Gökyüzü, demir kuşların uğultusu ve dumanın ağır kokusuyla doluydu. Yalnız, enkaz yığınının altında kalan serin bir gölgede, dizlerini göğsüne çekmiş oturuyordu. Adı artık bir anlam ifade etmiyordu; çünkü o, “Yalnız”dı. Etrafını saran çığlıklar, her biri bir yardım eli, bir teselli sözü, bir “yanındayız” çığlığı bekliyordu. O ise sadece izliyordu. Elleri, avuçlarının içine saklanmış, hiçbir şeye uzanamıyordu. Bu, bir soykırımın çaresizliğiydi ve onun payına, bu çaresizliği seyretmek düşmüştü.
Rüyalarında hep aynı sahne canlanıyordu; sınır kapılarından gürleyerek gelen dost konvoyları, uluslararası arenada yükselen öfke nidaları, insanlığın, insanlık adına ayağa kalkışı… Sonra uyanıyor, sadece sessizliği ve yalnızlığını buluyordu. Beklediği destek, beklediği el, bir türlü gelmemişti. Düşmanın attığı bombalar kadar yakıcı olan, bu sessizlikti işte.
Bir gün, harabe olmuş bir sokağın başında, tanıdık bir siluet gördü. “Dost”uydu bu. Yıllarca aynı safta durdukları, aynı idealler için yemin ettikleri biri. İçi, nadir görülen bir umut ışığıyla doldu. Belki sonunda… Belki…
Fakat Dost’un yüzünde alışılagelmiş bir sakinlik vardı. Yaklaştı, Yalnız’ın yanına çömeledi. “Dayan,” dedi, sesi soğuk ve hesaplı. “Stratejik dengeler çok hassas. Zamana ihtiyacımız var.”
Yalnız, gözlerini Dost’un cebinden çıkan parlak, soğuk çeliğe dikti. Bu bir silahtı. Ama düşmanın değil, en yakınlarında duranın, en güvendiğinin silahıydı.
“Sen…” diye fısıldayabildi Yalnız, boğazı düğümlenerek. “Sen de mi?”
Dost, hiç tereddüt etmedi. Kurşun, sırtında, tam kalbinin arkasında patladı. Yere düşerken, gözleri hâlâ gökyüzündeydi. Düşmanın uçakları hâlâ oradaydı, gürültüyle geçip gidiyorlardı. Ama onu öldüren, o uçaklar değildi. Onu asıl öldüren, beklediği yardım elinin bir hançere dönüşmesiydi.
Ölümü soğuk bir yalnızlıkla geldi. Enkazın, tozun ve ihanetin ortasında, son nefesini verirken anladı: Gazze’de bir soykırım yaşanırken, elinden hiçbir şey gelmeyen de yalnızdır; ama asıl yalnız, Gazze’de soykırım yapılırken, düşmandan çok dostları tarafından sırtından vurulandır.
Ve oracıkta, bir insandan çok daha fazlası öldü. İnanç öldü. Güven öldü. Ve geriye, sadece ihanetin soğuk yüzü ve bitmek bilmeyen bir yalnızlık kaldı.
