Bu analizin yazarı Ron Ben-Yishai: ‘Feci bir olayla başlayan
Demir Kılıçlar Operasyonu İsrail açısından İsrail-Filistin çatışmasının kilit
noktasıydı’ ifadelerini kullandı.
Tesnim’in haberine göre bu analizinde devamında şu ifadeler
yer aldı: ‘İsrail güvenlik kurumlarının, Hamas'ın 7 Ekim operasyonunun aslında
Hizbullah, Hamas ve İran'ın İsrail'e yönelik koordineli saldırılarının ilk
aşaması olduğu yönündeki endişeleri ilk birkaç günde giderildi. Endişelerdeki
bu azalmanın ana işaretlerinden biri, kuzeyde konuşlanmış birliklere yönelik
uyarı çağrılarının durdurulmasıydı. Bu çağrılar İran ve Hizbullah'ın İsrail'de
yaratılan koşulları kullanarak kuzey sınırlarından harekete geçmesini
engellemek amacıyla yapılmıştı.
İsrail açısından savaşın asıl amacı buydu. Yani Hamas'ın hem
askeri hem de idari açıdan devrilmesi ve yok edilmesi, hayatta olsun ya da
olmasın rehinelerin serbest bırakılması için bu savaş başladı.
O dönemde kuzeyde Hizbullah'ın, güneyde ise Husilerin
yaktığı yangınlar, savaşta Hamas'a yardım etmeyi amaçlayan ikincil olaylar
olarak görülüyordu ve İsrail ordu kuvvetlerini üç cepheye (Yahudiye -Samarya -
Batı Şeria dahil) bölmek zorunda kalmıştı
İsrail'deki stratejik bakış açısı, Hamas'ın öncelikle
Gazze'de askeri ve yönetimsel açıdan yenilgiye uğratılması gerektiği ardından
Hizbullah'ın caydırılması çalışmalarının da başlatılması yönündeydi. Böylece bu
durumda bu parti anlaşmayı kabul edip uzlaşmaya ve Rıdvan güçlerini ve
zırhsavar füzelerini sınır çevresindeki bölgeden Litani nehrinin kuzeyine
ortalama olarak bunun yaklaşık 10 km üzerinde kaydırmaya hazır olacaktı.
Ancak son aylarda, özellikle de İran'ın geçen Nisan ayındaki
saldırılarından sonra tüm bu denklemler değişti ve savaş, İsrail-Filistin
olayından, kapsamlı bir bölgesel savaşa dönüştü. Öyle ki sonuçları İsrail ve
vatandaşları için güvenlik açısından stratejik ve hatta hayati sonuçlar
doğuracak bir savaş.
Ayrıca son aylarda Hizbullah, İsrail'in derhal ortadan kaldırması
gereken ana tehdit haline geldi. Bunun nedeni sadece Hizbullah'ın kuzey
Celile'yi boşaltmaya ve bu bölgeye yıkım ve yangınlar yaymaya çalışması değil,
aynı zamanda 50 binden fazla İsrailliyi eylemleri sırasında rehin alması ve
ancak Nasrallah izin verdiğinde evlerine geri dönebilecek olmalarıdır.
Askeri açıdan da durum değişti: İsrail ordusunun Gazze
Şeridi'ni askeri işgali yoluyla Hamas'ın askeri kapasitesini aşma noktasına
yaklaştığı ve sivil yönetim kapasitesini önemli ölçüde yok ettiği ve Yahudiye
ve Samarya'da ise İsrail ordusunun saldırı operasyonlarıyla intifadanın
oluşmasını engellediği bir durumda; Kuzey sahnesinde İsrail ordusu şu anda
önemli bir stratejik hedefe ulaşamıyor ve kesinlikle Hizbullah'ı ateşi kabul
etmeye zorlayacak bir hedef olarak kullanılabilecek herhangi bir eylemde
bulunamıyor.
İsrail'in tahminlerinin aksine Gazze Şeridi'ndeki yıkım ve
virane görüntüleri bu Lübnanlı ve İranlı grubu caydırmadı. Bunun nedeni de
Hizbullah'ın kendisine vurulan her darbeye karşılık olarak saldırılarının
hacmini ve kapsamını artırmasıdır.’
Raporun başka bir bölümünde de şu ifadelere yer veriliyor:
‘Hizbullah'ın son aylarda kuzeyde yarattığı koşullar, güvenlik önceliklerinde
ve savaş hedeflerinde köklü değişiklikler yapılmasını gerektiriyor. Hizbullah'ı
sınırlardan 10 kilometre, hatta biraz daha fazla uzaklaştırmak, Hizbullah'ın
caydırılmaması durumunda Lübnan'ın güneyinden kaynaklanan stratejik
tehlikelerin durumunda herhangi bir değişikliğe neden olmayacaktır.
Kuzey sınırlarına ağaçlardan bir duvar örsek bile, bu yine
de gerçek bir topyekün savaş tehlikesinin oluşmasını engelleyemez.’
Bu yazara göre söz konusu duruma ilişkin her türlü
diplomatik düzenleme, kanser hastasına asetaminofen reçetesi yazmaya benziyor.
Ben-Yishai bu analizinde şuna inandığını belirtiyor:
Gazze'de hedefe ulaşmak yeterli değil, çok cepheli bir savaşta, İsrail'in şu
anda angaje olduğu savaşta stratejik bir zafer aramalıyız. Ancak İsrail'in tek
başına böyle bir zaferi elde etme olanağı yok ve ABD'den, Batılı
müttefiklerinden ve bölge ülkelerinden yardım alması gerekiyor.