Muhammed Can’ın Türkiye’de İslamcılık ve Aydın Anatomisi Üzerine

Hasta Ruhlu Aydınların Çıkmazı 

Bitmeyen Aydın Tartışması!?    

Türkiye’de aydın tartışması, hiç kapanmayan bir defterdir. Cumhuriyet’in ilk yıllarından bugüne, kim aydın sayılır, kimin sesi toplumun vicdanı olur, kimin sözü ilericilik sayılır soruları sürekli sorulmuş ama bir türlü doyurucu cevap bulunamamıştır. Bu tartışmalar içinde Muhammed Can’ın Türkiye’de İslamcılık ve Aydın Anatomisi adlı kitabı, alışılmış yumuşak üsluplardan sıyrılıp keskin bir manifesto olarak karşımıza çıkıyor. Daha ilk sayfada söylediği “Aydınlarımız hasta ruhludur” cümlesi, sadece bir teşhis değil, aynı zamanda kitabın iddianamesi. Muhammed Can, Türk aydınını, Kürt aydınını, İslamcı aydını ve alimleri aynı sertlikte sorguluyor; kimseyi rahat bırakmıyor.

Batı’nın Çırağı!?

Türk aydınına yönelttiği eleştiriler, kitabın en dikkat çekici bölümlerinden.

Ona göre Türk aydını, kendi halkının değerlerinden kopmuş, Batı’ya çırak olmuş, kendi halkını küçümsemeyi ilericilik zannetmiştir.

Muhammed Can’ın ifadesiyle:

Onlar halkın değerlerini aşağılamakla modern olduklarını sandılar.

Kendi köyünden utanıp! Paris kahvelerinin hayallerine sarıldılar.”

Bu cümle, sadece bir kuşağın değil, nesiller boyu süren bir zihniyetin eleştirisidir. Türk aydını, halka rehberlik etmek yerine efendilerinin ağzına bakmış, kendi halkını küçümsemiştir.

Can bu durumu şöyle sertleştirir:

Türk aydını, halkına rehber değil; efendilerinin emir eri oldu.”

Görüyoruz ki Müslüman aydınlar da farklı bir sapmaya düşmüşlerdir:

Batı emperyalizminin dayattığı modernizme karşı kendi özgün İslami çözümünü üretememek.

Bu da Türk aydınının Batıcı bağımlılığıyla birleşerek, aydın zümreyi sürekli dış referanslara mahkûm kılmıştır.

Çığlık Var, Derman Yok !?

Kürt aydınına bakış ise farklı ama en az o kadar keskin.

Can, Kürt aydınlarının halkının acılarını dile getirmesini inkâr etmez;

tam tersine sahici bir çaba olarak kabul eder. Ama mesele çözüm arayışına gelince, Kürt aydınının ümmet bilincini terk edip ideolojilere sığınmasını büyük bir zaaf olarak görür !

Onun dilinde bu eleştiri şöyle yankılanır: “Kürt aydını halkının çığlığını duyurur ama dermanı ideolojiden devşirir. Ümmeti terk ettiğinde kardeşliğini de terk eder.”

Bu sözler, Kürt aydınının kimlik siyasetine sıkıştığını, halkını birleştirmek yerine daha da bölünmeye mahkûm ettiğini ileri sürer. Halkının sesini dünyaya duyurmuş ama o sesi ümmetin kardeşliğiyle buluşturamadığı için derman olmaktan uzak kalmıştır.

Söylem ve Amel Çelişkisi !?

Kitabın en vurucu bölümlerinden biri, İslamcı aydınlara ayrılan eleştirilerdir.

Can, bu kesimi neredeyse ikiyüzlülükle itham eder,

Onların çelişkisini şu cümleyle özetler:

“Söylemleri göğe yükseliyor, amelleri yerin dibinde sürünüyor.”

İslamcı aydınlar, meydanlarda direniş çağrısı yaparken masalarda düzenle uzlaşmakta, halkın umutlarını yükseltirken kendi konforlarına sıkı sıkıya sarılmaktadır.

Bu tavır, Can’a göre büyük bir hayal kırıklığıdır. Çünkü en çok sorumluluk taşıması gerekenler, en çabuk unutanlar onlardır. Bu çelişkiyi sert bir dille açar:

Meydanlarda direniş narası atanlar, iktidarın sofrasına oturunca unutanlar, halkın değil kendi konforunun aydınlarıdır.”

İslamcı aydınların modernizme Göz kırpmalarını, Batı’dan aldıkları kavramlarla İslam’ı pazarlamalarını’da aynı kararlılıkla eleştirir. Bu satırlarda öfke açıktır:

İslamcı aydın, Batı’dan aldığı kavramlarla İslam’ı pazarlayan bir tüccara dönüştü.

Hakikati sahiplenmek yerine, “karşıtlarının ithamlarına kapılan” savunmacı bir dil üretmişlerdir. Kur’an’ın Enfal suresinde işaret edilen, “ayetleri duyup da ‘biz de benzerini söyleriz’ diyen” zihniyetle aynı yüzeysellik burada da görünür. Bu, İslamcı aydının çağımızın en büyük krizini temsil ettiğini göstermektedir.

Bilgi Sırtlarında, Ayakları Yürümüyor !?

Alimler kitabın en sert benzetmelerinden biriyle karşılaşır. Can onların bilgiye sahip olduklarını ama bu bilgiyi yürüyüşe çevirmediklerini söyler. Ağır bir ifade kullanır:

Kitap yüklü merkep misali… Bilgi sırtlarında ama ayakları yürümüyor.”

Bu benzetme, alimlerin sadece kürsülerde ve raflarda kalan bilgeliğini hedef alır. Yazar için alimlik, yalnızca bilgi taşımak değil, bedel ödemekle başlar.

Alimlik kürsüde konuşmakla değil, sokakta yürümekle başlar.” derken aslında onlara seslenir: Halkın içinde olmadıkça, halkın yükünü paylaşmadıkça, sahip oldukları bilgi sadece bir ağırlık, bir yük olarak kalacaktır.

Bilimden Çok Manifesto !?

Bütün bu eleştiriler kitabın dilini akademik olmaktan çıkarıp adeta bir meydan konuşmasına dönüştürür. Muhammed Can’ın üslubu, bilimsel titizlikten çok polemikçi bir öfke taşır. “Dombıra iktidarı”, “çekme talakı”, “zillet bizden uzaktır” gibi ifadeler, onun okuyucusunu sarsmak istediğini gösterir. Bu dil bazı okurlar için fazla sert, fazla sloganvari görünebilir; ama tam da bu yüzden kitabın tesiri yüksektir. Çünkü Can’ın niyeti tartışmaya açmak değil, yerleşik kabulleri yerle bir etmektir.

Can bir yandan “çekirdek kurumlar” aracılığıyla hâlâ etkin olan batıcı aydınları hedef alırken, diğer yandan Müslüman aydınların çelişkilerini açığa çıkarıyor.

Yeni Aydın Arayışı :

Türkiye’de İslamcılık ve Aydın Anatomisi bir akademik inceleme değil; bir vicdani manifesto. Türk aydını Batı’nın çıraklığında kaybolurken, Kürt aydını ümmetten kopuyor. İslamcı aydın söylemiyle göğe yükselip eylemiyle yere çakılıyor. Alimler bilgiyi yüklense de yürümüyor.

Yazarın sorusu bu manzaranın ortasında tokat gibi çarpıyor:

“Aydın olmak yalnızca bilmek midir, yoksa bedel ödemek mi?”

Cevap açıktır:

Bilgi tek başına yetmez; aydın halkının önüne düşmek için bedel ödemeye hazır olmalıdır. Bu kitap, bedel ödemekten kaçan bütün aydın tiplerine karşı açılmış sert bir dava metni gibidir.

Okur katılır ya da katılmaz ama bu iddiaların ağırlığını görmezden gelemez. Çünkü Türkiye’de aydın meselesi hâlâ kapanmamış bir yara; Can’ın dili o yaranın üstüne tuz basıyor.

Peki Gelecek… !?

Geleceğe dair soru şudur:

Bu topraklar yeni bir aydın tipini üretebilir mi ? Halkına yukarıdan bakan değil, onunla yan yana yürüyen; slogan atan değil, bedel ödeyen; ideolojilerden medet uman değil, sahici bir adalet dilini kuran bir aydın tipi…

Can’ın kitabı bu sorunun cevabını vermiyor ama ipuçlarını sunuyor. Türk aydınının Batı çıraklığını, Kürt aydınının ideoloji bağımlılığını, İslamcı aydının ikiyüzlülüğünü, alimlerin eylemsizliğini yıkmadan yeni bir aydın inşa edilemez. Bu yüzden kitap bir son söz değil; sert bir başlangıç çağrısıdır.

Sonuçta Türkiye’de İslamcılık ve Aydın Anatomisi, herkese şu gerçeği hatırlatıyor: Bu ülkede aydın meselesi hâlâ kapanmamış bir yara. Ve Muhammed Can’ın dili, o yaranın üstüne basarak acıyı görünür kılıyor. Gelecek, bu acıyla yüzleşebilenlerin omuzlarında yükselecek.

Analiz ve Eleştiri : Atakan Çelik

09.09.2025

Ele alınan kitap:

Muhammed Can. Türkiye’de İslamcılık ve Aydın Anatomisi. İstanbul: Önsöz Yayıncılık, 1. Baskı, Ocak 2025. ISBN: 978-625-95449-4-6.

Adres: Önsöz Yayıncılık – Göztepe Mah. 2301. Sok. No: 21/2, Bağcılar / İstanbul.

Tel: +90 212 659 30 03 • +90 533 427 94 98

Web: www.onsozyayincilik.com.tr – E-posta: bilgi@onsozyayincilik.com.tr

Farklı yazarların benzer Çalışmaları :

Sezai Karakoç. İslam’ın Dirilişi. İstanbul: Diriliş Yayınları, 1967.

Atasoy Müftüoğlu. Çağdaş Kavramlar ve Düzenler Kıskacında İslam. İstanbul: Yöneliş Yayınları, 1980.

Cemil Meriç. Bu Ülke. İstanbul: İletişim Yayınları, 1985.

Ali Bulaç. İslam ve Demokrasi. İstanbul: İz Yayıncılık, 1997.

İdris Küçükömer. Düzenin Yabancılaşması. İstanbul: Bağlam Yayınları, 1984.

Mardin, Şerif. Din ve İdeoloji. İstanbul: İletişim Yayınları, 1990.

/ Yazarın Diğer Yazıları /
Bu Haberi Paylaş
Yorum Bırakın