yönelik stratejisi” başlıklı bir tavsiye metni yayınladı. Bu metnin muhatapları Amerika, Avrupa, Japonya ve Kore gibi bazı Doğu Asya ülkeleri ve bazı Arap ülkeleridir. Bu metin 21 sayfadır ve eğer tekrarlar ve tekrarların tekrarları çıkarılırsa 5-6 sayfaya düşer.
Bu Yahudi kuruluşunun metni, bir Amerikan düşünce kuruluşunun tavsiyesi olarak değerlendirilmekten ziyade, Siyonist rejimin İran’a yönelik kaygı ve endişelerini tam olarak yansıtan bir metin olarak değerlendirilebilir, oysa Amerika’nın doğası gereği bu metin böyle bir özelliğe sahip olmalıydı. Bu nedenle JINSA’nın tamamen İsrail rejiminin temel taleplerini ve hedeflerini takip ettiği söylenebilir. Nitekim metnin girişinde yer alan isimler, Erik Edelman, Elliot Abrams, John Bird, David Deptula, Robert Harward, Charles Moore, Charles Wald, Henry Obering, Stow Radermacher, Ray Takeyh, Roger Zakheim ve diğerleri Amerika’nın tanınmış Yahudi şahsiyetleridir ve her zaman ABD’de İsrail’in vekil temsilcileri gibi hareket etmişlerdir. Bu metinde İsrail rejimi ve Amerikan hükümetinin İran’a Haziran ayında yaptığı saldırının kazanımları çokça abartılmıştır fakat metnin tamamı, Tel Aviv yetkililerinin hem ABD hem de İsrail saldırılarının sonuçlarını son derece sınırlı gördüklerini söylemektedir. Aynı şekilde raporda Batı yaptırımlarının İran üzerindeki siyasi etkisi abartılmış olsa da İran’ın ticari süreçleri sürdürmede ve özellikle enerji alanında ticari ilişkileri sağlamlaştırmada başarılı olduğundan söz edilmekte ve İran’a karşı daha sert kararlar ve yöntemler alınması talep edilmektedir. Bu metinle ilgili söylenmesi gereken bazı noktalar vardır:
1- JINSA’nın metni, İsrail hükümetinin ABD’nin askeri tehditlerden çekilmesi ve 23 Haziran’da İran’ın üç nükleer tesisine yönelik saldırılara benzer eylemlerde bulunması konusundaki endişelerini ve hemen toparlanmalarını, hatta ABD ordusunun İran’ın ABD’nin bölgedeki en önemli varlığı olduğunu söylediği hassas El-Udeyd üssüne yönelik saldırısına bile yanıt vermemesini konu alıyor. JINSA ve hatta İsrailli yetkililer, askeri üslerin güvenliğinin sağlanması ve İran’ın olası bir müdahalesi karşısında ABD’nin riskinin azaltılması konusunda bazı değerlendirmeler yapılmasını önerdiler. Örneğin, ABD’nin Bahreyn, Katar ve Suudi Arabistan’ın batısındaki askeri üslerini Hint Okyanusu’nun doğusundaki Diego Garcia’ya taşıması önerildi. Eğer Trump’ın Amerika’sı 23 Haziran saldırısını orantılı riskler ve maliyetlerle başarılı ve etkili bulsaydı, doğal olarak bunu tekrarlamak isterdi. Ancak metinde şu konuda şüpheler dile getirilmiştir: “ABD, İsrail’in İran’ın oyun değiştirici yeteneklerini yeniden canlandırmasını engellemeye yönelik her türlü eylemine desteğini açıkça belirtmelidir.”
2- Bu metinde İran’a karşı daha güçlü mekanizmaların oluşturulmasının gerekliliğinden bahsedilmektedir fakat aynı raporda bir yandan İran, Çin ve Rusya arasındaki askeri ve ekonomik yeni işbirliklerinin, yaptırım mekanizmalarının ve anti-İran ittifaklarının etkisini boşa çıkaran önemli bir unsur olduğu vurgulanmakta, öte yandan bölgesel ortakların yani Körfez Arap ülkelerinin herhangi bir anti-İran plana katılma konusunda isteksiz olduğundan söz edilmektedir. Bu durum açıkça İran’a karşı uluslararası ve bölgesel baskı kapasitesinin temelden azalmış olduğunu, fakat İsrail lobisinin Amerika’da bu baskının artırılmasını arzuladığını göstermektedir.
3-JINSA’nın bahsettiği konuların asıl taraflarından biri İran’dır ve bu Yahudi lobisinin metinlerinde şu iddialarda bulunulmuştur: “Haziran saldırılarından sonra İran öyle bir konuma gelmiştir ki Amerika ile müzakere ve anlaşmadan başka çaresi yoktur.” Ancak aynı metinde şu ifadeler de yer almaktadır: “İran yeni bir baskı aracı oluşturarak, İsrail’in özgür hareket kabiliyetini kısıtlamak ve kendini toparlamak için değerli zaman kazanmak adına en iyi fırsata sahiptir” ve başka bir yerde de şöyle denilmektedir: “Savaş öncesindeki direniş İran’da büyük ölçüde değişmeden kalmıştır çünkü bu ülke yeni bir baskı aracı yaratmaya çalışmaktadır ve toparlanmak için zamandan yararlanmaktadır… İran, Natanz yakınlarındaki ilan edilmemiş zenginleştirme tesisleriyle ilgili inşaat faaliyetleri de dâhil olmak üzere nükleer programının kalan kapasitelerini korumaya çalışmaktadır.” Raporda şu ifadeler de yer almaktadır: “İran, 12 günlük savaştan sonra Batı’nın taleplerine cevap vermeyi reddetti.” Dolayısıyla açıkça görülmektedir ki burada yazarlar ve Amerika Yahudiler Konseyi ile İsrail rejimi tam bir çıkmaz içindedirler çünkü kontrollerinde olmayan bir mesele hakkında ne yapmaları ve ne yapmamaları gerektiğini belirlemeye çalışmaktadırlar! Metnin birçok yerinde de İran’la mücadelenin zorluklarına değinilmiştir.
4-Raporda şöyle söylenmektedir: ‘12 günlük savaşın ardından Amerika karşıtlarının İran’daki konumu güçlenmiştir ve İran’da siyasi süreç, ister yetkililer tarafından yapılan atamalar ister halkın seçimleri olsun, Batı karşısında daha kararlı kişilerin iş başına gelmesine yol açacak şekilde ilerlemektedir. Raporda şu açıklamalar yer almaktadır: “Tahran şu anda ciddi veya acil bir müzakerede bulunmaya en ufak bir istek göstermemektedir, çünkü önce Amerika’nın, üç Avrupa ülkesinin ve Ajans’ın taahhütlerini yerine getirmesinde ısrar etmektedir.”
5- Bu metinde İsrail’in her türlü eyleminin veya İran’la ilgili herhangi bir hedefin başarısının, Amerika’dan Avrupa’ya, Doğu Asya ülkelerinden bölgedeki bazı Arap ülkelerine kadar geniş bir cephenin işbirliğine bağlı olduğu defalarca belirtilmiştir. Bunun yanı sıra geçmişte İran’a karşı tek bir cephe oluşturan ülkelerin bugün İsrail-Amerika projelerine katılma noktasında isteksiz oldukları da ifade edilmiştir. Bu nedenle açıkça görülmektedir ki İsrail rejimi şu anda sadece savaşı tamamen kendi başına omuzlamayı kabul ettiği takdirde İran’a karşı savaşa girebilir. JINSA’nın metninde İsrail’in böyle bir kapasiteye sahip olmadığı söylenmektedir. Aynı şekilde metinde Amerika’nın, İran, Rusya ve Çin’in çabalarıyla mücadelede açık liderliği üstlenmesi gerektiği ısrarla ve defalarca tekrarlanmaktadır.
6-JINSA’nın metnini incelediğimizde Amerikalıların ve İsraillilerin İran konusunda yeni bir girişimlerinin olmadığı sonucuna varıyoruz. JINSA’nın metnindeki tavsiyeler “Amerika’nın İran’la doğrudan müzakere yürütmesi”, “askeri tehdit sopasını yükseltmesi” ve “başkalarını yanına katması” üzerine yoğunlaşmaktadır. Bu seçeneklerin hiçbirinin yeni olmadığı ve etkinliklerinin daha önce test edilmiş olduğu açıktır. Nükleer anlaşma döneminde zaten yüz yüze müzakere vardı, ABD dışişleri bakanının imzası ülkede bir teminat sayılmıştı, İran’a karşı savaş gerçekleşmişti ve dış ittifaklar kurulmuştu. Bu nedenle bunların tekrarı bir yenilik sayılmaz. Bununla birlikte metinde etkisiz olduğu kabul edilen şeylerin gerçekleştirilmesi gerektiğinden bahsedilmektedir. Belki de metinin gereğinden fazla uzamış olmasının ve bazı ifadelerin defalarca aynen tekrarlanmış olmasının nedeni bu çelişki yüzündendir.
7-İsrail rejiminin ve hatta Amerika’nın İran’la mücadele durumu Gazze’deki felaketlerden sonra zorlaşmıştır çünkü kamuoyunu ve hatta devletleri İran’a baskı uygulamaya ikna etmek çok zordur. Bu zorluk, (son olarak 2015 yılında) nükleer anlaşmanın imzalandığı dönemlerde yoktu, çünkü o zaman Güvenlik Konseyi birlik içindeydi, küresel propaganda İran’ın kurallara uymak istemediğine insanları inandırmıştı ve askeri eylemlerin ve sert yaptırımların etkisi bu kadar tartışmalı değildi. Oysa bugün koşullar İsrail ve Amerika’ya karşı ve İran’ın lehinedir.
8-JINSA’nın metninde Amerika ve İsrail’in İran karşısındaki en önemli ve etkili askeri varlıklarından bazısındaki zayıflıklara kabaca değinilmiştir. Bunlar arasında hava yakıt ikmal tankerlerinin (KC-46A) yeterince mevcut olmaması veya ABD yapımı hassas güdümlü mühimmatın (PGM) İsrail’e yeterince sağlanmaması, ABD yapımı hava ve füze savunma sistemlerinin üretiminin artırılması gerekliliği gibi konular vardır. Bunlar öyle konulardır ki ilk olarak 12 günlük savaşta bunların sayısının artırılması mümkün değildi, yani Amerika’nın gücü vardı da vermedi değil. Ayrıca JINSA’nın metninin kendisinin de belirttiği üzere, özellikle pahalı THAAD ve Patriot savunma sistemlerinin gerçek anlamda İran’ın füze ve insansız hava aracı saldırılarını engelleme kabiliyeti sorgulanmıştır.
9-Sonuç olarak bu metin İran’a karşı yeni bir tehdit alanı oluşturmak için çaba sarf etmiş olsa da Amerika ve İsrail’in İran’a galip gelme konusunda ne kadar eli boş olduğunu ortaya çıkarmıştır. Muhtemelen bu sebeple metindeki tüm söz ve tavsiye şuna varmaktadır: “İran’ı askeri ve ekonomik tehditleri göstererek ve bazı teklifler sunarak, nükleer anlaşmadan daha öte bir anlaşmayı kabul etmesi için baskı altına almak gerekir.”
Sadullah Zarei
