Enbiya ve Evliyalara Tevessül

Varlık alemindeki tüm işler bir dizi sebep ve illetler esasına göre gerçekleşmektedir. Hepsi, ilahi emirle aktif ve etkilidir. Allah, tüm işleri direk olarak yapmamaktadır, bilakis rahmet ve feyzi kendisinin yarattığı ve onlara sebebiyet verdiği nedenler yoluyla yaratıklarına ulaşmaktadır. Kur’an ayetlerini incelediğimizde bu kaide açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Burada bir çok ayet içinde bunlardan bir kaçına değiniyoruz:

Kur’an-ı Kerim, maalesef Vahhabilerin inkâr ettiği “Zülkarneyn” hakkındaki ilahi bir sünnete işaret etmekte ve şöyle buyurmaktadır:

1. {إِنَّا مَكَّنَّا لَهُ فِي الْأَرْضِ وَ آتَيْناهُ مِنْ كُلِّ شَيْ‏ءٍ سَبَباً * فَأَتْبَعَ سَبَباً}
“Gerçekten biz onu yeryüzünde iktidar ve kudret sahibi kıldık, ona (muhtaç olduğu) her şey için bir sebep (bir vasıta ve yol) verdik. O da bir yol tutup gitti. (Kehf, 84-85)”

Bu ayet net bir şekilde alemde ilahi meşiyyetin tahakkuk bulmasını sebeplerin kullanılması neticesinde olduğunu ortaya koymakta ve her türlü gaflet ve görmezlikten gelme bu sünnete bir çeşit itinasızlıktır.

2. {وَ أَنْزَلَ مِنَ السَّماءِ ماءً فَأَخْرَجَ بِهِ مِنَ الثَّمَراتِ رِزْقاً لَكُمْ فَلا تَجْعَلُوا لِلَّهِ أَنْداداً وَ أَنْتُمْ تَعْلَمُونَ}
“Gökten su indirerek onunla, size besin olsun diye (yerden) çeşitli ürünler çıkardı. Artık bunu bile bile Allah’a şirk koşmayın. (Bakara, 22)”

“Fe-ehrece bihi” cümlesindeki “b” harfi “sebebiyet” anlamındadır. Kur’an’da bu ayetle aynı içerikte olan başka bir ayet daha vardır.

3. {فِيهِ شِفاءٌ لِلنَّاسِ إِنَّ فِي ذلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ}
“Onda insanlar için şifa vardır. Elbette bunda düşünen bir kavim için büyük bir ibret vardır. (Nahl, 69)”

Kur’an-ı Kerim, bu ayette “balı” insanlar için şifa saymıştır. Halbuki hakiki şafi ve şifa veren Allah’tır.

4. {وَ تُبْرِئُ الْأَكْمَهَ وَ الْأَبْرَصَ بِإِذْنِي}
“Yine benim iznimle anadan doğma körü ve alacalıyı iyileştiriyordun. (Maide, 110)”

Allah bu ayette, şifa verme işini Hz. İsa’ya nispet vermektedir, halbuki asıl şifa veren Allah’tır.

Dolayısıyla gerçek feyyaz (feyiz veren) ve şifa veren Allah’tır, ancak ilahi feyiz sebepler yoluyla insanlara ulaşmaktadır ve insanlar tevessül etmekle sebeplerden ihtiyaçsız kalmazlar.

Bütün insanlar insanlık hayatı boyunca ve hatta enbiya ve evliyalar doğal ilaçlardan ihtiyaçsız kalmamışlardır. Bu yolla ilahi şifayı elde etmekteydiler. Hakiki şifa verenin Allah olduğu hiçbir akıllı insanın aklına gelmedi mi? artık bu ilaçlara ne ihtiyacımız var ki?!

Bu açıklamalardan iki nokta açıklığa kavuşmuştur:

1. Tüm hareket ve eserlerin mebdesi olan gerçek şifa verici Allah’tır.

2. İlahi feyzin sebepler yoluyla bize ulaşmasının Allah’ın şafi olmasıyla bir çelişkisi yoktur. Zira ilâhî sünnet, gerçek şifaya ulaşmak için bu minval üzerinedir.
Bu iki konunun açıklanmasıyla Allah katında yakınlık makamında olanlara ve Allah nezdinde duası kabul ve müstacap olan ilahi ricale tevessül etmek, Allah’ın bizi davet ettiği bir çeşit sebeplere tevessül etmek olduğu aydınlanmış oldu.
Allah, geçmişte yaşamış kardeşlerinin bağışlanması için dua eden bir grup mümini överek şöyle buyurmaktadır: {رَبَّنَا اغْفِرْ لَنا وَ لِإِخْوانِنَا الَّذِينَ سَبَقُونا بِالْإِيمانِ} “Rabbimiz! Bizi ve bizden önce gelip geçmiş imanlı kardeşlerimizi bağışla. (Haşr, 10)”
Halbuki Allah kardeşlerin duası olmadan da onları bağışlayabilir, ancak bu feyzin has bir sebep olan din kardeşinin duasıyla gerçekleşmesi için ısrar etmektedir.
Böylelikle maddi ve manevi feyizlerin sebep ve müsebbepler neticesinde insanlara ulaştığı sonucunu alıyoruz. Hastaların şifa bulması da bu kaideden müstesna değildir ki yüce makam sahibi birinden hastanın şifa bulması için dua istensin.

Eğer Hz. Peygamber (s.a.a) şifa verdi diyorsak, bundan maksat biz onun duasına tevessül ettik ve onun yoluyla ilahi şifa bize ulaştı demektir. Hatta berzah aleminde Allah’ın katında diri ve hazır olan Hz. Peygambere (s.a.a) bir kula şifa vermesi için Allah’ın güç vermesi de mümkündür. Nitekim Hz. Mesih’e de bu gücü vermişti: {وَ أُبْرِئُ الْأَكْمَهَ وَ الْأَبْرَصَ وَ أُحْيِ الْمَوْتى بِإِذْنِ اللَّهِ} “Yine Allah’ın izni ile körü ve alacalıyı iyileştirir, ölüleri diriltirim. (Al-i İmran, 49)”

Eğer gerçekten Allah’ın olmasıyla sebeplere ihtiyaç yoktuysa, neden bu kadar sebep ilahi ayetlerde rahmetin inmesi için tanıtılmıştır? Ve neden Hz. İsa (a.s) iyileşmesi imkansız olan hastalara şifa veriyordu?

PEYGAMBER KÖRLERE ŞİFA VERİYORDU

Ehli sünnetin önde gelen muhaddislerinin Osman bin Hanif’ten naklettiklerine göre kör biri Hz. Peygamberin (s.a.a) yanına gelerek şöyle arz etti: “Benim hakkımda dua et ki gözüme yeniden kavuşayım” Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Eğer sevap elde etmek istiyorsan bu şekilde kal, yok eğer görmek istiyorsan ‘abdest al ve iki rekat namaz kıl ve sonra şu duayı oku:
اللّهمّ إنّي أسألُكَ، وَ أَتَوجَّهُ إلَيْكَ بِنَبيِّكَ مُحَمّدٍ نَبِيِّ الرَّحْمَةِ، يا مُحَمَّدُ إنّي أتَوَجَّهُ بِكَ إلی رَبِّي في حاجَتي هذِه فَتَقْضِي لِي، اللّهمَّ شَفِّعْهُ فِيَّ.
قالَ ابنُ حنيف: فَوَاللهِ ما تَفَرَّقْنا وَ طالَ بِنا الحديثُ حَتّی دَخَلَ عَلَيْنا كَأنْ لَمْ يَكُنْ بِهِ ضُرٌّ.
“Allah’ım! Rahmet peygamberi olan peygamberin vesilesiyle sana yönelerek senden istiyorum. Ey Muhammed! Ben hacetim hakkında senin vesilenle Allah’ıma yöneliyorum ki hacetimi reva etsin. Allah’ım! Onun şefaatini benim hakkımda kabul et.”

Osman bin Hanif şöyle diyor: Allah’a and olsun ki! Birbirimizden ayrılmamış ve henüz aramızda konuşuyorduk ki hiçbir körlük alameti olmadığı halde o kör adam yanımıza geldi.[1]

Bu hadis açıkça kör olan bir adamın Peygambere (s.a.a) tevessül etme vasıtasıyla gözüne yeniden kavuştuğuna delalet etmektedir. Bu tevessüle tanık şu cümledir: “Allahumme inni es’eluke ve eteveccehu ileyke binebiyyike”
“binebiyyike” kelimesi “es’eluke” ve “eteveccehu ileyk” fiillerine müteallak ve bağlıdır. Bununla yetinmemiş ve peygamberin adını bile getirerek şöyle demiştir: “Muhammedin nebiyyi rahmet”

Genel olarak ilahi evliyalara (imamlara) tevessül etmeye karşı çıkan kişiler risalet ailesine bir çeşit düşmanlık ve husumet beslemektedirler. Çünkü onların makam ve konumlarını toplumda kabullenememektedirler. Bir taraftan da batını bir kin duymaktadırlar. Çaresizce kinlerini bir dizi içi boş istidlal kalıbına dökerek gündeme getirmektedirler.

Son olarak, bu kişilerin sözlerindeki çelişkiye değinmek istiyoruz. Bir taraftan Şifa için iki şartın gerekli olduğunu söylemekteler:

1. Allah’ın izni.
2. Allah’ın razılığı.

Bu sözün anlamı şudur eğer bu iki şart olursa şifa veren işini yapacaktır. Diğer taraftan diyorlar ki eğer bu işleri yaparsak artık Allah’ın şifa verene izin vermesine ihtiyaç yoktur, Allah’ın kendisi şifa verir.

Bu iki şart bunun içindir ki Allah’tan başka O’nun izniyle başka bir şifa verenimiz olsun, ancak her iki şartın oluşmasından sonra böyle bir şart ortadan kalksın. Bakınız çelişkiye: فَاعْتَبِرُوا يا أُولِي الْأَبْصارِ (ibret alınız ey akıl sahipleri!)

Ayetullah Cafer Subhani
——————————————–
[1] -Müsned-i Ahmed, c. 4, s. 138; Müstedrek-i Hakim, c. 1, s. 313; Sünen-i İbn Mace, c. 1, s. 441 ve daha başkaları…

Bu Haberi Paylaş
Yorum Bırakın