Cevap;
Sorunun cevabını anlaşılması için "Dall" (delalet) kelimesinin Arapça hangi manalara geldiğini bilmemiz gerekir." Dall" kelimesi Arapça'da yaygın olarak üç ayrı manada kullanılır.
1- Hidayetten yoksun olma,
2- Kaybolma,
3- Meçhul ve tanınmaz durumda bulunma.
Söz konusu ayette bu manaların hangisi kastedilirse edilsin, vereceğimiz izahat dikkate alındığında, hiçbir mananın Allah Resulü'nün masumiyetiyle çelişir bir durum oluşturmadığı anlaşılacaktır.
Şimdi bunları açıklamaya geçelim:
Birinci manada, hidayetten yoksun olma, iki türlü düşünülebilir:
a) Hidayet, rüşd ve kemalin zıddı olan, küfür, şirk ve fısk gibi sıfatları içinde bulundurma.
b) Hidayetin bazı merhalelerine ve bir takım kemal sıfatlarına sahip olmamakla birlikte, kafir, müşrik veya fasık da olmamak. Mükellef olmayan bir çocuğun durumu gibi.
Birinci durum Allah Resulü hakkında asla düşünülemez ve ayet-i kerimede de böyle bir anlam asla kastedilmemiştir. Ama ikinci durum açısından, Resulullah da diğer insanlar gibi asaleten ve bizzat ilk başta hidayet ve kemallerin en azından bir kısmından yoksundu. Bütün kemaller ve onlara ulaşma imkanlarını sağlayan, Allah-u Teala'dır. Bu açıdan bakıldığında Allah Resulü'nün ilk durumu, bu anlama dalalet ve hidayetten yoksunluk durumu idi.
Böyle düşünüldüğünde ise ayetin bu tür bir dalaleti ve o dalaletten hidayete erişmesini kastetmesinin, masumiyetle hiçbir çelişkisi yoktur. Yani ayette masumiyetle bağdaşmayan şirk, küfür ve günah değil, sadece ilk etapta bir takım amallerden ve bazı hidayet merhalelerinden yoksunluk söz konusudur.
Aynı mana bir başka ayette de beyan edilmiştir. şura suresinin 52. Ayetinde myuruyor ki:
"Böylece sana da biz kendi emrimizden bir ruh (Kur'an) vahyettik. Sen :itap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak biz onu bir nur kıldık; onunla kullarımızdan lilediklerimizi hidayete erdiririz..."
Yani ilk etapta Allah Resulü de bir takım imani hakikatlerden ve hidayet vesilerinden ki bunlardan biri olan kitabın (Kur'an'ın muhtevasından) haberdar değildi. Bütün bu nimetleri zaman aşamasında ilahi talim ve terbiyeyle sahiplenmiş oldu.
İkinci mana (kaybolma) da yine Allah Resulü hakkında söylenebilir. Zira tarih bitapları, Allah Resulü'nün çocukluğunda, bir ara kaybolduğunu ve Cebrail (a.s) vasıtasıyla ailesine ve velisi olan dedesi Abdülmuttalib'e kavuşturulduğunu nakletmektedirler. Bu manayı dikkate aldığımızda, ayetin meali şöyle olur:
"Seni yetim bulup da sığındırmadı mı? * Kaybolmuş olarak bulup da yolu sana göstermedi mi? (ailene kavuşturmadı mı?)
Bu mananın da masumiyetle bir çelişkisi olmadığı açıktır.
Üçüncü manaya gelince; (meçhul ve tanınmaz durumda olmak)
Bu manayı dikkate alarak söz konusu ayeti şöyle açıklayabiliriz;
"Ey Resul'üm, seni Rabbin insanlar arasında tanınmaz, bilinmez ve meçhul birisi olarak bulup da, insanları sana hidayet etmedi (yöneltmedi) mi? Resulullah çocukluğunda anne babasını kaybetmiş, kimsenin tanımadığı fakir ve yetim bir çocukken, İlahi inayetler sayesinde zaman geçtikçe insanların güven, ilgi ve sevgisini kazanıp gönüllerini birer birer fethetti ve ünü, şöhreti bütün aleme yayıldı. Bu anlama göre ayetin birinci kısmı, yani "dall" (mechullük-tanınmazlık), ikinci kısmı, yani "heda" (hidayet-yönelme) ise insanlarla ilgilidir. Bu tefsir Ehlibeyt imamlarının sekizincisi İmam Rıza'dan (a.s) nakledilmiştir. Böylece bu mananında masumiyetle bir alakasının olmadığı ortadadır.