İmam Hamanei, bu
görüşmede bölgedeki son gelişmeleri değerlendirdi.
İmam Hamanei'nin
konuşmasının önemli başlıkları şöyle:
-Suriye'de yaşananların
Amerika ve Siyonistlerin ortak planının ürünü olduğu konusunda şüphe
olmamalıdır. Evet, Suriye'nin komşu hükümeti bu alanda bariz bir rol oynuyor ve
oynadı ve oynamaya da devam ediyor. Bunu herkes görebilir ama asıl faktör, asıl
komplocu ve ana kontrol odası ABD ve Siyonist Rejimdir. Bu konuda birçok kanıt
mevcut ve bu deliller şüpheye yer bırakmıyor.
-Direniş ve direniş
cephesi şudur: Siz ne kadar baskı yaparsanız o, o kadar güçlenir, siz cinayet
işledikçe direniş cephesinin motivasyonu artar. Siz direnişle savaştıkça,
direniş cephesi bir o kadar yaygınlaşacaktır ve Allah’ın izniyle direniş,
eskisinden daha çok tüm bölgeyi kapsayacaktır.
-Direnişin ne demek
olduğunu bilmeyen o cahil analist, direnişin zayıflamasıyla İran’ın da
zayıflayacağını zannediyor ama Allah’ın izniyle İran güçlüdür ve daha da güçlü
olacaktır.
- Elbette bahsettiğim bu saldırganların her birinin
bir amacı var. Hedefleri farklı, bazıları Suriye'nin kuzeyinden, güneyinden
toprak ele geçirmenin peşinde, Amerika bölgedeki varlığını güçlendirmenin
peşinde, hedefleri bunlar ve zaman gösterecek ve Allah’ın izniyle bu hedeflerin
hiçbirine ulaşamayacaklar. Suriye'nin
işgal altındaki bölgeleri, kararlı Suriyeli gençler tarafından özgürleştirilecek,
bunun olacağından şüpheniz olmasın.
- Amerika’nın bölgeden ayağı kesilecek ve Allah'ın yardımıyla
Amerika da direniş cephesi tarafından bölgeden kovulacaktır.
- Silahlı kuvvetlerin ve silahlı örgütlerin üst
düzey yetkilileri bana “Lübnan konusunda, Hizbullah konusunda sabrımız kalmadı,
izin verin gidelim” diye mektup yazıyorlar.
Şimdi bunu dayanamayan ve
kaçan bir orduyla karşılaştırın. Ne yazık ki Tağut rejimi döneminde ordumuz
böyleydi. İkinci Dünya Savaşı da dahil olmak üzere çeşitli savaşlarda
düşmanların, yabancıların saldırılarına karşı durmadılar. Düşman o gün Tahran'ı
almaya geldi. Direnemediler ve ayakta duramadılar. Ayağa kalkmadıklarında sonuç
budur. Direnmek gerekir.
- Biz bu zor durumda bile hazırdık. Buraya gelip
bana bugün Suriyelilerin ihtiyaç duyduğu tüm imkanları hazırladıklarını ve
gitmeye hazır olduklarını söylediler. Siyonist rejim ve ABD Suriye semalarını
kapattı, kara yollarını kapattı, imkân yoktu. Eğer o ülkede motivasyon aynı şekilde
kalsaydı ve düşman karşısında söz sahibi olabilseydiler, düşman ne hava
sahasını ne de kara yolunu kapatabilirdi. Onlara yardım edilebilirdi.
İran’ın IŞİD Zamanında
Suriye’deki Varlığının Nedeni
- ŞİD fitnesi olayına gelince, IŞİD güvensizlik
bombası demektir. IŞİD, Irak'ı istikrarsızlaştırmayı, Suriye'yi
istikrarsızlaştırmayı, bölgeyi istikrarsızlaştırmayı, ardından asıl noktaya ve
nihai hedefe yani İran İslam Cumhuriyeti'ne gelip İran İslam Cumhuriyeti'ni
istikrarsızlaştırmayı amaçlıyordu. Bu, asıl ve nihai amaçtı. IŞİD'in anlamı
budur.
- Biz oraya gittik, güçlerimiz iki sebepten dolayı
hem Irak'ta hem de Suriye'de bulunuyordu. Bunun bir nedeni kutsal mekanları korumaktı.
Çünkü onlar, maneviyattan, dinden, inançlardan bir o kadar uzak, kutsal mekanlara
düşmandılar, yıkmak istiyorlardı. Bunu Samerra'da da gördünüz ve Amerikalıların
yardımıyla Samerra'nın Kutsal Kubbesi'ni yıktılar, daha sonra Necef'te,
Kerbela'da, Kazımeyn'de, ve Şam'da da bunu yapmak istediler. IŞİD'in hedefi
buydu. Ehl-i Beyt'i seven onurlu bir mümin gencin asla böyle bir şeyin olmasına
izin vermeyeceği açıktır, sebeplerden biri de buydu.
- Bir diğer neden ise güvenlik meselesiydi.
Yetkililer, bu güvensizliğin burada durdurulmaması durumunda yayılacağını ve
güvensizliğin güzel ülkemizi ele geçireceğini kısa sürede anladı. IŞİD
fitnesinin yarattığı güvensizlik de sıradan bir şey değildi.
- İmam Ali (a.s) “Kendi evinde düşmanla çatışan bir
millet aşağılanır, onu evinize ulaştırmayın” buyurmuştur. Dolayısıyla
güçlerimiz gitti, önde gelen generallerimiz gitti, aziz şehidimiz Kasım Süleymani
ve arkadaşları gitti hem Irak'taki hem de Suriye'deki gençler gitti. Önce
Irak'ta, sonra Suriye'de kendi gençlerini örgütlediler, silahlandırdılar,
IŞİD'in karşısına çıktılar, IŞİD'in belini kırdılar ve kazanmayı başardılar.
Suriye ve Irak'taki askeri varlığımız, ordumuzu oraya o ülkenin ordusu yerine geçirmek
için götürdüğümüz anlamına gelmiyordu.
- Bizim güçlerimizin yapabileceği ve yaptığı danışmanlık
çalışmaydı. Danışmanlık yani ne demek? Önemli merkez ve ana üsler oluşturmak,
stratejiler ve taktikler belirlemek ve gerektiğinde savaş alanına girmek ama en
önemlisi o bölgenin gençliğini harekete geçirmek demektir, elbette gençlerimiz,
besiclerimiz de (gönüllü güçlerimiz) sabırsız, istekli ve ısrarcıydı, birçoğu
gitti.
-Şehit Süleymani
Suriye'de kendi gençlerinden oluşan birkaç bin kişilik bir grubu eğitti,
silahlandırdı, organize etti ve hazırladı.
- Tabi sonradan maalesef o ülkenin askeri
yetkililerinin bir kısmı hata yaptı, sorun çıkardı ve ne yazık ki kendi çıkarlarına
olan şeyden vazgeçtiler. IŞİD fitnesi bastırıldıktan sonra da güçlerin bir
kısmı geri döndü, bir kısmı da orada kaldı.
- Bu olaylarda da vardılar ama dediğim gibi asıl savaşın o
ülkenin ordusu tarafından yapılması gerekiyor. Başka yerden gelen Besic
kuvveti, o ülkenin ordusunun yanında savaşabilir. O ülkenin ordusu zayıflık
gösterirse bu besic bir şey yapamaz ve bu da oldu maalesef.
-Dayanma ve direniş ruhu
azaldığında bu olur. Bugün Allah bilir ne zamana kadar devam edecek olan ve
Suriye gençliğinin sahaya inip engelleyeceği Suriye'nin karşı karşıya olduğu bu
felaketler orada gösterilen bu zayıflıklardan kaynaklanmaktadır.
-Müstekbir unsurlar Suriye'deki
bu olaylardan sonra seviniyor, direnişten yana olan Suriye hükümetinin
düşmesiyle direniş cephesinin zayıfladığını düşünüyor.
- Bunlar çok yanlış. Direniş cephesinin bu
olaylardan dolayı zayıfladığını düşünenler direnişi ve direniş cephesini doğru
anlayamıyorlar. Direniş cephesinin ne anlama geldiğini hiç bilmiyorlar.
- Direniş cephesi, kırılan, çöken, yok olan bir cephe
değildir. Direniş bir inançtır, bir düşüncedir, kalple alınan kesin bir karardır,
direniş bir mekteptir, bir inanç okuludur. İnsanların inancı olan bir şey, baskıyla
zayıflamadığı gibi daha da güçlenir.
- Direniş cephesi kötülükleri görünce motivasyonu
güçleniyor ve direniş cephesinin kapsamı genişliyor.
-Direniş cephesi budur. Direnip
direnmeme konusunda şüpheye düşenler, düşmanın vahşi suçlarını gördüklerinde
şüphelerinden çıkacaklar, zalimlere karşı göğsünü siper etmeden insanın yoluna
devam edemeyeceğini, ayakta durması gerektiğini, direnmesi gerektiğini,
direnişin bu olduğunu anlayacaklardır.
-Lübnan Hizbullah
Hareketine baktığınızda görüyorsunuz, Hizbullah'ın başına gelen felaket bir
şaka mıydı? Hizbullah Seyyid Hasan Nasrallah gibi birini kaybetti, bu küçük bir
şey miydi? Hizbullah'ın saldırıları, Hizbullah'ın gücü, Hizbullah'ın güçlü
yumruğu eskisine göre daha da arttı. Düşman da bunu anladı ve kabul etti.
- Onlar artık darbe vurduklarına göre Lübnan
topraklarına girebileceklerini, Hizbullah'ı belirli bir yere, örneğin Litani
Nehri'ne ilerleyene kadar geri püskürtebileceklerini sandılar ama gelemediler,
Hizbullah direndi ve tüm gücüyle öyle şeyler yaptılar ki onlar gelip ateşkes
istediler. Direniş budur.
-Burada bir soru ortaya
çıkıyor. Suriye meselesine dair yaptığımız bu açıklamayla birlikte, acaba bu
yıllar süresince biz Suriye’de var mıydık yok muyduk? Evet, vardık, bunu herkes
biliyor. Türbe şehitleri, türbeyi savunan şehitler bizim de orada olduğumuzu
gösteriyor.
- Biz Suriye hükümetine yardım ettik ama biz Suriye
hükümetine yardım etmeden önce Suriye hükümeti bize kritik bir anda hayati bir
yardımda bulundu. Bunu çoğu bilmez.
- Kutsal Savunma döneminde herkes Saddam için bir
şeyler yaparken ve bize karşı çalışırken, Suriye hükümeti geldi ve bizim
lehimize ve Saddam'a karşı büyük ve kararlı bir hamle yaptı. Bu hamle, parası
Saddam’ın cebine giren, Akdeniz'e oradan da Avrupa'ya petrol götüren petrol
boru hattını kesmekti. Dünyada bir kargaşa vardı. Bu petrolün akmasına ve
paranın Saddam’ın cebine girmesine izin vermedi.
Suriye hükümetinin
kendisi de bu petrol geçişinden para kazanarak yararlanıyordu ve bu paradan da vazgeçti.
Tabii bizden bunun karşılığını aldı. Yani İran İslam Cumhuriyeti bu hizmeti
karşılıksız bırakmadı. Önce onlar yardım etti.
- Suriye'deki olay yetkililerimiz ve her birimiz için
bir derstir. Ders çıkarılmalıdır. Bu konunun derslerinden biri de ihmaldir,
düşmanı ihmal etmek, ondan gafil olmaktır. Evet bu olayda düşman hızlı hareket
etti ama bu düşmanın hızlı hareket edeceğini ve harekete geçeceğini olaydan
önce bilmeleri gerekirdi.
- Biz de onlara yardım etmiştik. İstihbarat
teşkilatımız birkaç ay önce Suriye yetkililerine endişe verici raporlar
göndermişti, bu üst düzey yetkililere ulaştı mı bilmiyorum, ortada kayboldu.
Ancak istihbarat yetkililerimiz onlara Eylül, Ekim ve Kasım aylarında arka
arkaya rapor verdiklerini söylemişti.
-Düşmandan gafil olmamak
gerekir. Düşmanı küçümsememeli, düşmanın gülüşüne de güvenmemeli, bazen düşman
insanlarla hoş bir ses tonuyla konuşur, gülümseyerek konuşur ama arkasında hançer
saklar ve fırsat bekler.
- Direniş cephesi zaferlerle gururlanmamalı,
yenilgilerle de hayal kırıklığına uğramamalıdır. Zaferler ve yenilgiler vardır,
insanların kişisel hayatı da böyledir. İçinde başarı ve başarısızlık vardır.
Grupların hayatı da aynıdır, başarı da başarısızlık da vardır.
- Bir gün bir hareket işin başına geçer bir gün aynı
hareket düşer, hükümetler ve ülkeler de böyledir. Hayatta inişler ve çıkışlar
vardır, inişlerden çıkışlardan kaçınılamaz, zirvedeyken gururlanmamak gerekir.
Çünkü gurur cehaleti doğurur. Kendini beğenmişlik insana, bir yerde
düştüğümüzde ve başarısız olduğumuzda bunalıma girmememiz, hayal kırıklığına
uğramamamız ve kalbimizin kırılmaması gerektiğini unutturur.
-İran İslam Cumhuriyeti bu kırk yılda çok büyük ve zor olaylarla karşılaştı. Gençler o günleri görmediler. Halk Tahran'da evlerinde otururken Saddam'ın Sovyetlere ait MiG-25 savaş uçağı üstümüzden geçiyordu. Durum çok korkutucuydu ve hiçbir şey yapamadık. Savunma yoktu, tesisler yoktu, bunlarla karşı karşıyaydık.