İki yılı aşan ve ateşkese rağmen devam eden Gazze’deki soykırım hakkında dünya siyasî liderlerinin yorumları oldu. Bu yorumların bir kısmı soykırımı telin ve Siyonist çeteyi katil ilan edici nitelikteydi, bir kısım yorumlar ise aleni bir şekilde soykırımı destekleyen beyanlardı. Bildiğiniz üzer 7 Ekim 2023 tarihinde başlayan Aksa Tufanı ile birlikte Siyonist çetenin Gazze’yi orantısız ve sistematik olarak bombardımana girişmesi ile birlikte başta ABD ve birçok Avrupa ülke liderleri apartopar Tel Aviv’e gidip Netanyahu katiline açık destek mesajları verdiler. Bu destek sözünü ABD, İngiltere ve Fransa fiiliyata döküp donanmalarına ait savaş gemilerini-destroyer ve fırkateynlerini Akdeniz’e konuşlandırdılar. Maksat; Siyonist çete bu katliamı rahat bir şekilde yapsın ve herhangi bir Müslüman ülke bu katliama müdahale etmeye cesaret edemesin. Bu şekilde Müslüman ülkelere gözdağı vermiş oldular. Bu tehdide rağmen İran ve özellikle İran’ın konsolide ettiği Hizbullah ve Yemen savaşa müdahil oldu. Fakat ne acıdır ki, İran ve Yemen’in fırlattığı füzeleri İsrail’den önce Suudi Arabistan, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri engelleme çabasına girdi. Ürdün Kralı Abdullah ise engellemiş oldukları İHA ve füzelerin envanterini çıkararak medya vasıtası ile dünya kamuoyuna gururla servis etti. Bu nasıl bir alçaklık, bu nasıl bir ihanettir?
Kimi Müslüman ülke liderleri ise aleni bir şekilde HAMAS’ı eleştirip İsrail’i ve İsrail’e arka çıkan Trump’ı haklı çıkarıcı beyanlarda bulundu. Hatırlayalım, Şarm el-Şeyh’teki ateşkes görüşmeleri esnasında Endonezya Devlet Başkanı Prabowo Subianto Djojohadikusumo, yaptığı konuşma esnasında şu zillet içerikli sözleri sarf etti: “Batı Asya’da huzur ve barış istiyorsak öncelikli olarak İsrail’in güvenliğini teminat altına almalıyız.” Sanki İsrail denilen bu soykırımcı çete Filistin toprakları üzerinde işgalci bir devlet değilmiş ve sürekli saldırı ve tehdit altındaymış gibi beyanatta bulunuyor. Endonezya 57 İslâm ülkesi içerisinde 244 milyonu aşan, % 90’lık Müslüman nüfusu ile birinci sıradadır. Ne üzücüdür ki, bu ülkenin lideri kalkıp böylesine hadsiz beyanatta bulunabiliyor. Öte yandan, yine aynı toplantıda Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif Siyonist çetenin en büyük finasörü ve en büyük destekçisi ABD Başkanı Donald Trump’a Nobel Barış Ödülü verilmesini talep ediyor. Bu teklif Şahbaz Şerif’in Gazze’de yaşanan soykırıma karşı safını da belirlemiş oluyor.
Bir başka toplantıda Kazakistan Cumhurbaşkanı Comart Tokayev ABD Başkanı Donald Trump için, “Siz dünya insanlığı için gökyüzünden inmiş ilâhî bir lütufsunuz” diyor. Bu beyan kan içici İsrail’e en büyük desteği veren bir melunu, bir şeytanı melek ilân etmek değil midir? Tokayev denilen bu kişi Gazze konusunda safını bu şekilde ilân etmiş oluyor. Trump, Şarm el-Şeyh toplantısından birkaç saat önce Siyonist çetenin parlamentosu olan Knesset’te yaptığı konuşmada, “Bibi telefonla sürekli beni arayıp durdu ve “şu silahı, bu silahı senden istiyorum” dedi. Bunların arasında isimlerini bile bilmediğim silahlar vardı. İstediklerini ben de fazlasıyla verdim, o da bu silahlarla iyi iş çıkardı (iyi katliam yaptı) ve zafer elde etti” diyen kişiye böylesi bir methüsenalarda bulunmak ne ile izah edilebilir?
Yine öte yandan Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev’in akla zitan açıklamasına bakıyoruz. Trump melunununa diyor ki: “Sayın Trump size ülkemizde ‘Dünya Başkanı’ diyoruz. Siz çok şey başardınız. Siz sekiz savaşı durdurmayı başardınız. Ve eminim ki, Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşı da durdurabilecek tek kişisiniz.” Oysa Ukrayna da dahil olmak üzere bölgemizdeki bütün savaşların bir numaralı organizatörü ve finansörü ABD’den başkası değildir. (Hatırlayalım, kısa süre önce bölgemizi kana bulayan terör örgütlerine gözümüzün önünde 50 bin TIR dolusu silahı nakletmişti.) Geçmişte Kore, Vietnam ve Kamboçya iç savaşlarının baş müsebibi ABD olduğu gibi, Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’yi tarumar eden ABD değil mi? “Barış” değil, “savaş ve entrika” deyince ilk akla gelen ülke ABD olmuyor mu? Savaşın baş tetikçisi, baş organizatörü “barış elçisi” ilân ediliyor. Bu nasıl bir aymazlıktır, bu nasıl bir ahmaklıktır?
Maalesef Müslüman ülkelerin başındaki siyasîlerin çoğu böylesi bir aymazlık, böylesi bir ihanet içerisinde..
Peki bir de Müslüman olmayan ülke liderlerinin beyanatlarına bakalım. Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro ABD hakkında lafını hiç esirgemeden şu sarsıcı beyanatta buluyor: “Katil, emperyalist ABD hiç şüphesiz yeryüzünde bulunan, zamanımızın kibirli Firavunu’dur. Onun övgüsüne mazhar olan, onunla müttefik olan Müslümanlar(!) onun bütün eylemlerine/cinayetlerine ortaktırlar!” Maduro daha ne desin?
İngiltere İşçi Partisi Lideri George Galloway ABD ve Siyonist İsrail için bakın ne diyor: “Benim için Amerika İsrail’dir. İsrail Amerika’nın 51. eyaletidir. İsrail’in güvenliği Amerika’dan sorulur. MOSSAD CIA’dir. CIA de MOSSAD’tır. Bu iki ülkenin ne derecede birleştiğine inanmıyorsanız Ağlama Duvarı’ndaki ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun fotoğrafına bakın. Netanyahu ile birlikte kipa takmış, Ağlama Duvarı’nı öpüyorlar. İsrail’in ikonografisine boyun eğmişler. ABD’nin İsrail’e yönelik hiç bitmeyen para ve silah yardımı bu iki devlette var olan her türlü farklılığı fiilen ortadan kaldırmış oluyor. Trump ve Rubio, Joe Biden gibi açık açık, ‘ben Siyonistim’ diyor.”
Çok doğru beyanatlar bunlar. ABD eşittir İsrail, İsrail eşittir ABD.
İşlenen katliamlara mukabil katil ve soykırımcı olduklarına ilişkin Netanyahu ve Trump arasında hiçbir fark yok…
New York’un yeni seçilen Müslüman Belediye Başkanı Zohram Mamdani Trump ile görüşmesi esnasında gazeteci soruyor: “Mister Mamdani, siz Trump hakkında, ‘soykırım destekçisi ve faşist’ demiştiniz, doğru mu?” Mamdani, gayet kendisinden emin bir şekilde, “Evet söylemiştim” cevabını veriyor ve New York’ta 100 binlerce evsiz/aç insan varken ABD’nin Gazze’deki soykırıma finansörlük yaptığını sözlerine ekliyor. (Gazeteci Mamdani’yi zor durumda bırakmak için o soruyu soruyor ama cevabını da alıyor.) O esnada Mamdani’nin sözlerinden rahatsız olan Trump bozulduğunu açık etmemeye çalışıyor…
Medyaya yansıyan bu haber şu şekilde aktarılıyor:
New York belediye başkanı Mamdani, oval ofiste, Trump’ın yanında ve bütün medyaya karşı İsrail soykırımını anlattı.
Bu neden önemli. O kadar devlet başkanı, kral, sultan aynı yere gitti, aynı pozisyonda Trump ile konuştu ve hiçbiri İsrail’i ağzına bile alamadı.
New York Belediye Başkanı Mamdani kendisine sorulan bir soru üzerine şöyle dedi; “Başkan Trump ile İsrail hükümetinin soykırım yapması ve hükümetimizin bunu finanse etmesi hakkında konuştum ve New Yorkluların vergi dolarlarının kendi yararları için kullanılmadığına dair endişe duyduklarını paylaştım.”
ABD bütçesine, dolayısıyla ABD halkına ait 23 milyar doları Siyonist çeteye vermek ne anlama gelmektedir? Biz ifade etmiş olalım: Milyar dolarlarla destekte bulunmak cinayeti işleyeni tetikçi olarak kullanmak anlamına gelmektedir. Buna istinaden diyebiliriz ki, Netanyahu ABD’nin ileri karakolunda tetikçilik yapmaktadır.
Sonuçta cinayeti işleyen ve cinayet için silah ve maddî destek veren katliama ortaktır. İkisi de katildir, ikisi de itlaf edilmelidir. Bu gerçeklikten yola çıkarak birçok siyasetçi Trump’ın Netanyahu ile birlikte Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanmasını istemektedir. Zahirde görülen ve hedefte olan Netanyahu olduğu için Şili Devlet Başkanı Gabriyel Boric iki yılı aşan bu soykırım canavarlığı karşısında öylesine hiddetlenmiş ki, öfkesini şöyle dile getiriyor: “Netanyahu’nun ailesiyle birlikte bir füze ile yok edildiğini görmek istiyorum. Netanyahu’nun ve Filistin halkına karşı soykırımdan dolayı sorumlu olan herkesin Uluslararası Adalet Divanı’na ve diğer uluslararası mahkemelere çıkarıldığını görmek istiyorum. Netanyahu ve soykırımdan sorumlu olan herkes en ağır cezaya çarptırılmalıdır. Bunlar hakkında ölüm cezası verilmelidir. Soykırımcılara ölüm olsun.”
ABD’li emekli Albay Lawrence Wilkerson’a ait sosyal medyada dolaşımda olan bir videosu var. Bu videodaki konuşmasında Siyonist çete için yapılması gereken son sözü söylüyor: “İsrail Gazze halkına yönelik işlemiş olduğu vahşet soykırımından dolayı birleşik bir askerî güç ile yok edilmelidir. İsrail’in varlığı sadece Filistin halkına, sadece bölge ülkelerine yönelik bir tehdit değil, dünya için bir tehdittir. İsrail mutlaka güç kullanılarak yok edilmelidir.”
Bir de Kolombiya Devlet Başkanı Gustavo Petro’nun Merhum Erbakan Hoca’mızla aynı kulvardaki çarpıcı sözlerine kulak verelim: “Gazze’de her türlü diplomatik yol denendi. Ancak bu yolla hiçbir sorun çözülmedi. Bugün güçlü bir orduya ihtiyaç var. Soykırıma karşı olan ülkelerin ordularına ihtiyaç var. Bu yüzden dünyadaki tüm ulusları ve halkları, insanlığın bir parçası olarak, Filistin’i savunmak için silahlarını ve ordularını birleştirmeye davet ediyorum… Bolivar’ın ve Garibaldi’nin yolundan gelen Latin Amerika’nın cesur insanlarını davet ediyorum. Artık yeter, yeterince söz söyledik. Bugün özgürlük ya da ölüm diyen Bolivar’ın sloganını hayata geçirme zamanıdır. Ya özgürlük, ya ölüm.”
Sayın okuyucumuz, yukarıda Müslüman ülke liderlerinin beyanatlarını da verdik. Varın kıyası siz yapın! Filistin davasına sahip çıkmak ve bu hedef için Müslüman ülkeler arasında dayanışma oluşturmak maksadıyla kurulmuş olan İslâm İşbirliği Teşkilatı’na üye ülkeler bu iki yıl içerisinde 4-5 kez toplantı yapıp bir araya geldi ve ne yazık ki, her toplantı sonrasında kan içici İsrail’i sadece kınama ile yetindiler. İnsanlık dışı zulme maruz kalan Gazze halkı, “Siyonist İsrail’in arkasında Amerika varsa bizim de arkamızda İslâm İşbirliği Teşkilatı var” diyemedi. Ne yazık ki, 2 milyarı aşan nüfus potansiyeline sahip İslâm ümmeti Gazze’ye sahip çık(a)madı. Gazze naçar bırakıldı. Gazze yalnızlığa terk edildi. Elbette ki, İran, Yemen ve Hizbullah’ın katkılarını göz ardı etmiyoruz ama olması gereken bu değildi. 57 Müslüman ülkenin tamamı İslâm İşbirliği Teşkilatı’na üye. Peki bu ülkeler kendi iç bünyelerinde bir savunma gücü neden uluşturmuyor? Zulüm kınama ile bertaraf edilemez. Bu yüzden Merhum Erbakan Hoca’mız ve Kolombiya Devlet Başkanı Gustavo Petro boşuna demiyor, “Siyonistler laftan, diplomasiden anlamaz, Siyonistler ancak güçten anlar.”
