Suriye’nin ABD Koalisyonuna ve SDG’nin Suriye ordusuna entegrasyonu

Suriye’deki geçici yönetimin başında bulunan HTŞ (Heyet Tahrir eş Şam) Lideri Colani’nin 10 Kasım’da ABD Başkanı Trump ile Beyaz Saray’da yaptığı görüşme, birçok medya organında “1946’dan sonra ilk kez bir Suriye cumhurbaşkanının ABD’yi ziyaret ettiği” biçiminde verildi. Bu haberler her ne kadar Beyaz Saray’dan kabul gören Colani’yi övmek için yapılmış olsa da gerçekte bu ziyaret, 1956 Süveyş krizinden bu yana Ortadoğu’da ABD-İsrail ekseni karşısında konumlanmış bulunan Suriye’nin ABD eksenine bağlanması yönünde atılmış yeni ve önemli bir adım oldu. Trump-Colani görüşmesinin ana gündemi olan Suriye’nin ‘IŞİD ile Mücadele Uluslararası Koalisyonu’na katılması, ABD’nin SDG (Suriye Demokratik Güçleri) ile sürdürdüğü IŞİD ile mücadele iş birliğini bütün Suriye’ye taşıyarak istediği yerde askeri üsler kurmasının önünü açan bir anlaşma olarak anlam kazanıyor. BM Güvenlik Konseyinin ABD ziyaretinin hemen öncesinde Colani ve HTŞ’nin İçişleri Bakanı Enes Hattab’a yönelik yaptırımları kaldırması ve Trump-Colani görüşmesi yapılırken ABD Hazine Bakanlığının Suriye’ye yönelik Sezar yaptırımlarını 180 gün (6 ay) askıya alması kararı ile Colani ve geçici HTŞ yönetimine, önlerine konan ev ödevlerini yaptıkları oranda yaptırımların hafifleyeceği mesajı veriliyor. Kuşkusuz Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, Colani ile eş zamanlı olarak gerçekleştirdiği ABD ziyareti de Türkiye’nin tıpkı Gazze’de olduğu gibi Suriye’de de ABD planının uygulanmasında yeni rol ve görevler üsteleneceğini haber veriyor.

Trump, Colani ile yaptığı görüşmede “Ortadoğu’da barışın ilk kez mümkün olduğunu” söyledi. Trump’a göre; önce Türkiye ve Körfezdeki Arap rejimlerin ‘Gazze planına dahil edilmesi ve ardından Suriye’nin ABD’nin başını çektiği Koalisyona katılmasıyla Ortadoğu’da barışın yolu açılıyor. Çünkü Trump ve ABD emperyalizmi için “Ortadoğu barışı” ancak İran’ın geriletilmesi ve devamında emperyalist paylaşım mücadelesindeki rakipleri Rusya ile Çin’in bölgedeki etkisinin sınırlanmasıyla mümkün olabilir.

Trump-Colani görüşmesinin ana gündemi olan Suriye’nin IŞİD ile Mücadele Uluslararası Koalisyonuna katılmasının, ABD emperyalizmi için neden önemli olduğu sorusunun yanıtını vermek için öncelikle bu koalisyonun ne zaman ve hangi amaçlar doğrultusunda kurulduğunu hatırlamak gerekiyor.

ABD’li Diplomat Jeffrey Sachs, nisan ayında yapılan Antalya Diplomasi Forumu’nda, 2011’de başlatılan Suriye müdahalesinin ABD ve İsrail tarafından planlandığını söylemişti. Bu müdahalenin hedefi belliydi: Suriye rejimi devrilecek, Rusya ve İran’ın bölgesel gücü kırılacak, desteksiz kalacak olan Lübnan Hizbullah’ı yenilgiye uğratılacak ve böylece Filistin sorunu ile bölgenin yeniden dizayn edilmesinde ABD ve İsrail’in önündeki engeller bir bir ortadan kaldırılmış olacaktı.

Ancak bu plan doğrultusunda 2011’de Suriye’ye yönelik başlatılan müdahale; bir tarafta bu müdahalenin öncülüğüne soyunan Türkiye’deki Erdoğan rejimi, S. Arabistan, Katar, BAE ve destekledikleri gruplar ile öte tarafta Esad rejimi ve onu destekleyen İran ve Lübnan Hizbullah’ı arasında ‘mezhepsel bir savaş’ görünümü kazanmıştı. Bu durum kısa sürede bu savaşa katılmak için dünyanın birçok bölgesinden on binlerce cihatçı militanın Suriye’ye akın etmesine ve cihatçı grupların rejime karşı savaşta öne çıkmasına yol açtı. Bu grupların başında da Bağdadi’nin başını çektiği IŞİD ve Colani’nin başını çektiği el Nusra yer alıyordu, ki bu iki örgüt aslında aynı örgütteki anlaşmazlık ve ayrışmadan ortaya çıkmıştı.

Ele geçirdiği bölgelerde “İslam emirliği” kurmaya yönelen IŞİD, Suriye’nin yanı sıra o dönem merkezi hükümet ve Sünni güçler arasındaki mezhepsel gerilimin etkisiyle Irak’ta da ciddi bir güç kazandı ve bunun sonucunda Irak’ın en önemli enerji merkezlerinden biri olan Musul’u ele geçirdi.

2014’e gelindiğinde Suriye müdahalesi üzerinden İran’ı kuşatma; Rusya ve Çin’in bölgede etkin olma girişimlerine set çekme hedefi gerçekleşmediği gibi İran da Akdeniz’den Kızıldeniz’e müdahalesini, güç ve etkisini bölge genelinde artırdı. Dahası IŞİD’in Musul’u işgal etmesi, enerji güvenliği bakımından tehditleri büyütüyordu. Bu siyasi tablo karşısında dönemin ABD Başkanı Obama, eylül 2014’te çok yönlü/hedefli bir plan olarak ‘IŞİD ile mücadele stratejisi’ni açıkladı ve bu amaçla ABD öncülüğünde Batılı emperyalistler ve bölge gericiliklerinin dahil olduğu bir uluslararası koalisyon oluşturuldu.

Bu stratejinin ana hedefi S. Arabistan, Mısır, BAE, Ürdün gibi Sünni Arap rejimleri, ABD’nin politik hedefleri doğrultusunda birleştirerek İran’ın gücünün sınırlanması ve ABD hegemonyasının yeniden tesis edilmesiydi. Bu bağlamda IŞİD’e karşı operasyonlar üzerinden Irak’taki gerilimin azaltılması ve bölünme tehdidinin ortadan kaldırılması da amaçlanıyordu. Öte yandan Kobanê’de IŞİD kuşatmasına direnen Kürtlerin desteklenmesi, ABD’nin Suriye sahasında Rusya ve İran karşısında pozisyon alabilmesine olanak sağlıyordu.

Özetle bu koalisyon, ABD emperyalizminin bölgedeki hegemonyasının yeniden tesis edilmesinin aracı olarak işlev gördü ve görmeye de devam ediyor. Dolayısıyla Suriye’deki rejim değişikliği ve devamında geçici HTŞ yönetiminin bu koalisyona dahil edilmesi de bu yönde atılmış önemli bir adım oldu.

ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Suriye’nin koalisyona katılmasını “İlişkilerde tarihi bir dönüşüm ve dönüm noktası” olarak tanımlıyor. Bu adımın Suriye ve bölgenin geleceği bakımından ortaya çıkarması muhtemel sonuçlarını başlıklar halinde özetlemek gerekirse şunlar söylenebilir:

Birinci olarak; Suriye’nin koalisyona katılması, ABD emperyalizminin Suriye’nin ihtiyaç duyduğu bölgelerinde askeri olarak üstlenmesi; geçici ya da kalıcı üsler kurmasının önünü açıyor. Zaten Suriye’nin koalisyona katılması daha resmen açıklanmadan ABD’nin Suriye’de yeni askeri üsler kuracağı ve ayrıca Uluslararası Koalisyona bağlı bir heyetin Şam yakınlarındaki Dumayr Askeri Havaalanı ve Kalamun Dağlarının yakınındaki Es Sin Askeri Havaalanında “incelemelerde” bulunduğu haberleri geldi.

İkinci olarak; ABD’nin bu bölgelerde askeri bir güç olarak konuşlanması ya da hareket serbestisine sahip olması üzerinden İsrail’in “güvenlik” kaygılarının giderilmesi ve geçici HTŞ yönetimi ile İsrail arasında uzlaşma ve iş birliğinin sağlanması hedefleniyor. Bu hedefler gerçekleşebildiği oranda Suriye’nin Abraham/İbrahim Anlaşmalarına katılmasının önündeki engeller de ortadan kaldırılmış oluyor.

Suriye’deki HTŞ yönetiminin koalisyona katılmasıyla ilgili en kritik nokta ise, zaten koalisyon içinde yer alan SDG’nin bu sürece nasıl dahil olacağıdır. Geçtiğimiz ay Şam’da Colani ve SDG Komutanı Mazlum Abdi’nin ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Barrack ve CENTCOM komutanıyla birlikte yaptıkları görüşmede, SDG’nin Suriye ordusuna üç tümen halinde katılması konusunda anlaşmaya varıldığı açıklanmıştı. Hatta bu görüşmeden sonra SDG’nin, Suriye ordusuna entegrasyon konusunda 70 kişilik komutan listesini koalisyon güçlerine verdiği iddia edilmişti. Ancak geçtiğimiz günlerde SDG’nin önemli isimlerinden Sipan Hemo, Amberin Zaman’a verdiği röportajında sözlü anlaşmalara rağmen entegrasyon konusunda hiçbir somut adım atılmadığını ve HTŞ ile çatışma riskinin ortadan kalkmadığını söyledi.

ABD emperyalizmi HTŞ yönetiminin Koalisyona katılmasını ayrıca SDG’nin Suriye ordusuna kendi kontrolünde entegre edilmesinin bir aracı haline getirmek istiyor. Ancak SDG’nin özerklik ve bütün kesimleri kapsayacak demokratik bir yönetimin oluşturulması talebi, HTŞ yönetimi ve Türkiye’deki Erdoğan iktidarını rahatsız ediyor. Trump’ın Colani ile görüştüğü saatlerde ABD Dışişleri Bakanı Rubio ve Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani ile ortak görüşme yapan Dışişleri Bakanı Fidan’ın, bu görüşmede “Suriye’nin parçalanma ihtimali”nden söz etmesi, Erdoğan iktidarının SDG ile ilgili rahatsızlık ve endişelerini ortaya koyuyor.

ABD’deki pazarlıklarında Fidan’ın, HTŞ yönetiminin ABD planlarına entegre edilmesi ve bu temelde koalisyonda daha ileriden roller üstlenmesi karşılığında SDG’nin gücünün ve Kürtlerin özerklik talebinin baskılanmasını istediğine şüphe yok. Çünkü SDG konusu, aynı zamanda Kürt sorunundaki sürecin gidişatı (Saray rejiminin iç ve dış politikadaki hedefleri) bakımından da kritik bir önem taşıyor.

Son olarak ABD emperyalizmi, Suriye’deki geçici yönetimi koalisyona ve SDG’yi de Suriye ordusuna entegre edebildiği oranda Türkiye ve İsrail arasındaki gerilim ve anlaşmazlıkların da giderilebileceği hesabını yapıyor. Çünkü bu hesap tutarsa bu iki önemli bölgesel gücün ABD ekseninde daha ileriden iş birliği yapmasının önündeki en önemli engel de ortadan kaldırılmış oluyor.

Ancak ABD emperyalizminin ve Erdoğan rejiminin yaptığı hesaplar, geçtiğimiz dönemlerde Alevilere ve Dürzilere yönelik katliamlar düzenleyen Colani ve geçici HTŞ yönetiminin Suriye halklarının büyük bir bölümü tarafından meşru görülmediği ve dolayısıyla bu hesapları bozacak mücadele dinamiklerinin halen ayakta olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

evrensel

Bu Haberi Paylaş
Yorum Bırakın