Tek Kutuplu Dünya mı, Çok Kutuplu Dünya mı?

Bugün insanlık, tarihin en büyük kırılma noktalarından birini yaşamaktadır. Bir yanda tek merkezden dünyayı yönetmeye çalışan, çıkar ve menfaat uğruna insanlığı köleleştiren tek kutuplu düzen… Diğer yanda ise yüzyıllardır sömürülen, geri bırakılan ama artık kendi kaderini eline almak için ayağa kalkan, yeraltı zenginlikleriyle yoksul bırakılmış halkların özgürlük mücadelesi…

Tek kutuplu dünyayı savunan güçler, yani Batı’nın küresel elitleri (ABD, AB, Birleşik Krallık), sözde demokrasiyi, özgürlüğü, eşitliği ve insan haklarını savunduklarını iddia etmektedirler. Oysa pratikte, içi boşalmış sözlerin arkasına gizlenmiş faşizan, diktatöryal ve sömürgeci bir yüz vardır. Onlar güç kaybettikçe, maskeleri bir bir düşmekte; asırlardır süslenmiş terimlerine arkasına sakladıkları vahşi çehreleri insanlığın gözleri önünde açığa çıkmaktadır.

Bu maskeyi yırtıp atan en büyük gerçek, Filistin halkının toprağına, onuruna ve varlığına sahip çıkmak için tek başına siyonist terör yapısı İsrail’e verdiği destansı mücadele olmuştur. Çocukların, kadınların, yaşlıların açlığa mahkûm edildiği; bebeklerin şehadetle sınandığı bu direniş, sadece bir halkın mücadelesi değil, insanlığın ahlaki imtihanıdır. Hizbullah başta olmak üzere İran ve Yemen’in direniş ekseni, Filistin halkının kutlu davasının arkasındaki en büyük güç olmuş, Filistin davasını ilahi bir emanet gibi taşımıştır.

Batinin ve uşaklarının iki yüzlü tavrı, Filistin’deki zulme seyirci kalmakla yetinmeyip terörist yapı Siyonist İsrail’e maddi & manevi destek vermiş. Buna karşın, Ukrayna’da Rusya’ya karşı kurdukları NATO tuzağında Rusya’nın kendi sınır müdafaasını bir vahşet olarak görüp kendi ülkelerinin ekonomisini çökertme pahasına hegomonist Amerika projesine sahip çıkmışlardır.

Bu mücadele, tarihe Batı hegemonyasının çöküşünün başlangıcı ve Siyonist yapının hayallerinin paramparça oluşu olarak yazılacaktır.

Ümmet Nerede?

Ne acıdır ki İslam ümmeti, sayıca çokluğuna ve sahip olduğu zenginliklere rağmen bu imtihanın en büyük kaybedeni olmuştur. Yöneticilerin iktidar hırsı, halkların mezhepçi ve ırkçı taassubu, mal ve mülk sevgisi, ümmeti hakikatten uzaklaştırmış; Filistin halkının en büyük ihaneti yine kardeş bildiklerinden görmesine yol açmıştır.

Türkiye, Azerbaycan, Katar ve BAE gibi ülkeler, sergiledikleri ikiyüzlü tavırlarla Filistin’deki zulmün gerçekleşmesine ortak olmuşlardır. Sözde kınamalar, ya da biz perde arkasından “gizli destek” veriyoruz açıklamaları gerçeği yansıtmamaktadır. Halklar yürekten direnişin yanında olsa da yöneticiler, makam sevgisi, çıkar hesapları ve Siyonist yapının şantajlarıyla satın alınmışlardır.

Arap ülkeleri tahtlarını korumak uğruna susmuş & hegemonya güçlere maddi ve lojistik destek olmuş, Arap olmayan Müslüman ülkeler ise küresel projelerin bir parçası haline gelmiştir. İslam’ın özünü boşaltarak halklarını dünya malına köleleştirmiş, İslam adıyla terör örgütlerini destekleyerek aslında Allah’a karşı savaş açmışlardır. Oysa tarih şahittir: zulme ortak olanlar, o ateşin eninde sonunda kendilerini de yakacağını bilmezler mi? Saddam, Mübarek, Bin Ali, Kaddafi… Hepsi önce kullanıldı, sonra da tarihin çöplüğüne atıldı. En basit taze örneği, Katar’ın terörist Siyonist yapının saldırasına muhatap olmuş paraya boğduğu Amerika ise onu korumamış, hata tam aksine gözlerini saldırı esnasında kapatmıştır.

Ümmetin en büyük yarası, birlik yani vahdet sağlayamamasıdır. Bu yara, tarihin derinliklerinden bugüne taşınmış, bizi bölüp parçalamıştır. Bugün ümmet, ne küresel güçlere dahil olabilir, ne de çok kutuplu dünyanın bir parçası olabilir. Çünkü dünya hırsı, makam sevdası ve mal sevgisi, Müslümanların kimliğini derin bir krize sürüklemiştir. Dillerinde Allah, amellerinde ise şeytan vardır, kısaca iktidarlar çıkarları için bir bukalemun gibi renk değiştirmektedirler. Tek hedefleri iktidar olmak ve iktidarda kalmaktır.

Oysa ümmetin tek bir görevi vardır: Tevhid inancını yaşamak ve yaşatmak. Ne var ki bu hakikat laftan öte hiç gitmemiş aksine “anlaşmamak için anlaşma yapılmış” bir tavırla her geçen gün vahdetten ve Tevhiden uzaklaşılmış ve Müslüman yönetimler & kitleler düşmanlarının ekmeğine ballı yağ sürmüştür.

Onlar, yaptıkları hâinlik ve işledikleri günahları insanlardan gizlemeye çalışırlar da, hayâ edip Allahtan gizlemezler. Halbuki onlar, gece karanlığında gizli gizli Allah’ın razı olmayacağı ihanet planları yaparken Allah onların yanı başındaydı. Zaten Allah, onların yaptıkları her şeyi ilmiyle kuşatmış durumdadır.” (Nisâ, 108)

Mustafa Kemal TASPINAR

13 Eylül 2025

Bu Haberi Paylaş
Yorum Bırakın