Gazze Planı son sarı öküzü keser

Thomas Barrack, “Orta Doğu diye bir şey yok. Bunu biliyorsunuz. Kabileler ve köyler var.” demişti. Demek ki ABD CEO’su Trump Ağa ve ticaret ortağı Barrack, Şara’yı henüz bir kabile şefi veya köy muhtarı seviyesinde görmüyor. Şara’nın çok istediği Trump’la Beyaz Saray’da görüşme arzusu yerine getirilmedi. Şara’ya Eski CIA Müdürü David Petraeus’u uygun gördüler. Petraeus, soyadını Suriye’nin en önemli tarihi eseri olan bugün Ürdün sınırları içinde yer alan Petra’dan almış. Ne de olsa David ve Colani tanışıyorlar. David Petraeus CIA Başkanı olmadan önce 2007-2008’de Irak Müttefik Kuvvetler Komutanı’ydı. DEAŞ Lideri El-Bağdadi’nin yardımcısı Abu Muhammed El-Colani (Ahmet Şara) onun döneminde yakalandı ve üç ayrı ABD kontrolündeki hapiste beş sene geçirdi. David, Colani’yi sorgulayan ve eğiten timin de komutanıydı. Colani’yi devşirenin, hazırlayanın ve Suriye’ye gönderen komutanın David Petraeus olduğu iddia edilir.

Bu David’in yediği başka haltlar da var. 4 Temmuz 2003’te, ABD Bağımsızlık Günü’nde, Kuzey Irak’ta önce pusu kurarak sonra dost kisvesinde sinsice sızarak Türk askerinin başına çuval geçiren, kötü muamelede bulunan ve askerlerimizi kelepçeleyerek götüren timin komutanıydı ve ve askerler emri David’den almışlardı. Temmuz 2011’de Obama tarafından CIA Başkanlığı’na atanan David, atama haberinden hemen sonra ilk ziyaretini Türkiye’ye yapmış, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner ile uzun bir görüşme yapmıştı. Görüşmeden sonra Türkiye’nin Suriye’de patlak veren isyan ve savaşa taraftar olarak tüm imkanlarıyla zuhur eden müdahalesinin David’in bu ziyaretin ardından gelmesi manidar bulunmuştu.

DOYMAK BİLMEDİLER

Tarihte şahit olduğumuz büyük kırılmalar ve bunun ardından gelen derin krizler, boşluklar, belirsizlikler, savaşlar, sancılar ve en nihayet yeni bir sistemin doğuşu sürecinin içindeyiz. Kurtuluş, özgürlük, hürriyet, serbest piyasa, kurallar manzumesi, kurumlara ve kararlarına saygı vaat eden kapitalizm sebep olduğu sınıflar arasındaki makasın açılmasıyla ortaya çıkan sorunlara çözüm üretmekte aciz kaldı. Zira inşa ettiği tavan ve taban sistemi çöktü. Müsebbibi kapitalistlerdi. Doymak bilmeyen tamahlarıydı. Hadbilmez arzularıydı. Dizginlenmeyen para ve güç hırsıydı. Sahip oldukları devasa zenginliği kaybetme korkusuydu. Zira en üstte olmadıkları takdirde altta olma kaygısıydı. Tabanı ve üstünde yaşayanları sefil ve daha sefil (aşağısı ve aşağısından daha aşağısı) yaparak yerin en dibine soktular.

Had, hamd ve şükür bilmeyenler, onların aşırılığına gem vuran tavanı (çatıyı) yıktılar, parçaladılar, delip yeri ve göğü fethetmeye yeltendiler. Tekelci Kapitalizmi doğurdular. Tüm dünyayı, hatta gezegenleri, güneşi, öte-gezegenleri fethetseler doymazlar, doymayacaklar. Trump bir ziyaretinde sadece Arap ülkelerinden 3,6 trilyon aldı. Bölgeyi yakan ve yıkan ABD, İsrail, İngiltere’nin tüm savaşlarını aynı Arap Körfez devletleri finanse etti ve etmeye devam ediyor. Tekelci Kapitalistlerin fırınlarına odun yetmez dolar-avro-dirhem-lira nasıl yetsin. Şef Trump krize giren, finans kaynağına ihtiyaç duyan, yatırım yapacak olan, planlanan tüm projeleri, şirketleri, yatırımları siz finanse edecek siz kurtaracaksınız diyor. Trump münafık değil. Aksine gücün verdiği pervasızlıkla çok patavatsız. Müteahhit, pazarlamacı ve komisyoncu Moruk Şef sonra dönüp başkalarının parasıyla kurtardığı şirketlere ortak oluyor, yatırımlardan hisse payı alıyor.

PROJELERDEN PAY ALMA

Ortağı 78 yaşındaki Thomas Barrack da diplomasiye terfi edilmeden önce yüklenici, pazarlamacı ve komisyoncuydu. Arap Körfez ülkeleriyle ABD’li ve Avrupalı şirketlere kazandırdığı ihale ve işlerden yüklü miktarda komisyon ve hisse payı alırdı. Suriye, Lübnan ve Filistin ile yapılan ve yapılacak olan tüm projelerden pay aldığı ve alacağı iddia ediliyor. Şef Trump’ın BM binasında Arap ve Müslüman ülkeler liderleriyle yaptığı özel Gazze-Filistin toplantısını yukardaki paragraflarla birlikte okuyunuz. ABD, Türkiye, Mısır, Endonezya, Pakistan, Suudi Krallığı, Ürdün Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri liderleri 24 Eylül’de Trump’ın çağrısı üzerine bir araya geldiler. Masanın başında ABD ve Türkiye vardı. Masanın solunda ve sağında diğer liderler. Trump’ın bu masa düzeneği ile verdiği mesajın; ABD Ağa sıfatıyla planı yapar, sizler uygularsınız diyenler olduğu gibi ABD ve Türkiye’nin planda eş-başkan olduklarını iddia edenler de oldu. Sayın Erdoğan toplantının “verimli geçtiğini” ifade etti. En nihayet Şef Trump, “Bibi” diye hitap ettiği Netanyahu ile Beyaz Saray’da görüştü. 21 madde olarak pazarladıkları ancak neticede iki ana maddeye hizmet edecek olan Gazze Planı’nı âleme duyurdular.

ARAP VE MÜSLÜMAN ORDUSU

Trump’ın planı Netanyahu ile birlikte kamuoyu ile paylaşırken konuşmasının dengesiz, narsist taraflarına değinmeyeceğiz. Gelmiş geçmiş İsrail için en iyi başkan, Netanyahu’yu övmelerine de girmeyeceğiz. Bu Plana istinaden Gazze’de “Askeri ve Siyasi HAMAS kadroları ve militanları ile diğer terör örgütleri silah bırakmaz, teslim olmaz, planın şartlarına uymaz, tünellerin yerini göstermez, ölü ve canlı İsrail rehineleri ve askerlerini teslim etmez, her konuda işbirliği yapmaz ve Gazze’den çıkmazlarsa Arap ve Müslüman ülkelerin orduları devreye girecek ve onları temizleyecek. Tünelleri yok edecek, Gazze’de asayişi sağlayacak. Gazze’nin molozlardan temizlenmesi, Trump’ın kafasındaki Riviera’sının inşasını finanse edecek, yapılandırılması, insani yardımların taşınması, dağıtılması işini üstlenecek. Gazze’nin İsrail’ tehdit edecek silahı olmayacak, tabancalarla ve coplarla donatılmış polis teşkilatını ABD ve İsrail ile Arap ve Müslüman kuvvetleri birlikte seçecek.

SÖMÜRGE VALİSİ BLAIR

Ve planın en büyük müjdesi; Irak işgali fatihi Eski İngiltere Başbakanı Tony Blair’ın Gazze’nin komiseri, yani sömürge valisi, yani emiri olması. Bunlar yapılırsa Trump, Gazze ve Filistin’e cenneti vadediyor. Planına itiraz eden olursa, HAMAS kabul etmez ve harfiyen uygulamazsa, planda görev alacaklarını beyan eden devletler kaytarır veya tembellik ederse, bu ülkelere Trump’ın gazabı düşecek. Siz vadedilen cenneti istemeyen şeytanlarsınız diyerek barış düşmanlarının üzerine ateş gibi düşecek. Zor tuttuğu ve ikna ettiği Netanyahu’nun zincirlerini tam çözecek. Bu sefer Trump tam ve açık destek verecek ve Netanyahu’nun geride ne kaldıysa Gazze’yi silmesine yardımcı olacak. Bu planı, yedi savaş bitirdiğini iddia eden Trump, tarihin görmediği en büyük barış planı olarak sundu. Herkesin gıptayla baktığı bir iş başarmış. Avrupalılar “ne muhteşem bir iş, bu planı tüm taraflara kabul ettirebilen tarihin şahit olduğu en büyük Başkan” filan demişmiş. Artık analar ağlamayacak, çocuklar ölmeyecek, hastalar şifa bulacak, barış ve kalkınma olacakmış.

EN BÜYÜK BEDELİ TÜRKİYE ÖDER

Filistin “devleti” başkanı Mahmut Abbas planı hemen kabul etmiş. Trump’ın masasında Gazze’yi konuşan devletlerden henüz resmi bir kabul duymadık. Ama ve lakin Ürdün, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri zorlanmadan plana dahil olur. Sisi’nin Mısır’ı da istekli ama işi kolay değil. Katar da sorun çıkarmaz. En nihayet Trump ikna etti, Netanyahu Katar Emiri Tamim El-sani’yi aradı ve Filistinlileri değil bir Katarlı vatandaşı öldürdüğü için kendinden özür diledi. Pakistan ve Endonezya’nın bu “temizlik işinde yer almaları halinde” ciddi iç kargaşalıklar ve sonuçlarına katlanmak zorunda olacaklar. Şef Trump’ın ensesinde boza pişirdiği (rahat bırakmamak, sıkıştırmak, baskı yapmak demek) Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Gazze-Filistin toplantısı verimli geçti.” demiş olsa da bu planın uygulanması halinde en büyük bedeli Türkiye ödeyecek.

Unutmadan not edelim: Bu plan sadece Gazze için düşünülmüyor. Bir sonraki uygulaması Lübnan ve Suriye için olacak. Ve bu plan yırtılıp atılmaz, Firavunlaşmış Şef Trump ve sevgilisi Bibi Netanyahu’ya hadbildirilmezse daire yakın-uzak ülkeleri de kapsayacak. Gazze, kesilen Lübnan ve Suriye’den sonra son sarı öküzdür. Ona göre.

AYDINLIK

Bu Haberi Paylaş
Yorum Bırakın