Nihai Savaşa Giderken

Dünyamız bugün tam anlamıyla patlamaya hazır bir barut deposuna dönmüş durumda. Bunun en büyük nedeni, eski sömürgeci hegemonist ülkelerin (İngiltere, Avrupa, Amerika) yaşadıkları güç kaybı —teknolojik ve ekonomik olarak— ve bir zamanlar “sömürge” olarak gördükleri toplumların sanayi, askerî ve ekonomik açıdan güçlenmesidir.

Batı, yani kolonyal güçler, geçmişte küçümsedikleri bu toplumların önüne geçebilmek için şeytani bir hazırlık içerisindedir. Bu hazırlığın etkilerini dünyanın hemen her bölgesinde görmek mümkündür.

Planları; dünya halklarını bölgesel, etnik ve mezhepsel savaşlara sürüklemek, toplumları kışkırtarak iç çatışma ortamı oluşturmak ve en önemlisi, Yönetici (iktidarların) kendi halklarının çıkarlarını hiçe saymaktır.

NATO bu kapsamda kurduğu askerî, istihbarî ve ekonomik ağlarla ülkeleri kendi sistemine dâhil etmeye çalışmakta; tüm stratejilerinin harfiyen uygulanmasını sağlamak için hem gizli hem açık yöntemlerle faaliyet göstermektedir. Halkların psikolojik olarak yönlendirilmesi, ülke yönetimlerinin bir görevi hâline getirilmiştir. Artık seçimle gelen hükümetlerin amacı halkın çıkarlarını korumak değil, belirlenen küresel stratejilere hizmet etmektir. Bunu en açık şekilde Suriye politikasında ve Gazze’de yaşanan soykırıma karşı gösterilen pasif tutumda görmekteyiz. Kınamalar yapılırken, aynı zamanda zalim yapıya petrol ve lojistik destek verilmekte; halk, sadece bu çelişkinin havasını solumaktadır.

Böyle bir tabloda dünya halklarının önünde iki yol vardır:

Bir yanda hegemonist kolonyal ideolojiye karşı direnen, ırk, inanç ve millet farkı gözetmeksizin tek bir bayrak altında birleşen Direniş Cephesi.

Diğer yanda halkları ezen, savaş çığırtkanlığı yapan, insanlığı öldüren küresel kolonyal çete.

Dünya aslında giderek tek kutuplu bir düzene doğru evrilmektedir. Bu tek kutuplu yapıyı iki başlık altında inceleyebiliriz:

  1. Şeytani elitlerin kurmak ve korumak istediği sömürücü hegemonist ve yok edici bir düzen,
  2. Adalet, güven ve huzur paylaşımını esas alan, sömürüye hegemoniye ve savaşa karşı duran, insanlığı koruyan bir düzen.

Bu süreçte Hristiyan, Yahudi ve Müslüman topluluklar içinde de iki farklı cephe oluşacaktır:

Bir tarafta insanlığın hürriyetini savunanlar —ki bunlar Direniş Grubu’nu oluşturacaklardır,

diğer tarafta ise şeytani elitlerin çıkarlarına hizmet eden ve onlar için savaşan proxy devletler ve terörist gruplar.

En basit örnek; Ukrayna’da, Suriye’de, Filistin’de ve Sudan Nijerya vb ülkelerde gelişen zulüm ve soykırım.

Dilerseniz buna “Deccal ve ordularına karşı İsa (a.s.) & Mehdi (a.s.) orduları” da diyebilirsiniz. Sonuçta, bir tarafta insanlığı ve özgürlüğü savunan bir topluluk, diğer tarafta ise insanlığı köleleştiren, kendi çıkarları uğruna insanı bir araç hâline getiren bir yapı olacaktır.

Bu durumda yöneticiler şimdiden taraflarını belirlemiş görünmektedir. Fakat halkların ırkçılık ve taassuptan sıyrılması, kendi gelecekleri açısından hayati önem taşımaktadır. Çünkü şeytani grup, savaş çığırtkanlığını ırk ve mezhep farklılıkları üzerinden yürütecek; insanları yöneticileri ve medyatik trollerle bu yönde manipüle edecektir.

Bu grubun en güçlü silahı ise “demokrasiyi yeniden tesis etmek” bahanesiyle kelimeler üzerinde oynayarak toplumları yönlendirmek, psikolojik ve stratejik hamlelerle kendi planlarına dâhil etmektir. Buna karşı çıkan toplumlar ise tehdit, savaş veya ekonomik baskılarla ya yok edilecek ya da itaate zorlanacaktır. Zayıf görülen ülkelerde etnik temizlik uygulanacak —ki bugün Sudan, Nijerya gibi ülkelerde yaşanan kargaşalar bunun işaretidir. Aynı şekilde DEAŞ, aşırı mezhepçi hareketler, Batı’daki LGBT ve sözde “özgürlük” hareketleri, Yahudilerdeki ırkçılık ve taassup, bu sürecin farklı yüzleridir.

Türkiye Bu Oyunun Neresinde?

Türkiye bu planın tam merkezindedir. Halk olarak değil ama sistem olarak bu düzene hizmet etmektedir.

Bunun üç temel nedeni vardır:

  1. NATO’ya dâhil olmamız,
  2. Mezhep ve taassup eksenli bir politika izlememiz,
  3. Ekonomik olarak Batı’ya bağımlı hâle gelmemiz.

Kısaca, her yönden kuşatılmış durumdayız.

Bu sebeple halk olarak bilinçlenmemiz şarttır. Irkçı, mezhepçi ve açgözlü söylemlerden uzak durmalıyız; çünkü bunlar şeytani elitlerin tam da görmek istediği şeylerdir. Bu duygular, yaklaşan savaşın altyapısını hazırlamaktadır.

Türkiyeyi İsraile karşı savaştırmazlar; çünkü bu onların planlarına ters düşer. Ancak Türkiye’yi İran’a veya Rusya’ya karşı savaştırmak isterler. Bunun için gerekli tüm askerî, lojistik ve maddi desteği sağlar, troller aracılığıyla halkı savaşa hazırlarlar. Çünkü halk, bu denklemde yok edilmesi gereken bir piyon olarak görülür.

Aynı oyun Batı halkları için de geçerlidir. Irkçılığı ve taassubu körükleyerek birbirine düşman toplumlar yaratmak onların temel stratejisidir.

Sonuç

Sonuç olarak, dünya tek kutuplu bir düzene doğru ilerliyor.

Fakat asıl soru şudur:

Bu tek kutuplu dünya adalet ve özgürlüğün hâkim olduğu bir yer mi olacak, yoksa insanlığın köleleştirildiği karanlık bir dünya mı?

Önümüzde iki seçenek var, halk olarak:

  1. Ve onları öyle rehberler kıldık ki, emrimizle toplumu doğru yola sevk ederlerdi.” (Enbiyâ, 73, Secde 24)
  2. Ve onları, halkı ateşe çağıran önderler yaptık; kıyamet günü de yardım edilmeyecek onlara.” (Kasas, 41)

Seçim size kalmış,

Ya hakikat & adil düzen ve insanlıktan yana olacaksınız (Direnis cephesi).

Yada yalan, insanın köleleştiği sömürü düzenden yana olacaksınız (Hegemonist çetesi)

TASPINAR MK

2 Kasım 2025

Bu Haberi Paylaş
Yorum Bırakın