Yaklaşık 70-80 civarında Ehl-i Sünnet ulemasının katıldığı akşam yemeğinin ardından içlerinden biri ilmi bir mesele açmak isteyince Merhum Allame: “Daha önce bu konularda konuşmayacağımıza dair birbirimize söz vermiştik” dedi.
Bunun üzerine şöyle dediler: "Hiç olmazsa teberrük mahiyetinde bir hadis nakledin de istifade edelim." Allame dedi: “Bu teklifinizi bir şartla kabul ederim. Hepiniz hafız kimselersiniz; önce sağ baştan başlayarak bir bir birer tane hadis nakledim ve o hadisin doğru mu yanlış mı olduğunu onaylaya onaylaya sıra bir diğerimize ulaşsın ve en sonunda ben de bir hadis nakledeceğim ve onun muteber olup olmadığını hepinize soracağım.”
Sofra etrafında bulunan ulema bu teklifi kabul eder ve bu düzen Allame Emini'ye kadar devam eder. Sıra Merhum Emini'ye gelince Allame şöyle der: "Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Kim zamanının imamını tanımadan ölürse Cahiliye ölümüyle ölmüştür. Hatta bu ölüm küfür ve nifak üzerinedir."
Daha sonra orada bulunanlara hadisin doğruluğunu sordu. Hepsi de bu hadisin son derece muteber ve sağlam bir hadis olduğunu itiraf ettiler.
Bunun üzerine Allame Emini: “Şimdi sizlere bir sorum var" diyerek şunu sordu: "Allah Resulü'nün kızı Fatıma’nın imamı kimdi?”
Bu soru karşısında neredeyse 15-20 dakika hiç kimseden ses çıkmadı. Sonra da sessizce teker teker meclisi terk ettiler. Çünkü “Fatıma, kendi zamanının imamını tanımadan öldü” diyemezlerdi. Bu –haşa – Fatıma’nın küfür üzere öldüğü anlamına gelirdi ki böyle bir şeyi hiç kimsenin kabul etmesi mümkün değildi.
Eğer “Fatıma’nın imamı Ebubekir’di” deselerdi bu da Sahih-i Buhari’de de zikredilmiş olan rivayetle açık şekilde çelişmekteydi. Çünkü o rivayete göre Fatıma vefat ettiğinde Ebubekir ve Ömer’e kızgındı. Dolayısıyla tek bir seçenek kalıyordu ve o da şuydu: "Fatıma’nın imamı, Ali idi…
Ehl-i Sünnet uleması bu gerçeğin karşısında hiçbir cevap veremediler…
ehlader