Velid Fares şu ifadelerde bulundu: ‘İlk günden bugüne kadar
İran rejimini, 1979'daki Humeyni devrimini, İran'ın Esad ile ittifakını,
1980'lerdeki rehine krizini, İran'ın İsrail ile vekâlet savaşını, İran’ın
nükleer projesinin genişlemesini ve son on yılda militanlar tarafından dört
Arap ülkesinin kontrolünü inceledikten sonra şu anda benim vardığım sonuç, Tahran
yöneticilerinin en azından şimdiye kadar kazanmış olduğudur.
İran İslam Cumhuriyeti’nin yolculuğunu basit bir dille şöyle
özetleyebiliriz: ‘Tahran, Amerika Birleşik Devletleri, İsrail ve birçok Batılı
ülke ile sürekli bir çatışma hattını sürdürdükten sonra Soğuk Savaş’tan,
1990'ların tek kutuplu sisteminden, 11 Eylül, Arap Baharı ve ABD'nin Irak ve
Afganistan'dan çekilmesi sonrasındaki dönemden sağ salim çıkabildi.
İran, içeride askeri ve istihbarat yeteneklerini
güçlendirdi, bölgedeki bölgesel gelişimini milisler aracılığıyla genişletti ve
nükleer anlaşmanın cazibesi sayesinde Batı'da önemli bir etki kazandı.’
Velid Fares, makalesinin devamında, “İran neden kazandı ve
bu süreç nasıl durdurulabilir? ve İran İslam Cumhuriyeti'nin zaferinin sebebi
nedir?” sorularını gündeme getirerek şu asılsız iddialarda bulundu: ‘İran İslam
Cumhuriyeti'nin ABD'ye karşı zafer kazanmasının nedeni, suikast, milisler,
ABD’nin politikaları, İran’ın nüfuzu ve batılı ülkelerin Nükleer Anlaşmaya
desteğidir.’
ABD’li bu analist, sunduğu ilk sebebinin açıklamasında
hiçbir belgeye değinmeden şu iddialarda bulundu: ‘İran İslam Cumhuriyeti, Lübnan'daki
ABD Deniz Piyadelerinden Irak'taki ABD birliklerine kadar yüzlerce Amerikalıyı
öldürdü. İran Devrim Muhafızlarının ismi, ABD’nin terör listesinden
çıkarılmamalıdır.
İran’ın tüm güvenlik teşkilatları terör listesinde
tutulmalıdır. İran ile müzakerelerin bir parçası olarak Devrim Muhafızları'nı
terör örgütleri listesinden çıkarmak stratejik bir hata olur. Bunu yapmak
mollalara zafer kazandıracaktır.’
Velid Fares, ikinci nedene ilişkin olarak, yine asılsız
söylemlere dayanarak ve Washington'un müdahaleci politikaları sonucunda Batı
Asya bölgesinde Amerikan karşıtlığının yayılması gibi etkenlere değinmeden şu
iddialarda bulundu: ‘İran Devrim
Muhafızları'na bağlı Kudüs Gücü, Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen'in kontrolünü
ele geçirmek için güçlü militan gruplar oluşturmaya başladı.’
ABD’li bu analist, üçüncü nedenin açıklamasında, ABD'nin
İran'a yönelik politikası konusuna değindi ve Washington'un 11 Eylül'den bu
yana Tahran'a yönelik politikasını birkaç kez değiştirdiğini ve Tahran'ın bu
politika dalgalanmalarından tam olarak yararlandığını yazdı ve şu ifadelerde
bulundu: ‘George Bush yönetimi İran'dan şer eksenlerinden biri olarak
bahsederken, Barack Obama yönetimi farklı bir yol izleyerek İran İslam
Cumhuriyeti ile etkileşime girdi. Donald Trump yönetimi 2016'da bu politikayı
bir kez daha değiştirdi ve ABD'yi Nükleer Anlaşmadan çıkardı, ancak dört yıl
sonra Biden yönetimi rotasını tekrar İran'a çevirdi.’
Velid Fares, İran’ın nüfuzunun nedeni hakkında ise şunları
yazdı: ‘İran'ı 2009’dan bu yana güçlendirmenin (ki bu 2015 yılında zirveye
ulaşmıştır) belki de en ciddi sonuçlarından biri, İran'ın sadece bölgede değil,
Avrupa ve ABD'de de nüfuz sahibi olabilmesiydi.
Nükleer Anlaşmanın mali cazibesi, İran'ın sadece Arap
dünyasına değil, Batı ülkelerine de sızmasını sağlamıştır.’
Trump’ın eski danışmanı Velid Fares, makalesinin son
bölümünde Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’nın İran halkını terk ettiğini
iddia ederek şunları yazdı: ‘Batı politikası, gençlere, kadınlara ve etnik
azınlıklara yatırım yapmak yerine, hayalperest bir şekilde İran hükümetinin
davranışına odaklandı. Ne yazık ki, tam tersi oluyor. İslam Cumhuriyeti,
Nükleer Anlaşmayı kendisini güçlendirmek ve ABD çıkarlarını baltalamak için
kullanıyor.
İran şimdiye kadar kazandı ve ABD, İran yöneticilerini
destekleyen politikalara başka bir alternatif bulmadığı sürece kazanmaya devam
edecek.’