Suriye artık bir devlet olma vasfını kaybetmiştir. Amerika ve Batılıların çıkarlarına hizmet için kurdukları taşeron örgüt HTŞ, İsrail için tehdit oluşturan Suriye devletini yıkmıştır. Devleti yıkan küresel güçler, taşeron örgütlerine “devlet” görüntüsü vermek için terörist sıfatıyla aranan örgüt liderini BM’de konuşturacaklar. BM kayıtlarında terörist olarak aranan kişinin bu sıfatı kaldırılmadan konuşturulması Uluslararası hukuk metinlerini hükümsüz kılmaktadır. Böylece dünyada hâkimiyetin hukukta değil kaba kuvvette olduğu tescillenmiş olacaktır.
Anlaşılan o ki paramiliter güçlerin kontrolündeki yeni Suriye’ye İsrail’in sınırlarını muhafaza görevi verilmiştir. Garip ve belki de dünya tarihinde bir ilk olan şey, İsrail’e lejyonerlik yapan paramiliter güçlerin paralarının İsrail tarafından değil BAE, Suud ve Katar gibi körfez ülkeleri tarafından ödenecek olmasıdır.
NATO tarafından eğitilip donatılacak bu paramiliter gücün yüksek teknoloji silah, füze ve benzeri askeri mühimmatı olmayacaktır. Tıpkı Mahmut Abbas gibi hizmetinde olduğu İsrail muhaliflerini tutuklamaya ve işkence etmeye yetecek kadar askeri donanıma sahip olabilecektir. Efendileri görev verirse sınırlarının dışında yani Irak ve Lübnan’da da İsrail’in düşmanlarına karşı savaşmayı “Cihad(!)” olarak sürdürecektir.
Parçalanmış, zayıflatılmış, eli kolu bağlanmış Suriye halkı hayatta kalma mücadelesi verirken onlara da muhtemelen bazı statüler tanınacaktır. Onlara uygun görülecek statü muhtemelen “insanat bahçeleri” gibi onurdan, haysiyetten, izzetten arındırılmış sadece iki ayakları üzerinde dolaşabilen ne yiyip içeceğine, kimlerle nasıl bir ilişki ve iletişim içinde olabileceğine sahiplerinin karar verdiği hayat bahşedilecektir.
Adına hayat denilirse buna razı olanlar bu sürüngen hayatı sürdürecek; razı olmayanlar direnmenin bir yolunu bulup direnecek ya o nurlu bir hayata kavuşacak ya da şehadetle ölümsüzlüğe ulaşacaktır.