Atvan: İran’ın Şarm Eş-Şeyh Zirvesi’ne Katılmama Kararı Takdire Şayandır

Rai al-Youm gazetesi genel yayın yönetmeni Abdülbari Atvan, İran’ın Şarm eş-Şeyh’te düzenlenen zirveye katılmama kararını akıllıca ve onurlu bir tutum olarak değerlendirdi. Atvan, “İran nasıl olur da kendi ülkesine saldırıların sorumlusu olan Trump’ın, uzlaşmacı Arap liderlerinin alkışları arasında övüldüğü bir toplantıya katılabilir?” diye sordu.

Arap dünyasının önde gelen analistlerinden Abdülbari Atvan, İran İslam Cumhuriyeti’nin Gazze ateşkesine ilişkin Şarm eş-Şeyh toplantısına katılmama ve Donald Trump’ın müzakerelere yeniden dönme davetini reddetme kararlarını ele aldığı bir analiz kaleme aldı.

Analizinde, ABD Başkanı’nın bölgeye son ziyareti sırasında, Gazze’deki ateşkes anlaşmasını kutlama bahanesiyle düzenlenen gösterişli törenler ve karşılamalar arasında İran tarafından sergilenen iki dikkate değer ve saygıdeğer tutuma vurgu yaptı:

Birincisi, Trump’ın İran ile Washington arasında yeniden diyalog başlatma yönündeki teklifinin reddedilmesidir. Trump, bu öneriyi Siyonist rejimin parlamentosu olan Knesset’te yaptığı konuşmada dile getirmiş ve salondakiler tarafından ayakta alkışlanmıştı.

Buna karşılık, İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, ABD tarafıyla herhangi bir müzakereye ilişkin net ve onurlu bir yanıt vererek şöyle demişti: “Biz, İran halkına saldıran ve hâlâ daha fazla yaptırım uygulamaya çalışanlarla masaya oturamayız.”

Bu tutum, İran İslam Cumhuriyeti’nin Dini Lideri Ayetullah Seyyid Ali Hamanei’in daha önceki görüşleriyle tamamen uyumludur. Hamanei, ABD’nin küçültücü ve dayatmacı koşullar altında müzakere talep ettiğini vurgulamıştı. Bu koşullar arasında uranyum zenginleştirme faaliyetlerinin tamamen durdurulması ve 450 kilogram zenginleştirilmiş uranyumun Batılı tarafa teslim edilmesi gibi istekler de bulunuyordu. Hamanei’ye göre, Tahran ile Washington arasındaki asıl sorun, ABD’nin İran’ı kendi politikalarının bir aracı hâline getirmek istemesidir ki bu, İran açısından asla kabul edilemez bir durumdur.

Etvan, İran’ın sergilediği ikinci önemli tutumun ise Gazze’deki ateşkese ilişkin Kahire’de düzenlenen Şarm eş-Şeyh zirvesine katılmama kararı olduğunu belirtti. Söz konusu toplantı, Trump başkanlığında ve yaklaşık 20 ülkenin lider ve temsilcilerinin katılımıyla gerçekleşmişti.

Atvan’a göre, İran’ın bu kararı Mısır’a karşı bir tutum değil, aksine Trump gibi bir liderle aynı karede yer almamak için alınmış prensipli bir duruştu.

Arap analist, Trump’ın İran’a karşı iki büyük “suç” işlediğini hatırlattı: “Birincisi, İsrail ile koordineli şekilde Amerikan bombardıman uçaklarını İran’ın nükleer tesislerine saldırı amacıyla göndermesi; ikincisi ise 2015 yılında altı büyük güçle imzalanan Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) nükleer anlaşmasından tek taraflı olarak çekilmesidir.” Etvan, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Knesset’te yaptığı konuşmada bu kararı övgüyle karşıladığını ve Trump’ın bu adımının İran’a yönelik yaptırımları yoğunlaştırarak İran halkını kendi yönetimine karşı kışkırtmayı amaçladığını dile getirdiğini hatırlattı.

Rai al-Youm gazetesi genel yayın yönetmeni Abdülbari Atvan, İran’ın Şarm eş-Şeyh zirvesine katılmama kararını akıllıca ve takdire şayan bir adım olarak nitelendirdi. Atvan, “İran heyeti nasıl olur da kendi ülkesini füzeleriyle hedef alan ABD Başkanı’nın, uzlaşmacı Arap liderlerinin alkışları arasında övüldüğü bir toplantıya katılabilir?” ifadelerini kullandı.

Atvan sözlerine şöyle devam etti: “Trump, Knesset’te ve Şarm eş-Şeyh’te bir dizi övgüyle karşılanırken, hâlâ Filistin’de iki devletli çözüm planını kabul etmemiş ve Siyonist işgal ordusunun Gazze halkına karşı işlediği suçları kınamamıştır.”

Ona göre, Trump’ın politikaları İsrail’in gücünü artırmayı hedeflemektedir. Bu kapsamda, ABD Büyükelçiliği’nin Kudüs’e taşınmasını onaylaması, Golan Tepeleri ve Batı Şeria’nın işgal altındaki topraklara ilhakını desteklemesi ve Gazze, Lübnan, Yemen ve hatta İran’a yönelik İsrail saldırılarının sürdürülmesi için 26 milyar dolarlık bütçeyi onaylaması bu çerçevede değerlendirilmektedir.

Atvan, Trump’ın “akıllı ve ölümcül silahların” Tel Aviv’e sevkiyatına ilişkin kısıtlamaları kaldırarak bu rejimin askerî gücünü artırdığını belirtti ve şöyle ifade etti: “Böyle bir kişi ne saygıyı ne de müzakereyi hak eder; yalnızca reddedilmeyi hak eder.”

Etvan, analizinin devamında İran ile Siyonist rejim arasındaki 12 günlük savaşa da değindi. Etvan’a göre bu savaşta İran’ın gelişmiş füzeleri Tel Aviv’in güney bölgelerinin büyük kısmını ve aralarında Weizmann Enstitüsü de bulunan bazı hassas merkezleri imha etti; onlarca Siyonist yerleşimciyi öldürdü veya yaraladı.

Bu gelişmeler Trump’ı, İran’ı yeniden müzakere masasına dönmeye davet etmeye zorladı. Etvan, bu girişimin asıl amacının İsrail’i kurtarmak, ABD’nin bölgedeki askerî üslerini korumak ve Arap ülkelerinden birkaç trilyon dolar daha elde ederek Amerikan ekonomisinin çöküşünü önlemek olduğunu vurguladı.

Son olarak Atvan, bölgedeki gelecekteki savaşların artık tek taraflı olmayacağını öngördü. Ona göre, Filistin direnişi genişlemeye devam ediyor, Yemen kararlılıkla mücadele ediyor, Lübnan direnişi yeniden aktifleşiyor, İran’ın füzeleri ve denizaltıları ilerliyor ve İran’ın nükleer programı olgunluk aşamasına yaklaşmış bulunuyor.

Bu Haberi Paylaş
Yorum Bırakın