BismillahiRahmaniRahim
“Onlar bir iyiliğe kavuşsalar: ‘Bu, Allah’tandır’ derler. Başlarına bir kötülük gelince de ‘Bu, senin yüzündendir’ derler. De ki: ‘Nimet de, belâ da hepsi Allah’tandır!’ Fakat bu adamlara ne oluyor ki, bir türlü sözü anlamaya yanaşmıyorlar? Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır, sana ne kötülük dokunursa kendindendir.” (Nisâ, 78-79)
İyi ve kötü tanımının göreceli (rölatif) olduğunu, yani kişiden kişiye, ortamdan ortama değişebileceğini söylemiştik. Fakat nihayetinde herkes tarafından kabul gören mutlak (universal) bir tanımın da var olduğunu belirtmiştik. Bu tanım, ilahî beyanla gerçekleşmektedir. Allah’ın kural ve kanunlarının oluşturduğu, “din” adını verdiğimiz ilahî yapı bunun temelini teşkil eder.
Allah (cc), bu kural ve kanunları belirlerken, yarattığı insanoğlunun konforunu, güvenliğini, huzurunu, zevkini ve hoşnut olacağı ortamları esas almıştır. Çünkü insanı yaratırken en güzel şekilde yaratmış, tabiatı da insanın fıtratına uygun bir düzen üzerine inşa etmiş ve onun hizmetine sunmuştur. “O Allah ki, yarattığı her şeyi en güzel bir şekilde yarattı; insanı yaratmaya da çamurdan başladı.” (Secde, 7) “O, yaratıp şekillendiren, âhenk veren ve düzene koyandır. O, (her şeyi) ölçüyle yapıp yönlendirendir.” (A‘lâ, 2-3) “O, her şeyi yaratmış; her birine belli bir ölçü, biçim ve nizam tayin etmiştir.” (Furkan, 2)
Tabiat kanunları, Allah’ın da tabi olduğu kanunlardır. Çünkü insana bahşedilen hür iradenin ürünü olan akıl, insanoğlunun tabiat kanunlarını (ilim, bilgi, teknoloji) kullanması içindir. Dolayısıyla insanoğlu her şeyin en güzeliyle donatılmış ve aynı zamanda bunlarla çevrelenmiştir.
Peki insan, bu güzelliklerin içinden nasıl olup da kötüyü çıkarabilmektedir? Aklımıza şu soru gelebilir: Allah (cc) kötüyü yaratmamış da insanoğlu mu kötüyü yaratmıştır?
Eğer olaya bu gözle bakarsak hata yapmış oluruz. Çünkü Allah’ın yaratma gücüne sınır koymuş oluruz ki bu durumda O, Allah olamaz. Allah (cc), bildiğimiz ve bilmediğimiz, gördüğümüz ve göremediğimiz, akledip edemediğimiz, aklımızın kavrayamadığı her şeyi yaratandır. Dolayısıyla kötü, yani “şer” dediğimiz şeyin varlığı da O’na bağlıdır. Fakat burada ince bir nokta vardır: Allah bize hür iradeyi verirken kendi ilminden vermiştir. Bize verilen ilim, O’nun ilmi yanında hiçbir değer ifade etmese de bizim için büyüktür. Bu ilmin insan tarafından hazmedilmesi, insanoğlunda kibir ve gururu ortaya çıkarmıştır. Halbuki insanın keşfedeceği daha çok şey vardır.
Hava, su, toprak, ateş ve his (duygu) insanı çevreleyen ve özünde bulunan ana unsurlardır. “O, insanı ateşte pişirilmiş toprak kaplar gibi kurutulmuş çamurdan yarattı.” (Rahmân, 14), “Andolsun, biz insanı kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş bir balçıktan yarattık.” (Hicr, 26)
Daha önce de dediğimiz gibi Allah (cc), insanı yaşadığı çevreye uyumlu olarak yaratmış ve bu bağlamda bir düzen kurmuştur. Bu düzen, insanın çevresiyle denge kurmasını sağlar. Dolayısıyla insanoğlunun bulunduğu çevreyle uyumlu yaşaması gerekmektedir. Bu da Allah’ın kanunlarıyla sabitlenmiştir.
Bu konuları iki ana başlık altında toplayabiliriz:
- İnsanoğlunun çevresindeki varlıklarla ve tabiatla kurduğu bağ (ilim, teknoloji).
- İnsanoğlunun kendi cinsiyle, yani toplum içinde uyumlu yaşamak için kurduğu bağ (din ve beşeri sistemler).
İnsanoğlu için dinin varlığı kaçınılmaz bir gerekliliktir. Diğer yaratıklar, yaratılışları gereği belirli bir kalıp ve düzen içinde yaşarken, insanoğlu hür iradesi sayesinde çevresini, konumunu ve sosyal yapısını değiştirebilmektedir. Bundan ötürü, iyi ve kötü tanımı kişiden kişiye, zamandan zamana farklılık gösterebilmektedir. Bu farklılıkların bir diğer sebebi beşeri sistemlerin getirdiği kurallardır. Fakat asıl olan, toplum genelinde kabul gören ilahî değerlerdir. Bu değerler, “iyi ve kötüyü” ayırt eder ve Allah’ın kurduğu düzen üzerinde insanlığın uyum içinde yaşamasını sağlar. Çünkü insanın çevresiyle (doğa ile) ve sosyal çevresiyle (kendi cinsleriyle) denge içinde yaşaması şarttır. Bu denge bozulduğunda, insanoğlu kendi hayatını kötüleştirir, birbirleriyle savaşır, zulmeden, kan döken bir hain haline gelir. “Melekler: ‘Biz seni övgü ile tesbih ederken ve seni kutsarken, orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?’ dediler.” (Bakara, 30)
Peki insan bu dengeyi neden bozmaktadır? Bu soruya birçok başlık altında cevap verilebiliriz: Gücü elinde tutma isteği, hükmetme arzusu, ekonomik güç, şöhret, dünya sevgisi… Fakat bütün bunların altında yatan ana sebep, insana verilen hür iradenin sunduğu ilahî gücün hazmedilememesidir. Allah (cc) bir ayetinde bunu açıkça dile getirmektedir: İnsan, Allah ile adeta ilahlık yarışına girmiştir. Beşerî sistemlerin ortaya çıkışı da buradan kaynaklanmaktadır. “Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilâh edineni gördün mü?” (Furkan, 43)
Bunun temelinde insanın kıskançlık ve kibir ile Allah’ı kandırmaya çalışması vardır. Bugünkü farklı dinlerin (inançların) ortaya çıkışı da buna dayanır. “Ehl-i kitap, ancak kendilerine Peygamber’in hak olduğuna dair bilgi geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler.” (Âl-i İmrân, 19). Bunun daha alt boyutunda ise insanların ilahî inanca uymak yerine, inancı kendilerine uydurmaları vardır. Farklı tarikatların ve mezheplerin ortaya çıkışı da buna dayanmaktadır. “Ey insanlar! Allah’ın vaadi haktır. Dünya hayatı aldatıcıdır. Aldatıcılar Allah’ın adını kullanarak sizi aldatmasın.” (Fâtır, 5)
Kötü, bizim tutumumuzla ilgilidir. İyiyi kendimize ait görmemiz ve sahiplenmemiz, karşıdaki kişinin veya varlığın hakkına, hukukuna tecavüz ve gasp etmemizle kötülük ortaya çıkmaktadır. (Adalet, hakkaniyet)
Peygamberimizin bir hadisinde soyle der; “Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz.” (Buhârî, Îmân 7; Müslim, Îmân 71-72. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 59; Nesâî, Îmân 19, 33; İbn Mâce, Mukaddime 9).
Ilmin kapısı Hz. Ali (as) şöyle der; Kendin için sevdiğin seyi başkaları için de sev…Kendin için istemediğin şeyi Başkaları içinde isteme. Nasıl zulme uğramayı istemezsen, sen de kimseye zulmetme. Nasıl sana iyilik yapılsın istiyorsan, sen de başkalarına iyilik et. Başkasında çirkin bulduğun şeyi kendin içinde çirkin bul. Sana söylenmesini istemediğin şeyi, sen de başkalarına söyleme…. “Hayır ve şer, insanlar vesilesiyle tanınır; hayrı tanımak istediğinde hayır iş yap, ehlini tanırsın; şerri tanımak istediğinde de şer iş yap, ehlini tanırsın.”
İnsan neden kötülüğü tercih eder? İnsan, ilahi inançtan çok ruhunun (nefsani) arzularını ve isteklerini tercih ettiği için iyiliği kötülüğe dönüştürür. Bireyi, toplumu veya çevresini haklarından mahrum bırakmak, onun için iyi bir şey olduğunu düşünür, çünkü bu onun bencil egosunu tatmin eder. Ana faktör kiskanclik, bencilik, lüzumsuz gurur ve kibir.
Mustafa Kemal TASPINAR
23 Eylül 2025