E3 ülkelerinin tetik mekanizmasını işleterek İsrail’in İran’ı yeniden vurması için yeni “gerekçe” yaratmasının ardından, ABD tıpkı 12 Gün Savaşı öncesindeki gibi Avrupa’dan İsrail’e ilave hava savunma sistemleri ve füzeler kaydırıyor

İran’a yönelik 2015’teki nükleer anlaşma kapsamında kaldırılan BM yaptırımlarının, İngiltere, Fransa ve Almanya’dan (E3) oluşan ülkelerce uygulanan “tetik” mekanizması (snapback) prosedürüyle eylül ayı sonunda yeniden devreye girmesinin ardından, gözler bu ülkelerin “tetikçisi” gibi de hareket edebilen İsrail ile onun Ortadoğu’daki suç ortağı konumundaki ABD’nin alacağı aksiyonlara çevrildi. İsrail ve ABD ile İran arasında haziran ayında yaşanan 12 Gün Savaşı’nın hemen öncesindeki hareketliliğin bir benzerini görüyor gibiyiz bugünlerde.
25 Ağustos (2025) tarihli yazımda, E3 ülkeleri ve AB temsilcileri ile yürütülen görüşme trafiğinde Avrupa ikna olmaz bir hava çizerse ve Washington’daki kritik Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı – Donald Trump brifinginden barışçıl bir sonuç çıkmazsa, İsrail’in Washington ile birlikte İran’a bir kez daha saldırabileceğini ileri sürmüştüm.
Bugün yeni bir İsrail saldırısına o tarihten çok daha yakın görünüyoruz. Belki sahte Gazze Barış (!) Planı’nı paketledikten bir süre sonra, belki ondan da önce! Kimse tam olarak ne zaman başlayacağını bilmese de savaş her an patlak verebilir. Eğer olağandışı bir gelişme gerçekleşmezse, doğrudan İran’da rejim değişikliğini ya da bu ülkenin nükleer programı tamamen ortadan kaldırmayı hedefleyecek, küresel ekonomiyi de daha çok etkileme potansiyeline sahip, daha sert bir savaş bizi bekliyor gibi. Sinyaller o yönde!
İsrail ve ABD’nin hazırlıkları
Yeni bir savaşa doğru ilerlediğimizin sinyallerini veren en belirgin gelişme, saldırgan tarafın cephesinde meydana geldi. ABD Hava Kuvvetleri’ne ait devasa bir KC-135 Stratotanker filosu geçen hafta içinde Avrupa’daki üsler üzerinden Orta Doğu’ya hareket etti. Newsweek, Filonun Katar’daki ABD Merkez Komutanlığı karargâhı El Udeyd Hava Üssü’ne ulaştığını doğruladı. Bu, son aylardaki havadan yakıt ikmali amaçlı en büyük konuşlandırmalardan biri oldu. Tıpkı 12 Gün Savaşı’nda olduğu gibi. O zaman da ABD’deki üslerinden hareket eden 30 civarında KC-135 dev tanker uçağı İspanya, İskoçya ve Belçika üzerinden Orta Doğu’ya kaydırılmıştı.
Bu gelişmeyi, İran’ın 12 Gün Savaşı’nda hasar gören radar ve hava savunma sistemlerini yeniden işler hale getirip silahlandırmasını istemeyen İsrail ve ABD’nin çok uzatmadan yeni bir saldırı gerçekleştirmek niyetinde olduğu şeklinde değerlendirmek mümkün.
Haziran ayındaki çatışma sırasında İran, neredeyse tüm uçak ve helikopterlerini başarıyla gizleyerek hava birliklerini hasardan korumuştu. Tahran yönetimi geçen zaman içinde bir yandan savaşta pek bir varlık göstermeyen hava kuvvetlerini geliştirmekle meşgul olurken, bir yandan da hasarlı radar sistemlerini onarmaya çalıştı. Ancak tabii İran’ın asıl gücü, envanterindeki yüksek sayıda füzeler.
Askeri gözlemcilere bakılırsa, Tahran yönetimi, seyir füzelerinin yenilenmesinden ziyade balistik füzelere odaklanıyor. Zira, seyir füzelerinin Körfez ülkelerini isabet almadan kat edip İsrail’e ulaşma kabiliyetlerinin sınırlı olduğu görüldü. Oysa balistik füzeler, atmosfere girince yerçekimi etkisiyle tıpkı bir göktaşı gibi hedefe doğru alçaldığı, bu esnada büyük sürtünme oluştuğu ve füze çok yüksek hızlara ulaştığı için durdurulmaları pek mümkün değil. Bu nedenle İran’ın asıl vurucu gücünün balistik füzeler olduğunu söylersek, sanırım yanlış bir kanaat sergilemiş olmayız.
İşte bu noktada da ABD tarafından geliştirilmiş THAAD (Terminal High Altitude Area Defense – Bölge Yüksek İrtifa Hava Savunması) sistemleri önem kazanıyor. Zira, THAAD, taktik ve kıtalararası balistik füzeler gibi tehditlere karşı 200 km menzillerde ve 150 km irtifalarda koruma sağlayabilen gelişkin bir savunma sistemi. Dolayısıyla Tel Aviv yönetimi için, kendilerini hedef alabilecek uzun menzilli balistik füzeleri engellemek üzere ABD’nin bu ülkeye THAAD konuşlandırması olmazsa olmaz!
Nitekim, Brezilyalı bağımsız analist Patricia Marins’in aktardığına göre, bu ülkeye daha önce THAAD sistemi yerleştiren ABD, son günlerde dört adet ek THAAD fırlatıcısı daha konuşlandırdı. İsrail’in elindeki savunma füzelerinin sayısı 300’ün üzerinde değil. Ancak THAAD sistemleri ve bölgedeki ABD gemileri sayesinde bu rakam 700 – 1000’e çıkabilecek. ABD daha önce de, İsrail ile ortak düzenlediği savunma tatbikatının bir parçası olarak bu ülkeye Mart 2019’da THAAD sistemi konuşlandırmıştı.
Marins’e göre, İran’ın 12 Gün Savaşı’nda İsrail’i hedef alabilecek menzile sahip 20 binden fazla füzesi vardı. Yirmi yıllık zaman zarfında oluşmuş bir envanter idi bu ve 15’in üzerinde farklı balistik ve seyir füzeleri modelleri içermekteydi. Marins, bunların çoğunun seyir füzesi olduğunu, İran7ın elinde 5-8 bin adet de balistik füzenin bulunduğunu tahmin ediyor.
İran’ın hazırlıkları
Ülkeyi yeniden yaptırımlara boğacak bir krizi, oynanan bu tiyatro içinde diplomatik yollarla önlemenin artık çok mümkün olmadığını fark eden İran’da Washington’un ihaneti ve Avrupa’nın buna ortak olmasıyla ülkedeki diplomatik çaba karşıtı grupları haklı çıkmış oldu. Gelinen noktada, Batı ile müzakerelerin aldatma ve egemenlik tuzaklarından başka bir şey olmadığını savunan gruplar mücadeleyi kazanmış oldu.
Velhasıl diplomasi ile pekâlâ çözülme imkânı barındıran konular Amerikan ikiyüzlülüğü ile Avrupa’nın omurgasızlığı yüzünden İran’ı “bir daha asla müzakere etmemeye” sürüklüyor. İran kendini savaşa daha kolay hazırlıyor bu sayede. Gerçi Savunma Bakanı Amir Aziz Nasirzade, “sürekli saldırı olacak, saldırı olacak,” deniyor; bunun amacı toplumu psikolojik bunalıma sürüklemek, enflasyonu yükseltmek ve İran’ın ekonomik istikrarını bozmaktır,” diyor ama bir yandan da ülkeyi savaş şartlarına hazırlıyor.
İran, özellikle, her 5-8 yılda bir yenilenmesi gereken füzeleri yakıt ve patlayıcı yük bakımından yenilemekle meşgul şu sıralar. Seyir füzeleri için bu süreç daha basit olsa da maliyetli. Zira, yeni modeller için kullanılabilecek yakıt, eski füzelerin yenilenmesine tahsis edilmiş oluyor. Bu şekilde maliyetler artarken, kimyasalların tedarik lojistiği de ayrıca düşünülmesi gereken fazladan bir zorluk olarak beliriyor.
Tabii misilleme kapasitesini korumak için hayati önem taşıyan füze silolarının genişletilmesi de önemli. İsrail ile ABD de İran’ın bu önceliklerinin farkında. Uydular yoluyla İran’ın stratejik adımlarını takip ediyorlar.
İsrail, haziran ayındaki savaşta İran’ın silah ve mühimmatına büyük bir darbe indiremedi belki ama ülkenin askeri ve ekonomik altyapısına önemli hasarlar verdi. İran, haziranda bir “peşrev faslı” yaşandığını, yeni bir saldırı dalgasının ülkede bir rejim değişikliğini ya da nükleer programın tamamen imha edilmesini hedefleyeceğinin ve bu nedenle daha uzun sürebileceğinin farkında. Tabii İsrail ve ABD’nin bu hedefe, saldırılar akara harekâtıyla desteklenmezse ulaşması mümkün değil. Bu ülkeler kendileri açısından da felaket sonuçlar doğurabilecek bir kara savaşına gerçekten cesaret edebilirler mi, bilinmez ama ederlerse, İran’ın bu kez elinin altındaki tüm araçları seferber etmek istemesi şaşırtıcı olmayacaktır.
İran’ın bu doğrultuda elinin altındaki önemli silahlardan biri de İran Körfezi’nin bekçisi diyebileceğimiz denizaltı filoları. Büyük kısmı mini denizaltılardan oluşan, kıyı sularında seyir konusunda hiçbir sorunu olmayıp manevra kabiliyeti yüksek bir denizaltı filosuna sahip İran. Filoda 250-1000 km menzilli, yaklaşık 5-7 farklı model gemi-savar füzesi ile çok sayıda insansız hava araçları bulunduğu tahmin ediliyor.
Bütün bu verilerin saldırı senaryosunu daha karmaşık hale getireceği kesin. Bu durum, petrol piyasalarının çok daha uzun süre istikrarsız kalması ve fiyatların yükselmesi demek. Dünyanın içinden geçmeye başladığı süreci iyice kaotik hale getirebilecek böyle bir senaryoya bile isteye yürünür mü bilinmez ama hazırlıklar iki cephede de tam gaz sürüyor!
Son olarak, İran ile Rusya arasında 16 Ocak 2025 tarihinde, Moskova’da imzalanan Kapsamlı Stratejik Ortaklık Anlaşması’nın, 3 Ekim 2025 Cuma günü yürürlüğe girdiğini öğrendik. Konuya ilişkin Tahran yönetimi tarafından yayınlanan bildiride, bu önemli belgenin uluslararası hukuka yönelik artan tehdit ve meydan okumalarla mücadele için gerekli işbirliği ve eşgüdüm ortamını sağladığı belirtildi. Ancak anlaşmanın yeni bir saldırıda Rusya’nın İran’a koşulsuz destek vermesini garantilediği epey şüpheli. Moskova’nın İsrail ile savaşta İran’a sahada destek vermesi pek olası görülmüyor.
T24