“Üçüncü bir kadın modeli” ifadesi, İmam Hamanei’nin İranlı kadınlar hakkında kullandığı bir tabirdir; öyle bir kadın ki ne doğu bakışının esiri olur, ne de özgürlüğü Batı’nın tanımında arar.
Hazret-i Zehra’nın (s.a) hayatına dair yeni bir bakış, şunu gösteriyor ki, bu model, onun bireysel ve toplumsal yaşamında tecelli eden özelliklerinin günümüz diline tercümesidir.
Tarih boyunca kadın imgesi hep iki zıt kutupta resmedilmiştir ve bunlar; Evin ardında, toplumun kenarında kalan Doğunun kadını ve diğeri de modern gürültü içinde kimliğinden ve onurundan uzaklaşan Batının kadınıdır. Ancak İmam Hamanei, bu eksik yorumların karşısına, dünyaya yeni bir kadın modeli sundu ve o da İmam Hamanei’nin “üçüncü bir kadın modeli” olarak isimlendirdiği bir modeldir.
İmam Hamanei, konuşmalarında bu tanımın fikrî temelini açıklayarak şu ifadelerde bulunmuştur: “Kadın ne doğuludur ne de batılı. Müslüman İran kadını hem iffetli, örtülü ve şerefli hem de toplumun tam merkezinde yer alıp tarih yazılabileceğini, ailenin siperini koruyup aynı zamanda sosyal ve siyasi alanlarda büyük fetihler elde etmenin mümkün olabileceğini göstermiştir.
Bu ifade, Hazret-i Zehra’nın (s.a) ve Hazret-i Zeyneb-i Kübra’nın (s.a) hayatında tecelli eden gerçeğe bir dönüş niteliğindedir. Bu kadınlar; iffetlerini tam anlamıyla muhafaza ederken aynı zamanda İslam tarihinin en hassas dönemeçlerinde sosyal, siyasi ve ilmi sahalarda etkin rol üstlenmişlerdir.
Hazret-i Zehra (s.a) sadece bir ev hanımı değildi, Peygamber’in (s.a.v) vefatından sonra velayetin ilk savunucusuydu. Medine toplumunun tereddüt ve gaflete düştüğü bir dönemde Fatıma (s.a), mescitte konuştu, şehrin sokaklarında durdu ve hakikati savundu. Hem anneydi, hem eşti ama aynı zamanda tarihin en büyük aydınlatıcılarından biri oldu. İşte bu, “iffet” ile “aktif rolün” bir arada bulunabileceğinin canlı delilidir ve bu, İmam Hamanei’nin de, “üçüncü bir kadın modelinde” vurguladığı husustur.
Bu varlığın bir başka örneği ise Hazret-i Zeyneb-i Kübra’dır (s.a). O, öyle bir kadın ki Kerbela’dan sonra esirler kervanını hakikat bayraktarlığına dönüştürdü. Onun Yezid’in sarayındaki hutbesi, anne şefkatinin içinden doğan siyasi kudretin, tarihi nasıl değiştirebildiğinin en açık örneklerinden biridir.
Günümüzde de bu model, Müslüman İranlı kadının, şehit annelerinin, cephelerdeki doktor ve öğretmenlerin, hem mümin bir nesil yetiştiren hem de ilim, kültür ve medya sahalarında öncülük eden hanımların çehresinde, yaşamaya devam etmektedir. İmam Hamanei’nin de ifade ettiği gibi; “İranlı Müslüman kadın, derin inancı ve kadınsı güçleriyle hiçbir erkeğin başaramayacağı bir rol oynamaktadır.”
“Üçüncü bir kadın modeli”, modern çağın kimlik krizine verilmiş bir cevaptır; bu model, kadını ne geleneğin kurbanı sayar ne de modernitenin aracı. Bilakis onu, “kalp” ile “sorumluluğu”, “ev” ile “toplumu” ilahi bir bağla birleştirebilen tam bir insan olarak görür. İşte bu, İslam İnkılabının ışığında yeniden dirilen Fatımi yaşam anlayışının canlı bir yorumu olup, bugün geleceğin nesilleri için de yol gösterici olabilecek bir ışıktır.
Müheddis Tek Fellah/Farsnews
