İyi planlanmış, uzun vadeli amaçları olan bütün psikolojik operasyonlar, mümkünse, gerçek bir olaya dayanarak yürütülür. Operasyonun dayandığı “gerçeklik”, yeni bir algı ve tutumun üretilmesinde kullanılan hammadde görevi görür. Bu hammadde hünerli ellerde işlenerek asıl ve yan ürünlere dönüştürülür; aynı petrol gibi. Petrolün asıl ürünü yakıt/enerji (benzin, mazot) iken, pek çok yan ürünü de (asfalt, plastik vb.) bulunmaktadır.
Hükümete karşı yolsuzluk operasyonuna dayanılarak yürütülen psikolojik harekâtın uzun vadeli asıl ürünü ne olacaktır? Anlayabildiğim kadarıyla, bu muharebenin faturası, İslam’a, İslamcılık’a kesilecektir.
Neden?
Çünkü anlaşılan, bu kavganın stratejik planlamasını yapanlar aşağıdaki kritik noktaların üzerine bu gerilimi bina ediyorlar:
1. Gerilimin tarafları “dindar” kesimdir.
2. Gerilim “kirli çamaşırlar” üzerinden yürütülmektedir. (Bu, hayal kırıklığı, öfke, suçluluk gibi, etki gücü ve kalıcılığı daha yüksek olan, duygu ağırlıklı sonuçlar üretmektedir.) Böylelikle “kirli çamaşırlar” argümanı, birinci maddeyle birleştirildiğinde “dindarlılık + kirlilik” argümanı “dindarlar eliyle/diliyle” oluşturulmuş olacaktır. “Bugünlere kadar birlikte gelmediniz mi, müttefik değil miyidiniz?” sorusu bu argümanın kenar süsü olarak sıklıkla tekrar edilecektir. Bu ise, “ergenekoncular/ulusalcılar/laikler/liberaller Müslümanlara iftira atıyor” savunmasını kullanılamaz hale getirecektir.
3. Gerilimin liderleri tabanları tarafından sevilen kişilerdir ve gerilimin psikolojik dozu liderler tarafından arttırılmaktadır. Bu tahribatın derinleşeceği ve geri dönülemez bir sürece sokulacağı anlamına geliyor. (Burada özellikle cemaatin psikolojik dozu yükselttiğini belirtmek gerekir. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin konuşmalarında kullandığı argümanlar, benzetmeler ve üslup bunun ipuçlarını yeterince veriyor. Zannımca bu, Başbakan’ın kişilik analizine dayanılarak, bilinçli olarak operasyonun bir stratejisi olarak belirlenmiştir. Başbakan’ın daha da sertleşmesi isteniyor olmalı…)
4. Gerilimin tarafları arasında nispeten orantılı bir güç dengesi vardır. (Bu tahribatı hem arttıracak hem de uzun erimli olarak tabana yayacaktır, ki şu anda olmaya başlayan da budur.)
5. Gerilimin taraflarının varlığı (istemeseler de) uluslar arası sistemin mekanizmalarıyla şekillenmiştir. Bu ise her iki tarafı da spekülasyon/manipülasyon ve provakasyonlara açık hale getirmektedir.
***
Bu kavga “darbe vurma” üzerine planlandığı için her iki taraf için de siyasi, sosyal, ekonomik sonuçlar üretecektir. Her sonuç, bir diğer tarafın canını yakacak, canı yanan ise karşı tarafa daha fazla darbe vurmaya çalışacaktır. Bunun için iftira, yalan, kara propaganda vb. kirli araçlara da başvurulacaktır/başvurulmaktadır. Böylesi bir süreç İslami kesim için “yolsuzluk” sorunundan daha ciddi bir sonuca yol açacak, Müslümanların gerektiğinde ne kadar ‘çirkinleşebileceğine’ ilişkin zengin bir vaka arşivi oluşturacaktır.
Olaylar bu kıvama geldiğinde;
“Görüyorsunuz işte, bir tarafta dine dayanılarak yapılan siyaset, diğer tarafta devlet aygıtlarına sızılarak yapılan dincilik ülkeyi ne hale getirdi? Biri kendi iktidarı için yolsuzlukları koruyor, diğeri kendi adamını korumak için din kardeşine ileniyor. Bundan da en fazla din zarar görüyor; samimi dindarlar zarar görüyor. Şimdi anladınız mı laikliğin kıymetini?” denilecektir.
“Cemaatler din diyanet işleriyle uğraşsın, bu işlere karışmasın, siyasetçiler de cemaatlere dayalı kadrolaşmaktan vazgeçsin” denilecektir.
Bu kavganın stratejik planlamasını yapan ve materyal teminini sağlayanlar, “kaybet-kaybet” prensibiyle hareket edecek, iki kaybeden arasından uzun vadede “bir başka kazanan” çıkarmaya çalışacaktır.
Yorulmuş/yıpranmış taraflar ise, olanlardan “ders” çıkarmış bir biçimde “içeriden şekillendirilerek” Türkiye’nin gelecek 10 yıllarına yeni roller için hazırlanacaktır.
