Siyonist rejimin Suriye, Lübnan, Yemen, Filistin ve İran’a saldırılarının ardından bu rejimin Katar’a saldırısı ve Netanyahu’nun açıkça “Büyük İsrail” adlı hayali planı uygulamak istediklerini itiraf etmesi, bugün her zamankinden daha fazla İran’ın “İsrail bir kanser tümörüdür, bu nedenle tarihin sayfasından silinmelidir” mantığının doğruluğunu göstermektedir.
Salı günü Siyonist rejimin Hamas ile bu rejim arasındaki müzakerelerin yapıldığı yer olan Katar’ın başkenti Doha’ya saldırması önemli bir gelişmedir. Bu saldırı hem yapısı itibarıyla, resmi yetkililere suikast düzenlemenin ve uluslararası hukuka aldırmamanın Siyonistler için bir yöntem hâline geldiğini göstermektedir, hem de saldırının hedef aldığı ülke açısından önemlidir. Katar, Amerika ve Batı ile hatta Siyonist rejimle çok yakın ilişkilere sahiptir ve güvenliğini tamamen onlara emanet etmiştir. Bölgedeki en büyük Amerikan askeri üssünü barındırmaktadır ve her zaman iyimserlikle Siyonist rejim ile Filistin direnişi arasındaki müzakerelere ev sahipliği yapmıştır. İsrail, Katar gibi bir ülkeye hem de Amerika’nın yeşil ışığı ve tam bilgisiyle saldırıyor ve bölgede herhangi bir ülkeye, eğer Siyonistlerin düşman olarak gördüğü kimselere ev sahipliği yaparsa, askeri saldırı düzenleyeceği tehdidinde bulunuyorsa, bu, bölgedeki hiçbir ülkenin “İsrail adlı kanser tümörünün” şerrinden kurtulamayacağı anlamına gelir. Çünkü bu rejimin yapısı ve varlığı savaş kışkırtıcılığı ve işgale bağlıdır. Bu, ilk olarak merhum İmam’ın İslam ülkelerine yaptığı şu uyarıdır: “İsrail bir kanser tümörüdür.” Bu durum, İran İslam Cumhuriyeti’nin neden bu rejimi tanımadığını ve bu rejime karşı harekete geçen her grup, parti ve ülkeyi neden desteklediğini açıkça göstermektedir.
İran’ın Üç Adası
Bu raporun konusuyla doğrudan ilgili diğer önemli nokta, “İran’ın üç ada” meselesidir. Bu konu, aslında İran’daki büyük İslam İnkılabının gerçekleşmesinden sonra, Batı’nın ve Siyonist rejimin yönlendirmesiyle ve İran’ı Arapların düşmanına dönüştürmek amacıyla gündeme sokuldu. Batılılar, Katar’a saldırıya yeşil ışık yakanlar, İran korkusu yaratarak ve İran’ın üç ada üzerindeki mülkiyetini sorgulatıp Araplarla ihtilaf çıkartarak, İran’ı tehdit olarak tanıtıyor ve bu kirli siyasetle Arapların petrol dolarlarını ceplerine indiriyorlardı. Yani modern silahlar, hava savunma sistemleri satarak ve bu ülkelerin ava sahalarına hâkim olarak, İran saldırısı tehlikesine karşı onları koruyacaklarını söylüyorlardı. Ama İsrail rejiminin Katar’a saldırısında bu silahların ve hava savunma sistemlerinin hiçbirini devreye sokmadıkları gibi bizzat Katar’a saldırdılar!
Araplar İçin Alarm Çanı
Siyonistler, Lübnan, Suriye, Yemen, Filistin, İran ve diğer ülkelere saldırıların devamı niteliğinde Katar’a saldırılarının ardından, Mısır, Türkiye ve Hamas’ın resmi yetkililerine ev sahipliği yapabilecek diğer ülkelere hitaben, gerekirse onların topraklarına da saldıracaklarını açıkladılar! Şu soruyu sormak gerekir: Eğer Katar gibi, Amerika ve Batı’ya yüzde yüz bağımlı, sürekli Siyonist rejimin çıkarları doğrultusunda hareket eden bir ülkeye saldırılıyorsa, diğer ülkelere, özellikle de Arap ülkelerine saldırılması çok daha normaldir. İşte burada bir kez daha İran’ın “İsrail meselesine dair doğru bakış açısına ve mantığına” değinmek ve bölge ülkelerini uyarmak gerekmektedir; tıpkı Middle East Eye’ın, “Katar’a saldırı Araplar için alarm çanı oldu” cümlesiyle belirttiği gibi.
Londra merkezli “Middle East Eye” haber-analiz sitesi şöyle yazdı: “İsrail’in ABD’nin müttefiki ve bu ülkenin Orta Doğu’daki en büyük üssüne ev sahipliği yapan küçük bir ülkenin başkenti olan Doha’nın merkezine saldırısı, hiçbir diplomasinin, hiçbir yatırımın veya ittifakın Arap ülkelerinin güvenliğini garanti edemeyeceğini ortaya koydu. Onlarca yıllardır uluslararası hukuku çiğneyen ve “Büyük İsrail” projesini açıkça sürdüren İsrail, bugün saldırganlığının sınırlarını Gazze ve Batı Şeria’dan Katar’a, Lübnan’a ve daha ötesine kadar genişletti. Asıl soru artık şu; Arap dünyası hareketsizlik uykusundan uyanacak mı, yoksa yalnızca güç dilini tanıyan bir rejim karşısında elleri bağlı kalmaya devam mı edecek?”
Neden Katar?!
Bu önemli raporun başka bir bölümünde şu ifadeler yer aldı: “Eğer bir ülke kendisini İsrail saldırısından güvende görmesi gerekiyorsa, o ülke Katar olmalıydı. Katar küçük bir ülkedir ve İsrail için gerçek bir tehdit sayılmaz. Bu ülke ABD’nin müttefikidir ve Orta Doğu’daki en büyük Amerikan üssüne ev sahipliği yapmaktadır. Katar Mayıs ayında, ABD ekonomisine yüz milyarlarca dolar yatırım yapmayı taahhüt etti. Katar ayrıca kendisini barış arabulucusu olarak tanıtmaya çalıştı ve birçok çatışmada arabuluculuk rolü üstlendi. Sadece geçen ay, İsrail’in Mossad başkanı Doha’daydı ve Gazze konusunda uzun vadeli ateşkes müzakerelerine katılmak için Katar hükümetinin misafiriydi. Gerçek şu ki, Katar hiçbir zaman kendini güvende hissetmemeliydi ve bölgedeki hiçbir ülke de böyle bir düşünceye kapılmamalıdır. İsrail, devletler arası ilişkileri düzenleyen kurallara bağlı değildir. Bu rejim uluslararası hukuku açıkça ihlal eder, kendisini yayılma konusunda ilahi bir görevle yetkili görür ve yoluna engel olarak gördüğü herkesi ortadan kaldırılacak bir engel sayar.”
Ders Alın
Middle East Eye şöyle yazıyor: “Katar’a yapılan Salı günkü saldırıdan birçok ders çıkarılabilir. Birincisi, İsrail gibi kontrolden çıkmış bir rejim karşısında Arapların hareketsizliği faydasızdır. İsrail’in Doha’ya saldırısı, Arap ve İslam ülkelerinin İsrail’in pervasız ve eşi benzeri görülmemiş saldırganlığı karşısındaki iki yıllık zayıflığının sonucudur. Bu devletler, İsrail’in Gazze’de, Batı Şeria’da ve tüm Orta Doğu’da işlediği cinayetlere neredeyse hiç tepki göstermediler. İsrail, onlarca yıldır, istediği her şeyi, istediği zaman, istediği şekilde yapabileceğini ve Arap liderlerinden en ufak bir ses çıkmayacağını öğrenmiş durumda. Hatta bazı en güçlü Arap ülkeleri İsrail’le ticari ilişkilerini derinleştirmeye devam ediyor. Sadece üç hafta önce, Arapların en büyüğü ve en güçlü ordusuna sahip olan Mısır, İsrail ile büyük bir doğalgaz anlaşması imzaladı ve önümüzdeki 15 yıl içinde bu rejime 35 milyar dolar ödemeyi kabul etti.
Bu saldırı aynı zamanda Katar ve ABD hakkında da soruları gündeme getiriyor. Eğer Amerika’nın devasa merkez komutanlık üssü, ev sahibi olduğu ülkeye ABD’nin müttefiki tarafından saldırılmasını engelleyemiyorsa, böylesi bir üssün varlığının amacı nedir? Bir başka soru da Amerika’ya yöneliktir. Raporlara göre Trump yönetimi bu saldırıyı “onaylamıştır”. Şimdi asıl soru şudur: Arap ülkeleri Washington’a ne ölçüde umut beslemli, belki de Rusya, Çin veya diğer güçlere yönelmelidir?”
Katar ders almadı
Axios dün şu açıklamalarda bulundu: “Katar Başbakanı, Amerika ile yeni bir güvenlik anlaşması imzalamak istediklerini söyledi! Bu haber, Katar’ın hâlâ uyanmadığını ve bu saldırıdan ders çıkarmadığını gösteriyor!”
Bu yazı Keyhan Gazetesinden çevrilmiştir