Kuran'ı Kerimin Muhatapları

GİRİŞ: 15.11.2024 10:25      GÜNCELLEME: 15.11.2024 10:25
Rasthaber -  Kur’an’ın muhtevasını incelerken bir de Kur’an’ın muhataplarını belirlemek gerekir. Kur’an’da, "Allah’tan korkanları hidayet edendir", "Müminleri doğru yola hidayet eder ve müjdeler", "Dirilen korkutmak içindir" gibi tabirler çok geçmiştir. O zaman şu soru ortaya çıkıyor: Muttakiler ve müminler için hidayet yersiz değil midir? Çünkü artık onlar hidayete ermişlerdir. Öte yandan Kur’an’ın, diğer birçok ayette kendisini şöyle tarattığım görüyoruz:

"Bu Kur’an bütün âlemlere ancak bir zikirdir. (Onları gafletten uyandırır.) Onun verdiği haberi bir zaman sonra öğreneceksiniz."[1]

Veya diğer bir ayette Allah Teala, Hz.Rasulullah’a (s.a.a) hitaben buyuruyor: "Biz seni alemlere ancak bir rahmet olarak gönderdik."[2]

Nasıl oluyor ki Kur’an bir taraftan müminler, muttakiler, diriler vb... için hidayet olduğunu söylerken, diğer taraftan da bütün insanlara ve âlemlere gönderildiğini açıklıyor. Kur’an’da bütün insanlara hitap edildiğinde, "Kur’an herhangi bir gruba veya özel bir kavme ait değil, Kur’an’a yönelen herkes kurtulacaktır" demek istiyor. Fakat,  "Kur’an müminlerin, muttakilerin…hidayeti içindir" denildiğinde ise sonunda kimlerin Kur’an’a yöneleceğini ve kimlerin Kur’an’dan kaçacaklarını açıklamak istemiştir. Kur’an, özel bir grup ve tabakayı muhatap almamıştır. Diğer ekollerin aksine, işçi, çiftçi vs. gibi yalnız özel bir tabakayı himaye edip, sadece onların menfaatlerini savunmuyor. Kur’an toplum da adaleti uygulamak için geldiğini vurguluyor.

Kur’an, peygamberler hakkında şöyle buyuruyor: "...Ve onlarla (peygamberle) birlikte kitap ve mizan (terazi) gönderdik ki adâleti ayakta tutsunlar…”[3]

Kur’an adaleti tüm insanlık için istiyor; sadece özel bir sınıf veya kabile için değil. Kur’an, insanları kendine çekmek için faşizm vb. ekoller gibi, onların kavmî bağnazlıklarından istifade etmek istemiyor; veya marksizm gibi insanları menfaatperestliklerinden yararlanarak onları kendi çıkarları uğruna harekete geçirmiyor. (Çünkü o zaman kendine kazandığı taraftarlar için, hak ve adalet değil, ancak şahsi menfaat ve istekler söz konusu olacaktır.) 

Kur’an insanın akla dayalı fıtrî bir vicdana sahip olduğunu savunuyor. İşte bu hak ve adaletseverlik fıtratına dayanarak onu harekete geçirmeğe çalışıyor. Bu yüzden Kur’an yalnızca işçi, çiftçi, yoksul veya mustaz’aflara hitap etmiyor. Kur’an hem zâlimi ve hem de mazlumu hak yola davet ediyor. Hz.Musa (a.s) Allah’ın emirlerini bir taraftan İsrailoğulları’na, diğer taraftan da Firavun’a tebliğ ederek Allah’a iman etmelerini istiyordu. Hz. Muhammed (s.a.a) kendi risalet ve davetini Kureyş büyüklerine iletmenin yanı sıra, Ebuzer, Ammar vb. de unutmuyordu.

Kur’an, insanları kendi nefislerine karşı ayaklandırıp onları yanlış yoldan doğru yola getirmek istediği için, mustaz’af, mahrum ve mazlum kimselere oranla, maddî bir refah ve rahatlık içerisinde yaşayan insanların tevbe edip doğru yola dönmelerin in çok zor olduğunun farkındadır. Çünkü mahrum ve mustaz’aflar, doğal olarak adalet yolunda hareket ederler; fakat maddiyata dalanlar ise adalet doğrultusunda hareket edebilmek için, her şeyden önce kişisel ve grupsal menfaatlerini ayaklan altına almaları gerekir.

Kur’an, kendisine ancak ruhları arındırılmış temiz insanların inanacağını ileri sürmektedir. Bellidir ki, insanlar maddi menfaat ve dünyevi cazibeler için değil, fıtratlarına işlenen adalet ve hak severlik duygusu gereğince Kur’an ’a inanırlar.

Ayetullah Murtaza Mutahhari

[1] Sad/87-88

[2] Enbiya/107

[3] Hadid/25

YORUMLAR

REKLAM