İLK sözü baştan yazıyorum:
-ABD, Körfez Savaşı sırasında Irak’ın kuzeyinde İran’a karşı oluşturduğu “Barzani Modeli”nin benzerini şimdi Suriye’nin kuzeyinde mi hazırlıyor?
Aslında sorumun cevabı da belli değil mi?
Tek tek anlatayım…
Bugüne kadar biz onların yüzüne bakarken ne diyoruz?
Onlar bizim yüzümüze bakarken ne diyor?
Irak’tan Suriye’ye doğru hazırlanan koridoru kastediyorum.
Biz Suriye’nin kuzeyindeki YPG/SDG organizasyonu için “PKK versiyonu terörist oluşum” diyoruz.
Onlar, “DEAŞ’a ve İran’a karşı savaşan müttefiklerimiz” diyor.
O koridoru onlar, İran’ın Lübnan ve çevreye silah geçişini engellemek için istiyorlar.
Yani ağırlıklı olarak İran’a karşı. İsrail talebi de bu.
Yani içlerinden diyorlar ki,
“Türkiye geçmişte Barzani ve Peşmerge’ye de tepki gösteriyordu. Ama tanıdılar. Aynısı Suriye’nin kuzeyinde Şam’a entegre olmuş SDG için neden olmasın?”
Dahası bu düşünceyi CIA’in eski direktörü David Petraeus, Suriye Cumhurbaşkanı Şara ile yaptığı görüşmeden sonra açık açık söylüyor…
Örnekleri var.
Sırasıyla gidersem:
1-CIA eski direktörü David Petraeus, geçtiğimiz günlerde Suriye Cumhurbaşkanı Şara ile yaptığı görüşmeyi “gerçeküstü bir an” olarak tanımlıyor.
Neden “gerçeküstü”?
Direktör şöyle açıklıyor:
“Benim için oldukça gerçeküstü bir andı; çünkü açık konuşmak gerekirse biz geçmişte karşı cephelerdeydik. Yıllar sonra, El Kaide’nin Irak kolunda hücre lideri olduğu gerekçesiyle beş yıl ABD’nin elinde tutuklu kaldıktan sonra, karşımda yeni Suriye’nin Başkanı olarak oturuyordu.”
Böylesi ancak “casus filmlerinde olur” dedirtecek cinsten bir örnektir bu.
Düşünsenize;
-CIA direktörü, acaba Şara’yı El Kaide hücre lideri olarak kaç kez takibe aldı. Kaç kez suikast girişimi geliştirdi?
-ABD’nin elinde tutukluyken Şara ile neler konuştu? Nasıl bir sorgu oldu? Şara’yı nasıl bıraktılar?
El Kaide hücre lideri, şimdi karşısında BM Genel Kurul’da konuşan bir devlet başkanı…
Bu soruların cevaplarını bir kenara bırakmadan biz yine Irak ve Suriye’nin kuzeyindeki oyunlara dönelim.
CIA eski direktörü, New York’taki BM toplantısında Şara ile görüşmüştü.
İki taraf için de çok ilginç bir andı bu elbette.
“Ölümcül düşman” kategorisinden “müttefik” noktasına gelen bir ilişki.
David Petraeus eski direktör ama bölgeden kopmuş değil.
Nitekim Irak ve Suriye’nin kuzeyinde bir gezi yapıyor. Erbil’e gidiyor. Görüşmeler yapıyor.
Bu noktada önemli bir tespiti de var.
İRAN FAKTÖRÜ
Diyor ki;
“Suriye artık İran rejiminin müttefiki değildir. Hizbullah’ın silah sistemlerini Suriye üzerinden İran’ın yenilemesine artık izin vermiyor.”
Şara’nın Suriye yönetimini İran etkisinden kopartması, ABD’nin yeni Suriye Başkanı’na verdiği desteğin açık göstergesidir.
Ya da bu durum Şara’nın seçilme nedenidir.
Bu noktada Suriye ve Irak’ın kuzeyinde Kürtlerle yeni ilişki formatı gündeme geliyor.
CIA Direktörü’nün şu sözlerine dikkat:
“Yirmi yıldan fazla süredir peşmerge ile çalışıyorum. 2003’te, Irak’ın kuzeyinde ülkeyi Saddam Hüseyin’in kanlı rejiminden kurtarma operasyonunda önemli rol oynadılar. Biz sadece onlarla ortaklık yapmadık; onları daha yetkin bir güce dönüştürmeye ve Irak ordusuna entegre etmeye çalıştık.”
SURİYE’DE AYNI MODEL Mİ
CIA eski direktörünün bu sözleri ister istemez Suriye’nin kuzeyindeki YPG/SDG oluşumunu akla getiriyor.
İşte yazının başlığındaki soru da böyle ortaya çıkıyor.
Nitekim tam o noktada CIA eski direktörünün Suriye Cumhurbaşkanı Şara için söylediği şu sözleri hatırlatmak gerekiyor:
“Ilımlı, demokratik bir lider olma yönünde olumlu sinyaller veriyor. Doğru şeyleri söylüyor. Akıllı, karizmatik, sakin ve düşünceli biri. Ancak vizyonu gerçeğe dönüştürebilecek mi, bunu zaman gösterecek. Onun başarısı, aslında bizim de başarımız olacak.”
İşte bu söz önemlidir: “Onun başarısı aslında bizim başarımız olacak.”
Daha ne desin anlamamız için…
Öyle ya da böyle…
Türkiye’de başlayan “barış süreci”nin “terörsüz bölge”ye evrilmesi ve Şara’nın bu politikası bölgedeki İran etkisinin kırılması anlamına geldiği kadar, bölgenin istikrarı açısından da değerlidir.
Türkiye bu istikrarın belirleyici gücü olacaktır.
Yeter ki,
Yeni oyunlar, “gizli ajandalar” devreye girmesin
Fatih Çekirge/hürriyet

 
			 
                                
                              
		 
		 
		 
		 
		 
		 
		 
		 
		 
		