Deniz Haydutlarının Yedikleri Haltlar

1- İki gün önce (4 Aralık Perşembe), Körfez İşbirliği Konseyi bir bildiri yayımlayarak bir kez daha BAE’nin İran’ın üç adası olan Büyük ve Küçük Tunb ile Ebu Musa üzerindeki gülünç egemenlik iddiasını tekrarladı. Bu kez, bu konseyin kukla şeyhleri, kendilerine dikte edilen bildirinin son birkaç satırında İran İslam Cumhuriyeti’ni tehdit etmiş (!) ve şöyle yazmışlardır: “Bu bizim son uyarımızdır. İran derhal zorla işgal ettiği üç adayı (Küçük Tunb, Büyük Tunb ve Ebu Musa) BAE’ye geri vermeli veya bu konuda müzakere etmelidir. Aksi takdirde bu adaları Uluslararası Adalet Divanı aracılığıyla geri alacağız!”

Uluslararası kurumlarda resmen kayıt altına alınmış olan tüm belgeler ki bazılarından aşağıda bahsedeceğiz söz konusu üç ada üzerinde İran’ın tartışmasız egemenliğini açıkça göstermektedir. Ancak bundan önce, Körfez İşbirliği Konseyi’ne üye ülkelerin mahiyetine kısaca değinmek gerekmektedir.

2- Bugün ülke olma iddiasında olan Birleşik Arap Emirlikleri, 19. yüzyılın ortalarına kadar, bugünkü Katar’dan Umman kıyılarına (bugünkü Birleşik Arap Emirlikleri) kadar uzanan Güney Basra Körfezi’nin bir bölümü “Korsan Sahili” olarak biliniyordu ve 1820’de, Hint ve İngiliz kuvvetlerinin (Doğu Hindistan Şirketi) saldırısıyla aralarında bir barış antlaşması imzalandı ve o tarihten itibaren bugün “Birleşik Arap Emirlikleri” olarak bilinen bölge “Ateşkes Sahili” (Trucial Coast‌) olarak yeniden adlandırıldı! Ve bugün, o dönemde İngiliz hükümeti tarafından yerleştirilen aynı korsanların torunları, İran’ın üç adası üzerinde egemenlik iddia ediyor!

3- Sözde BAE denen kukla yönetimin oluşumu hakkında da şunlar söylenmelidir: Söz konusu bölge (ve merkezi olan Abu Dabi) 1761 yılına kadar ıssız bir toprak idi ve bölgede tatlı su kaynakları bulunduğu için ceylan, dağ keçisi, kurt vb. sürüler bu tatlı su kaynaklarını kullanmaktaydı. Ceylan ve dağ keçisi sürülerinin sayısı daha fazla olduğu için zaman zaman bölgeden geçen deniz haydutları bu bölgeye “ceylan” anlamına gelen “Zıba’a’” adını vermişti. 1761 yılında tatlı ve içilebilir su bulunduğunu öğrenen Beni Yas kabilesi buraya yerleşti ve bölgede çok sayıda ceylan bulunduğu için bölgeye “Ebu Zabi / Ebu Dabi” adını verdiler.

4- Körfez İşbirliği Konseyi üyesi ülkeler arasında Bahreyn’in diğerlerinden ayrı bir konumu vardır. Çünkü Bahreyn, şahlık döneminde Şah’ın ABD ve İngiltere ile yaptığı gayrimeşru bir pazarlık sonucu İran toprağından koparılmıştır ve bugün Bahreyn halkının temel talebi bu ayrılmış eyaletin tekrar ana vatanı olan İran’a dönmesidir. Bu, İran’ın ve o ayrılmış eyaletin halkının tartışılmaz hakkıdır ve bu, göz ardı edilmemeli ve edilemez. Muhammed Rıza’nın ABD ve İngiliz hükümetleriyle yaptığı hain görüşmelerde, Bahreyn’in İran’dan ayrılması veya İran’ın egemenliğinin devam etmesi hususunun Bahreyn halkı arasında evet veya hayır cevabıyla referanduma sunulacağı belirtilmişti. Ancak bu referandum, İran vatandaşlığı isteyen Bahreyn halkı arasında yapılmadı. Bahreyn halkı arasında referandum yerine, bu eylem göstermelik olarak birkaç kabilenin reisi arasında yapıldı ve nihayetinde İngiltere ve ABD’nin kararıyla Bahreyn’in egemenliği, daha önce Necid çöllerinde haydutluk yapan Al-i Halife ailesine devredildi.

5- Şimdi uluslararası kurumlardaki resmi ve kayıtlı bazı belgelere değinelim.

a- Uluslararası hukukta ve sınırlar ve topraklarla ilgili yasalarda, bir ülkenin bir bölge üzerindeki egemenliği çeşitli yollarla kanıtlanır. Bunlara “tarihsel mülkiyet”, fiili egemenlik,  yani bayrağın göndere çekilmesi, yöneticilerin atanması, askeri kuvvetlerin varlığı vb. – dahildir ve bunların hepsi İran’ın üç ada üzerindeki kesin egemenliğini gösterir.

b- 1830’da Doğu Hindistan Şirketi tarafından görevlendirilen Kaptan G. B. Brucks, Fars Körfezi’nin renkli bir haritasını hazırlamıştır. İngiltere Dışişleri Bakanlığı ve Birleşmiş Milletler Arşivi’nde bulunan bu renkli haritada Büyük Tunb, Küçük Tunb ve Ebu Musa adaları İran toprağı ile aynı renkte gösterilmiştir. Brucks, bu haritayı hazırlamak için yaklaşık 12 yıl bölgede kalmıştır.

c- 1835’te İngiliz hükümeti tarafından Samuel Hennell Körfez ülkelerinin sınırlarını belirlemekle görevlendirilir. Hennell, çizdiği haritada Fars Körfezi’nde hayalî bir hat çeker ve üç ada bu hattın üst kısmında (kuzeyinde) kalmakta ve İran’a ait gösterilmektedir.

d- Ertesi yıl Ocak ayında (1836), Hennell’in yerine geçen Binbaşı Morrison görevi devralır ve Körfez şeyhleriyle yaptığı müzakerelerin ardından onların da onayladığı bir harita hazırlar. Bu haritada üç ada, İran’ın egemenlik sahasının daha derinlerinde gösterilmektedir.

e- 1881’de İngiliz Kraliyet Donanması Körfez bölgesinin bir başka haritasını hazırlar ve bu haritada üç ada İran toprağı ile aynı renkte gösterilmiştir.

f- 1886’da İngiliz hükümetinin istihbarat birimi İran haritasını hazırlar ve adalar ile İran toprakları ortak renkte gösterilir. Bu harita aynı yıl 12 Haziran’da İngiltere’nin Tahran’daki maslahatgüzarı tarafından Nâsıreddin Şah’a teslim edilmiştir.

g- 1908’de İran hükümeti Ebu Musa’daki kırmızı toprak (demir cevheri) çıkarma imtiyazını Alman Wünghaus şirketine verir. İngiltere, o dönemde Almanya ile ilişkilerinin gergin olması nedeniyle İran’a itiraz eder. İngiltere bu itirazında, toprak çıkarma imtiyazını İngiliz şirketlerine verilmesini talep etmektedir ve yani İran’ın egemenliğinin İngilizler tarafından da kabul edildiğini göstermektedir ve bunlara ek olarak yüzlerce başka sağlam belge vardır ve eğer bunların tümünü anlatmak istersek, bu, “yetmiş bin sayfalık Mesneviye” döner…

6- Sadi’nin de dediği gibi, “Ok yaydan çıkıyor görünse de, akıllı kişi onu yaydan değil, okçudan bilir.”

Şöyle ki, adı geçen birkaç sözde ülkenin yöneticileri defalarca göstermiştir ki kendi başlarına en küçük bir iradeye sahip değillerdir. Onların bölgedeki olaylarda alenen ortaya çıkan ortak tavırları da göstermektedir ki hiçbir zaman (evet, hiçbir zaman) ABD ve İsrail’in resmen açıkladığı politika ve taleplerle çelişen bir tutum sergilememişlerdir. Bu nedenle, Körfez İşbirliği Konseyi’nin önceki bildirilere göre çok daha küstah olan son bildirisi, ABD ve İsrail’in son 12 günlük savaşta aldığı yenilgiden bağımsız düşünülemez. Şimdiye kadar “süt veren ineklerin” kendi başlarına bir iradeye sahip oldukları hiç görülmüş mü?

Hüseyin Şeriatmedari

Bu Haberi Paylaş
Yorum Bırakın