ABD Başkanı Trump, Mısır’ın Şarm el-Şeyh kentinde yapılan Gazze zirvesinden önce İsrail parlamentosunda (Knesset) yaptığı konuşmada “yeni bir Ortadoğu’nun kurulduğunu” söyleyerek sunduğu 20 maddelik Gazze planının ve onun bir devamı olarak gerçekleştirilen Şarm el-Şeyh zirvesinin asıl hedefini açıklıyordu. Knesset’ye hem İsrail Başbakanı Netanyahu’nun ve hem de Trump’ın yaptığı konuşmalar, “müjdelenen” yeni Ortadoğu’nun hangi temeller üzerinde inşa edildiğini/edileceğini ortaya koyuyordu. Trump, Türkiye ve Arap rejimlerine teşekkür ederek bu yeniden kuruluşa hizmet eden güçlerin adresini de veriyordu. İsrail ziyareti sonrası gerçekleştirilen Şarm el-Şeyh zirvesi, Trump’ın yeni Ortadoğu’sunun işbirlikçi bölge rejimleri ve batılı emperyalistlerin katılımıyla onaylandığı bir zirve olarak anlam kazandı.
Netanyahu, Knesset’teki konuşmasında Trump’a “Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması ve büyükelçiliğini buraya taşıması”, “İsrail’in Golan tepelerindeki işgalini tanıması” ve “İran’la nükleer iş birliği anlaşmasından çekilerek İsrail’in askeri operasyonlarını desteklemesi” nedeniyle teşekkür etti ve “hiçbir Amerikan başkanının İsrail için daha fazlasını yapmadığını” söyledi. İran’a yönelik askeri saldırısının desteklenmesi dışındaki adımlar Trump’ın başkanlığının ilk döneminde (2017’de) gerçekleştirilmiş olsa da Netanyahu’nun konuşması, “Gazze Barış Planı”nın ve Trump’ın yeni Ortadoğu’sunun kimlerin çıkarına hizmet ettiğini hiçbir şüpheye yer bırakmayacak açıklıkta ortaya koyuyordu. Netanyahu, bölgedeki Arap ve diğer Müslüman ülkelerle yeni “barış” anlaşmaları imzalayabileceklerini söyledikten sonra “Abraham’ın çocukları birlikte daha iyi bir gelecek inşa etmek için çalışacak” diyerek yeni Ortadoğu’nun hangi ilişki ve anlaşmalar üzerine inşa edilmek istendiği sorusunun yanıtını da veriyordu.
Trump ise bildiğimiz gibiydi: İsrail’e “en iyi silahları” verdiklerini ve “barış”ın bu sayede kazanıldığını söylüyordu. Bir yandan Gazze’de 67 bin sivilin katledildiği silahları vermekle övünüyor ve öte yandan da utanmadan kendini “barışın mimarı” ilan ediyordu!
Yeni bir Ortadoğu’nun kurulduğunu söyleyen Trump da Abraham/İbrahim anlaşmalarını bu düzenin temeli ilan ediyordu: “İbrahim Anlaşmaları’na erken katılan dört ülke var (…) bunu birazdan diğer dostlarıma da söyleyeceğim. Hepinizi İbrahim Anlaşmaları’na katılmaya davet ediyorum.”
Trump konuşmasında İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’a “Belki Bibi’ye bir af verirsiniz” diyerek soykırımcı Netanyahu’yu “yolsuzluk” nedeniyle yargılandığı iç politikada da kurtarmaya girişmekten geri durmuyordu.
Şarm el-Şeyh’teki Gazze-Ortadoğu zirvesine geçmeden önce Trump ve Netanyahu’nun ısrarla üzerinde durdukları Abraham/İbrahim anlaşmaları için bir parantez açmak gerekiyor. Çünkü bu anlaşmalara ve hedeflerine bakılmadan Trump ve yeni Ortadoğu’su da anlaşılamaz.
Abraham anlaşmaları, Trump’ın Ocak 2020’de Netanyahu ile birlikte açıkladığı “Yüzyılın Anlaşması” adlı planının ardından yapılmıştı. Düşünün ki, İsrail ve Filistin arasında barışı sağlayacağını iddia edilen bir plan açıklanıyor ama taraflardan biri (Filistin) bu planın açıklanacağı toplantıya bile davet edilmiyor!
Yüzyılın Anlaşması planı, Gazze ve Batı Şeria’nın işgal altında olmayan bölgelerinde ordusu bile olmayan sembolik bir Filistin devletinin kabul edilmesi karşılığında bu sorunun İsrail ile bölgedeki Arap rejimleri arasındaki iş birliğinin önünde bir engel olmaktan çıkartılmasını amaçlıyordu. Trump bu planda da “Filistin’in refaha kavuşturulması” adı altında 50 milyar dolarlık yatırım vaadinde bulunmayı unutmamıştı.
Bu planın açıklanmasının hemen ardından İsrail’le iş birliğine dünden razı olan ama Filistin sorunu orta yerde dururken bu adımı atarlarsa ciddi tepki görecekleri için geri duran BAE, Bahreyn, Fas ve Sudan, İsrail ile “barış” anlaşmaları (Abraham) imzaladılar.
Abraham anlaşmaları; İsrail ve işbirlikçi Körfez rejimlerini ABD’nin politik ekseninde birleştirmeyi ve böylelikle Ortadoğu’da İran’ın kuşatılıp etkisizleştirilmesini ve bununla birlikte Rusya ve Çin’in Ortadoğu’da etkinlik kurmasının önüne geçilmesini hedefliyordu.
Trump’ın 2020’de açıkladığı plan, kağıt üzerinde de olsa bir Filistin devletinin varlığını tanıyordu ama son Gazze-Ortadoğu planında buna yer vermeye bile gerek görülmemişti.
Çünkü son iki yılda İsrail, Trump’ın o övgü ile söz ettiği silahları sadece Gazze’deki işgal ve soykırım için kullanmadı; Lübnan Hizbullah’ından Ortadoğu’da İsrail karşında konumlanmış en etkili aktörlerden biri olan Suriye’deki Baas rejimi devrilmesine ve İran’ın doğrudan hedef alınmasına kadar ‘direniş ekseni’ne ciddi darbeler vuruldu.
İşte Trump’ın yeni Gazze planı, direniş ekseninin karşı koyma kapasitesinin önemli oranda zayıflatıldığı koşullarda bir “barış”ı dayatıyor ve bu nedenle de bu planda Filistin devletine yer vermeye de gerek görmüyordu. Netanyahu’nun bu planda belirtilen geçiş süreci tamamlansa bile Gazze’nin Filistin yönetimine devrine kesin bir dille karşı çıkmasının nedeni de buydu.
Rusya ve Çin’in davet edilmediği ve İran’ın ise katılmadığı Şarm el-Şeyh zirvesinde Trump’ın ilan ettiği “Ortadoğu barış planı” aslında bu planın kimlere karşı hazırlandığını da gösteriyordu. Bölgedeki Arap ve İslam ülkelerinin yanı sıra İngiltere, Almanya, Fransa ve İtalya başta birçok Batılı emperyalist-kapitalist ülkenin katıldığı zirvede Gazze planında garantör ülkeler olarak yer alan ABD, Mısır, Türkiye ve Katar arasında tam adı “Kalıcı Barış ve Refah için Trump Deklarasyonu” olan bir anlaşma imzalandı.
Gazze ve Ortadoğu barışı konusunda “iyi niyet beyanları” ötesinde hiçbir somut adım içermeyen ‘Trump Deklarasyonu’ ile ilgili iki noktaya dikkat çekilebilir: Birinci olarak, imzacı ülkeler Trump’ın planına bağlı kalmayı ve bu temelde sorumluluk almayı taahhüt etmiş oldular (“Ortadoğu’ya kalıcı barış getirme yönündeki samimi çabaları için Başkan Trump’ı destekliyor ve onun arkasında duruyoruz”).
İkincisi ve daha önemlisi ise, bu deklarasyonun asıl hedefi olan Filistin sorununu İsrail ve bölge rejimleri arasındaki iş birliğinin önünde bir engel olmaktan çıkartılması konusunda “İsrail ile bölgesel komşuları arasındaki dostane ve karşılıklı fayda esasına dayalı ilişkileri memnuniyetle karşılıyoruz” denilmesi; Filistin devletinin tanınması konusunda hiçbir somut adım atılmadan önümüzdeki dönemde İsrail’le iş birliği yönünde yeni adımların atılmasına açıktan destek verilmesiydi.
Tam bu noktada kendisini her fırsatta Gazze ve Filistin davasının en büyük savunucusu ve destekçisi ilan eden Türkiye’deki Erdoğan yönetimine değinmek gerekiyor. Erdoğan rejimi ve medyası, Türkiye’nin Trump planının garantörlerinden biri olması üzerinden Filistin sorununda önemli bir aktör haline gelmekle övünüyor.
Peki, önemli bir aktör olmakla övünenler Trump’ın senaryosunda nasıl bir rol oynuyorlar?
Trump, 23 Eylül’de Beyaz Saray’da yaptığı görüşmede Erdoğan’dan “kendisi için bir şey yapmasını istediğini” söylemişti. Birkaç gün sonra Erdoğan, Trump’ın kendisinden istediği şeyin “Hamas’ın Trump planına ikna edilmesi” olduğunu açıklamıştı.
Başka bir deyişle Erdoğan’ın rolü, Netanyahu’nun “Hiçbir Amerikan Başkanı İsrail için daha fazlasını yapmadı” dediği Trump’ın Gazze planının uygulanmasında taşeronluk rolünden fazlası değildir. Planın garantörlüğü ve Gazze’ye gözlemci askeri güç gönderilmesi üzerinden Türkiye, planın sorumluluğuna ve Filistin sorununun İsrail ile iş birliğinin önünde engel olmaktan çıkartılması politikasına ortak edilmektedir. İktidar ve medyasının propaganda bombardımanıyla gizlemeye çalıştığı gerçek budur. Filistin ve ezilen bölge halkları karşısındaki bu lanetli rol hem iç ve hem de dış politikada zor bir dönemden geçen Erdoğan’ın Trump’tan meşruiyet arayışının bedeli olarak dayatılmaktadır.
Ortadoğu’daki sömürü ve yağmanın, yıkım, göç ve savaşların sorumlularının kuracağı “düzen”den ve getireceği “barış”tan bölge halklarının payına düşenin ne olduğunu görmek için fazla uzağa gitmeye gerek yok. ABD emperyalizminin Erdoğan iktidarı gibi bölgesel işbirlikçilerini de kullanarak uyguladığı “barış planları”; Afganistan’dan Irak, Libya ve Suriye’ye kadar bölge halklarına ne getirdiyse bugün dayatılan Gazze barış planının da daha fazlasını getirmesi mümkün değildir.
evrensel