İbrani medyası, Gazze Savaşı’ndan iki yıl sonra “süt ve bal ülkesi” hayalinin İsrail’de bir kaçış kabusuna dönüştüğünü bildirdi. Tersine göç dalgası, sermaye kaçışı ve beyin göçü, bu rejimin ekonomisini benzeri görülmemiş bir insani ve mali krize sürükledi.
Gazze’deki yıkıcı savaşın başlamasından iki yıl sonra, Siyonist rejim kuruluşundan bu yana en derin iç krizlerinden biriyle karşı karşıya.
“Yahudilerin anavatanına dönüş” sloganı üzerine kurulan işgal altındaki topraklar, şimdi sakinlerinin kaçtığı bir ortama dönüşmüş durumda. İbrani medyası bu durumu “negatif göç” olarak adlandırıyor ve Siyonist yetkililer bunu İsrail’in geleceği için bir tehlike çanı olarak görüyor.
Knesset Araştırma Merkezi’nin yeni raporuna göre, 2020 ile 2024 yılları arasında 145 binden fazla kişi İsrail’den ayrıldı; ülkeye gelen göçmen sayısı ise bunun altında kaldı.
Bu rakam, bu rejimin kısa sürede yaşadığı en büyük insan sermayesi kaybı anlamına geliyor. İbrani gazeteleri bu dalgayı, 7 Ekim 2023’ten sonra şiddetlenen demografik bir deprem olarak nitelendiriyor ve uzmanlara göre bunun stratejik, ekonomik ve toplumsal etkileri oldukça geniş.

Güvenlik Krizinden Ekonomik Çöküşe
İsrailli analistler, eşi görülmemiş göç artışının askeri bir yenilgiden çok daha derin bir krizin yansıması olduğunu söylüyor. Gazze’deki uzun savaş, Tel Aviv’i direnişi yok etme yönündeki ilan edilmiş hedeflerine ulaştıramadığı gibi, bu rejimin uluslararası alanda yalnızlaşmasına, kamu güveninin çökmesine ve ekonomide durgunluğa yol açtı.
Bu savaşın sonucu, artık kendisi için bir gelecek göremeyen bir toplumda ruhsal yorgunluk ve motivasyon kaybı oldu.
Knesset Göç Komitesi raporunda İsrail’in bir “demografik tsunaminin eşiğinde” olduğu belirtiliyor. Yıkıcı savaş, iç güvensizlik, siyasi kriz, yüksek yaşam maliyeti ve istikrar duygusunun kaybolması, milyonlarca Siyonist’i kaygı ve güvensizlik ortamına sürükledi.
Birçok aile ve özellikle de orta sınıf ve eğitimli gençler artık işgal altındaki topraklardan kalıcı olarak ayrılmayı planlıyor.
İsrail ekonomisi de bu durumun doğrudan sonuçlarıyla mücadele ediyor. Yatırımcı güveninin azalması ve uzman iş gücünün kaçışıyla birlikte ekonomik büyüme son yirmi yılın en düşük seviyesine geriledi.
İsrail İnovasyon Komitesi, mühendislerin, doktorların ve ileri teknoloji çalışanlarının ülkeden ayrılmasının, ekonominin rekabet gücüne “onarılmaz bir darbe” vurduğu uyarısında bulundu.

“Vaat Edilmiş Toprak” İmajının Çöküşü
İç göç dalgasına paralel olarak, diğer ülkelerden İsrail’e Yahudi göçü de sert biçimde düşmüş durumda. Doğu Avrupa’dan gelen göç dalgası durulduktan sonra ülkeye giren göçmen sayısı çıkanlardan daha az hale geldi ve demografik denge bozuldu.
Tel Aviv’deki demografi uzmanları, bu rejimin belirli bölgelerden gelen göçmenlere aşırı bağımlılığının nüfus açısından kırılganlığı artırdığını belirtiyor.
İbrani gazeteleri bu değişimi manevi bir yenilgi olarak nitelendiriyor. Bir zamanlar “Vaat Edilmiş Topraklar” olarak sunulan İsrail, artık ekonomik ve manevi çekiciliğini yitirerek sakinlerini kaybediyor.
Bir Siyonist analist şu ifadelerde bulundu: ‘İnsanlar kalıp vatanlarında yatırım yapmak yerine burayı terk etmeye karar veriyorsa, tehlike sadece demografik değil, aynı zamanda ruhsal ve inançsal bir çöküştür.

Yeni Göçün Motoru: Güvensizlik Ve Korku
İsrailli sosyologlara göre, son yıllarda göçün nedenleri değişti. Geçmişte İsrailliler daha iyi iş olanakları bulmak için ülkeyi terk ederken, bugün ana neden siyasi umutsuzluk, geleceğe dair korku ve savaşın yarattığı yorgunluk.
Araştırmalar, toplumun farklı kesimlerinde güvensizlik duygusunun arttığını ve birçok vatandaşın hükümetin reform ve istikrar vaatlerine artık inanmadığını gösteriyor. Bu eğilimin somut göstergelerinden biri de sosyal güvenlik sözleşmelerinin iptallerinde yaşanan artış. Sadece 2024 yılında 8 bin 400’den fazla kişi sözleşmesini tamamen iptal ettirdi, bu da bireylerin İsrail ile tüm bağlarını koparma kararı aldıklarının göstergesidir.
Uzmanlar bu durumu “beyin göçü” olarak adlandırıyor, doktorların, akademisyenlerin ve uzmanların toplu çıkışı, İsrail’i kendi bilimsel ve insan sermayesinden mahrum bırakıyor.

İç Kriz Ve “İsrail Ruhunun” Kaybı
Ekonomik krizin ötesinde, daha derin bir sorun şekilleniyor ve o da İsrail toplumunun ortak ruhunun çöküşüdür. Emekli General Yitzhak Brik bir yazısında şöyle diyor: “İsrail’e yönelik asıl tehdit sınırların dışında değil, birlik ve ruhunu kaybetmiş bir toplumun içindedir.
İsrail’in düşmanları onun silahlarına değil, iç çatlaklarına bakıyor ve toplum parçalandığında hiçbir ordu ülkeyi koruyamaz.”
Brik, gerçek güvenliğin askeri cephanelikten değil, toplumsal dayanışmadan başladığını vurguluyor ve ayrıca acı da olsa gerçeği söyleyebilen ve halkın kaybettiği güveni yeniden inşa edebilecek yeni bir liderler kuşağının doğması gerektiğini belirtiyor.
Bugün işgal altındaki topraklarda yaşananlar yalnızca siyasi ya da askeri bir kriz değil, tarihi bir projenin çöküşünün işaretleridir. Güvenlik ve refah vaatleri üzerine kurulan bu proje, şimdi savaş, ekonomik kriz ve tersine göç baskısı altında dağılmak üzeredir.
İsrail artık birçok sakini için bir “ev” değil; güvensiz, pahalı ve umutsuz bir ülke.
Yahudilerin bu topraklara göçü dururken ve seçkinler ülkeyi terk ederken, Siyonist rejim belki de hiçbir ordunun durduramayacağı bir sorunla karşı karşıya ve o da İsrail halkının kendi geleceğine olan inancını kaybetmesidir.

 
			 
                                
                              
		 
		 
		 
		 
		 
		 
		 
		 
		 
		