Hakan Fidan’a Göre Suriye’de Türkiye’yi Bekleyen En Büyük Tehdit

Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın son açıklamaları, Ankara’nın Suriye’nin geleceğine dair asıl korku ve endişesinin “SDG milisleri” değil, başka bir unsurdan kaynaklandığını ortaya koydu.
Son günlerde Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan sürekli olarak televizyon kanallarına demeç vermekte ve ülkesinin dış politikasına dair mesajlarını kamuoyu ile paylaşmaktadır. Fidan, Türkiye’nin dış politikadaki önceliklerini ve temel kaygılarını açık bir biçimde dile getirmeyi amaçlamaktadır.

Peki, Hakan Fidan neden bu kadar yoğun biçimde medya röportajlarına katılıyor? Bunun nedenlerinden biri, kapalı kapılar ardında yürütülen görüşmelerden somut bir sonuç elde edilememesi olabilir. Özellikle ABD ile Suriye’nin gelecekteki yönetim yapısına dair müzakerelerde, hâlâ pek çok konunun belirsizliğini koruduğu görülmektedir.

Fidan’ın yeni açıklamaları, Ankara’nın asıl korkusunun SDG (Suriye Demokratik Güçleri) milislerinden değil, İsrail’in Suriye’deki faaliyetlerinden kaynaklandığını göstermektedir.

Fidan’ın Suriye’deki Büyük Korkusu 
Hem Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hem de Dışişleri Bakanı Hakan Fidan son günlerde Suriye’deki güvenlik sorunlarına defalarca dikkat çekmiş ve açık ifadelerle Kürt silahlı unsurlar olarak bilinen SDG’yi (YPG unsurları dahil) tehdit etmişlerdir.

Yetkililer, SDG’nin en kısa sürede Suriye ordusuna entegre edilmesi ve Suriye’nin doğu ve kuzey bölgelerinin kontrolünün merkezi hükümete devredilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Ancak Fidan’ın son röportajı hem kendisinin hem de Erdoğan’ın asıl endişesinin İsrail’in Suriye’deki hareketliliği ile ilgili olduğunu göstermektedir. Görünen o ki, Ankara’nın İsrail’le uzlaşmaya yönelik çeşitli girişimleri de somut bir sonuca ulaşmamıştır.

Fidan, Ülke TV kanalına verdiği canlı röportajda açıkça şu ifadeleri kullandı: “Suriye’deki en büyük tehdit, İsrail’in ilerlemesi ve yayılmacılığıdır. İsrail geçmişte başka ülkelerde de bazı girişimlerde bulundu, ancak bu ülkeler bize uzaktı ve stratejik bir karşılık vermemize gerek yoktu. Fakat herkes biliyor ki Suriye meselesi bizim için birinci derecede ulusal güvenlik konusudur. Suriye’de yaşanacak her gelişme, Türkiye’nin toprak bütünlüğü ve vatandaşlarımızın güvenliğiyle doğrudan ilgilidir.”

Fidan sözlerine şöyle devam etti: “Suriye’de yeni hükümetin kurulmasının ardından işler yolunda gidiyordu; ancak birdenbire Lazkiye’de sorunlar başladı. Ardından Süveyda’da olaylar meydana geldi. Bu gelişmelerin ardından YPG ve SDG güçleri de Suriye ordusuna entegrasyon sürecini durdurdu. Biz Suriye’nin güvenlik durumuna ilişkin kapsamlı değerlendirmeler yaptık ve Amerikalı yetkililerle yaptığımız görüşmelerde açıkça ifade ettik ki, Suriye’deki en büyük tehdit İsrail’in yayılmacılığının sürmesidir. İsrail bu tutumundan vazgeçmelidir. İsrail’in tehlikeli stratejisi, kendi güvenliğini diğer ülkeleri zayıflatmak ve istikrarsızlaştırmak yoluyla sağlamaya çalışmaktır.”

İsrail, Barrack’ı Yönlendiriyor 

ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve aynı zamanda Suriye için ABD özel elçisi olan Tom Barrack’ın son açıklamaları, bir kez daha Türk yetkilileri endişelendirdi ve sözlerinin işgal rejimi yetkilileriyle koordineli olduğunu gösterdiği öne sürüldü.

İki hafta öncesine kadar SDG (Suriye Demokratik Güçleri) içindeki Kürt milislerin Suriye ordusuna entegrasyonunu destekleyen ve hatta onları gecikmekle suçlayan Barrack, NTV Türkiye kanalına verdiği yeni bir röportajda, “SDG güçleri müttefiklerimizdir ve hiç kimse onları bir şeyi yapmaya zorlayamaz. Her halükârda, onlar CENTCOM’un koruması altındadır.” ifadesini kullandı.

Barrack’ın bu sözleri, SDG komutanı Mazlum Abdi ile görüşmesinin ardından, Türkiye’nin hedef aldığı bir kişinin kıdemli müzakereci olarak seçildiği bir döneme denk geldi. Söz konusu kişi daha önce birkaç operasyon sırasında Türk subaylarına saldırdığı iddia edilen ve kırmızı bültenli terörist listesinde adı bulunan Sipan Hamo’dur.

Sipan Hamo, Şam yetkilileriyle görüşmelerine ilişkin olarak, “SDG, tüm Suriyelileri savunan milli bir güç olarak, adil ve demokratik bir düzen sağlanana dek mücadelesine devam edecektir. SDG, toplumun tüm kesimleriyle iletişim kurabilen tek ulusal güçtür. Yeni Suriye ordusunun çekirdeği olarak rol almaya hazırız. 10 Mart mutabakatındaki müzakere dili bu ilkeye dayanıyordu. Ahmed el-Şar’ın hükümeti, kişilerimizin orduya entegre edilmesini ve tüm kurumlarımızın devlete teslim edilmesini talep etmişti. Ancak bizim talebimiz başka bir şey. Tam birlikten söz ediyoruz. Şam’daki son toplantıda, bizim, Savunma Bakanlığı’nın ve bazı ABD yetkililerinin katılımıyla olumlu bir hava oluştu. Buna rağmen somut bir sonuç alınmadı, sadece sözlü vaatler ve genel talepler dile getirildi. Tam birlik kurmak için, kuzey ve doğu Suriye halkına yönelik tehditlerin ortadan kalkması gerekir. Ancak gerçek şu ki, geçici hükümet güven tesisine yönelik ciddi adımlar atmıyor. Bir yandan laflarla neler söylendiğini görmemeli, diğer yandan Halep’in Şeyh Maksud mahallesinde bize saldırıyorlar.” söyledi.

Sipan Hemo, açıklamalarının devamında doğrudan Türkiye’nin kararlarıyla bağlantılı konulara değindi.

Hamo, “Şam yetkililerine açıkça söyledik: Afrin’de adaletin sağlanması, göçmenlerin geri dönüşü, mağdurların zararlarının tazmini ve suçluların yargılanması bizim için hayati öneme sahip. Eğer Afrin’de memnuniyetimizi sağlayamazsanız, diğer bölgelerde de bir sonuca ulaşamayız.” ifadelerini kullandı.

Bu açıklama, Fırat’ın batısındaki Kürt kenti Afrin’de yaklaşık bin civarında Türk askerinin ve polisinin bulunduğu, Afrin köylerindeki halkın zeytinliklerinin Selefi muhalif gruplar tarafından gasp edildiği, binlerce evin ise bu grupların denetiminde yabancılara ve hatta bazı yabancı uyruklulara devredildiği bir dönemde geldi.

Adalet ve Kalkınma Partisi’ne (AKP) yakın medya organları, “Türk subaylarının kanını döken” kişi olarak tanımladıkları Sipan Hemo’nun tutuklanması ve cezalandırılması gerektiğini, bundan böyle SDG’nin Şam heyetinde yer almaması gerektiğini savundular.

Bu medya kuruluşları, Türk güvenlik kaynaklarına dayandırarak şu iddiayı da ortaya attılar: Kuzey Suriye’deki SDG komutanları, İsrail’in Dürzîlere ve Kürtlere yönelik vaatleri nedeniyle Suriye ordusuna entegrasyon sürecini durdurdu.
Türkiye-İsrail hattında gerilim yaratan bir başka konu da Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Suriye’deki İsrail yayılmacılığını “en büyük tehdit” olarak değerlendirmesi. Fidan daha önce, Türk ordusunun “Gazze’de barış gücü” olarak görev almaya hazır olduğunu ifade etmişti.

Ancak dün yaptığı yeni açıklamada tonunu değiştiren Fidan, “Biz Gazze’de barışın garantörü değiliz, çünkü İsrail’e güvenmemiz mümkün değil,” dedi.

Bu gelişmeler yaşanırken, İsrail’in Maariv gazetesi, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun Türkiye ve Katar’ın Gazze operasyonlarının dışında kalmasında ısrar ettiğini yazdı. İsrail kabinesi üyesi Orit Struck da “Gazze’de hiçbir Türk görmek istemiyoruz. İster askeri cipte ister traktörde ister başka bir araçta olsunlar fark etmez,” diyerek Ankara’ya yönelik sert bir mesaj verdi.

Struck’un, ABD’li arabulucu Brett McGurk ve elçi Witkoff’a da İsrail’in “Türk askerlerinin Gazze’deki herhangi bir misyona katılmasına kesinlikle karşı olduğu” bilgisini ilettiği bildirildi.

Bu Haberi Paylaş
Yorum Bırakın