Hz. İbrahim’in Babası Putperest Miydi?

Kur’ân’ın dört ayetinde Azer’den “eb” olarak söz edilmiştir. Ama bu ayetlerdeki işaret edeceğimiz bir takım deliller esasınca burada “eb” den maksadın baba olmadığı ve Hz. İbrahim’in amcasının kastedildiği ortaya çıkacaktır. Allah Resulü’nden (s.a.a) nakledilen rivayetler esasınca kendisinin Hz. Âdem’e dek tüm ataları muvahhittir.
GİRİŞ: 15.10.2021 06:40      GÜNCELLEME: 15.10.2021 06:40
Rasthaber -  Bu konuya iki bölümde açıklama yapacağız:

1. Hz. İbrahim’in babası ile ilgili bölüm.

2. Tüm peygamberler ile ilgili bölüm.

Birinci bölüm hakkında iki görüş vardır:

1. Ehli Sünnet’e mensup bir gurup Hz. İbrahim’in babasının putperest ve isminin de Azer olduğu görüşündedir.

2. Ehli Sünnet’e mensup diğer bir gurup ve tüm Şiiler, genelde hiçbir Peygamber’in ve özelde Hz. İbrahim’in baba, anne ve atalarının müşrik ve putperest olmadığına, onların tümünün Allah’a inandığına ve Hz. İbrahim’in babasının adının da Tareh olduğuna inanmaktadırlar.

Kur’ân’ın dört ayetinde Azer’den “eb” olarak söz edilmiştir. Ama bu ayetlerdeki işaret edeceğimiz bir takım deliller esasınca burada “eb” den maksadın baba olmadığı ve Hz. İbrahim’in amcasının kastedildiği ortaya çıkacaktır. Allah Resulü’nden (s.a.a) nakledilen rivayetler esasınca kendisinin Hz. Âdem’e dek tüm ataları muvahhittir. İslâm Peygamberi (s.a.a) bu hususta şöyle buyurmaktadır:

“Sürekli temiz zürriyetlerden temiz rahimlere intikal ettim.”

Peygamberlerin ataları hakkındaki ihtilafın kaynağı Kur’ân’da bu husustaki ayetler olabilir. Zira Kur’ân’da Azer adındaki bir şahıs için genelde (karine olmadan) baba anlamına gelen “eb” tabiri kullanılmıştır. Bu yüzden bu ayetleri inceleyerek bir açıklama getirmek gerekmektedir. Kur’ân’ın dört ayetinde Azer için “eb” tabiri kullanılmıştır:

“İbrahim’in, babası (amcası) için af dilemesi, sadece ona verdiği bir söz yüzündendi. Onun bir Allah düşmanı olduğu kendisine açıkça belli olunca, ondan uzaklaştı. Şüphesiz İbrahim, çok içli, yumuşak huylu bir kişiydi.”[1]
“Hani İbrahim, babası (amcası) Azer’e, Sen putları ilâh mı ediniyorsun, şüphesiz ben seni de, kavmini de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum, demişti.”[2]
“Hani İbrahim, babasına (amcasına) ve kavmine şöyle demişti: Şüphesiz ben sizin taptıklarınızdan uzağım.”[3]
“Yalnız İbrahim’in, babasına (amcasına), senin için mutlaka bağışlama dileyeceğim. Fakat Allah’tan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez sözü başka.”[4]
Birinci ayette Allah, Hz. İbrahim’in kendisinden uzak olduğunu ilan ettiği babasını kendi düşmanı olarak tanıtmaktadır. İkinci ayette Azer’i açık bir sapıklık içinde gördüğü Hz. İbrahim’den nakledilmektedir. Üçüncü ayette Hz. İbrahim ben sizin taptıklarınızdan uzağım diye buyurmaktadır. Dördüncü ayette ise Azer’e kendisi için istiğfar dileyeceğini belirtmektedir. Ancak bu konuyla ilgili birinci ayette Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“Onun bir Allah düşmanı olduğu kendisine açıkça belli olunca, ondan uzaklaştı.”

Eb’den Kastedilen Mana

Aşağıda beyan edeceğimiz bir takım deliller esasınca burada “eb” den maksadın baba olmadığı, bilakis Hz. İbrahim’in amcasının kastedilmiş olduğu aydınlanacaktır. Allah Resulü’nden (s.a.a) Şia ve Sünnî kanalıyla nakledilen rivayetler esasınca kendisinin Hz. Âdem’e dek tüm ataları muvahhittir.[5] Şia ve Sünnî haberciler Hz. Peygamber’in (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmektedir:

“Sürekli temiz zürriyetlerden temiz rahimlere intikal ettim.” [6] Diğer bir hadiste ise şöyle buyurmaktadır: “Allah sürekli beni temiz zürriyetlerden temiz rahimlere intikal ettirdi ve asla beni cahiliyet devrinin pislikleriyle kirletmedi.” [7]

Çok açık olduğu üzere İslâm Peygamberi (s.a.a) Hz. İsmail ve Hz. İbrahim’in neslinden olması hasebiyle, doğal olarak Hz. İbrahim’in babası Peygamber’imizin atası sayılmaktadır ve belirtilen hadis uyarınca müşrik olması mümkün değildir. Bu yüzden bu ayet-i şerifte “eb” in manası “baba” olamaz. Arapların genelde kullandığı (amca, eşin babası gibi) başka bir anlamda yorumlanmalıdır.

Yüce Allah Kur’ân’da İsmail’i Hz. Yakub’un amcası olmasına rağmen onun babası olarak tanıtmaktadır.

“Yoksa siz Yakub’un, ölüm döşeğinde iken çocuklarına, Benden sonra kime ibadet edeceksiniz, dediği, onların da, Senin ilâhına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilâhı olan tek bir ilâha ibadet edeceğiz; bizler O’na boyun eğmiş Müslümanlarız, dedikleri zaman orada hazır mı bulunuyordunuz?”[8]
Bu ayette “eb-baba” kelimesi ata, amca ve gerçek baba için kullanılmıştır. Bu yüzden eğer Kur’ân’da kendisi için “eb” tabiri kullanılan Azer’in Hz. İbrahim’in amcası olduğu tezi ileri sürülürse, Kur’ân’ın terminolojik yapısı açısından bunun hiçbir sakıncası yoktur.

Hz. İbrahim’in (a.s) babası başka bir şahıstı, ama Kur’ân ondan bahsetmemiştir. Sadece rivayetlerimizde onun ismi “Tareh” olarak bildirilmiş ve Tevrat da bunu onaylamıştır.[9]Hz. Peygamber’in (s.a.a) değerli eşi Ümmü Seleme şöyle demektedir: Ben Peygamber’in (s.a.a) şöyle buyurduğunu duydum:

“Beşerin atası Âdem, oğlu Şit, oğlu Enuş, oğlu Keynan, oğlu Mehlail, oğlu Yarid, oğlu İdris, oğlu Ehnuh, oğlu Metuşleh, oğlu Lemek, oğlu Nuh, oğlu Sam, oğlu Erfehşed, oğlu Şaluh, oğlu hude’, oğlu Abir, oğlu Faliğ, oğlu Eva’, oğlu Saruh, oğlu Tahur, oğlu Tareh, oğlu İbrahim, oğlu İsmail, oğlu Kaydar, oğlu Hamel, oğlu Nebet, oğlu Selaman, oğlu Humeyşe’, oğlu Elyese’, oğlu Aded, oğlu Adnan…”[10]

Bu hadise göre, İbrahim’in babası Tareh’tir ve Azer onun amcasıdır.[11] Şüphesiz müşrikler ve putperestler Allah’ın düşmanı sayılırlar ve Allah’ın düşmanlarından uzak durmak her Müslüman’a farzdır. Onlara hoşgörü ve tolerans göstermemesi gerekir. Bu yüzden amcasının Allah’ın düşmanı olduğunu anladıktan sonra İbrahim’in ondan uzak olduğunu ilan ettiğini gözlemlemekteyiz. Yüce Allah, İbrahim Halilullah’tan şöyle nakletmektedir:

“Onun bir Allah düşmanı olduğu kendisine açıkça belli olunca, ondan uzaklaştı.”[12]
Diğer bir önemli soru ise şudur: Her peygamber temiz bir nesilden mi gelmelidir? Suyuti,Durrü’l-Mensur’da[13] “And olsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.” ayetinin yorumunda şöyle demektedir: Ebu Naim Delail kitabında İbn Abbas’tan şöyle nakletmektedir: Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Benim hiçbir annem ve babam zinayla birbirleriyle ilişkiye girmemiştir. Ezeli ve ebedi olan Allah beni temiz babaların belinden temiz annelerin temiz rahimlerine intikal ettirdi. Nerede bir babanın bir evlatları olsaydı, ben o evlatların en temiz ve üstün olanının zürriyetine geçerdim.” [14]

Her ne kadar bu rivayet sadece İslâm Peygamber’i (s.a.a) ve onun atalarını kapsasa da tüm peygamberlerin anne ve babalarının temiz olmasının gerekliliği bir ölçü olduğundan ve hepsinin nesebinin bir olmasından dolayı, genelleme yaparak bu hükmü diğer peygamberlere de uyarlayabiliriz. Özetle, birçok ayet, Ehli Sünnet ve Şia kanalıyla nakledilmiş birçok rivayet, akıl ve icma, Hz. İbrahim’in anne ve babasının temiz ve muvahhit oluşuna delalet etmektedir ve biz bu makalede onlara isnatta bulunduk. Bizim inancımıza göre sadece Şiiler değil, hatta Ehli Sünnet’ten çoğu kardeşler de tüm peygamberlerin ve bu cümleden olmak üzere Hz. İbrahim’in (a.s) anne, baba ve Hz. Âdem’e dek tüm atalarının hiçbirinin şirke bulaşmadığına, onların Allah’a tapan muvahhitler olduğuna ve kendilerinin de nikâh yoluyla doğduğuna inanmaktadır.

–—

[1]     Tevbe, 114.

[2]     Enam, 74.

[3]     Zuhruf, 26.

[4]     Mumtehine,4.

[5]     Âlusî, Seyyid Mahmud, Ruhu’l-Meani fi Tefsiri’l-Kur’ân, Ali Abdülbari Atiye, c. 7, s. 388, Neşr-i Daru’l-Kutubi’l-İlmiye, Beyrut, h.k. 1415, 1. baskı; Endülüsî, Ebu Hayyan Muhammed b. Yusuf, b. Hayyan, Tefsiru’l-Bahri’l-Muhit fi Tefsir, c. 8, s 439, el-Bahru’l-Muhit; Razi, Ebu Abdullah Fahruddin Muhammed b. Ömer, Mefatihu’l-Gayb, c. 6, s. 337, Naşır-ı Dar-u İhyai’t-Turasi’l-Arabî, Beyrut, h.k. 1420, 3. baskı, İbn Adil, Tefsiru’l-Lübab, c. 7, s. 9.

[6]     Âlusî, Seyyid Mahmud, Ruhu’l-Meani fi Tefsiri’l-Kur’ân, c. 7, s. 388; Endülüsî, Ebu Hayyan Muhammed b. Yusuf, el-Bahru’l-Muhit fi’t-Tefsir, c. 8, s. 439; Razi, Ebu Abdullah Fahruddin Muhammed b. Ömer, Mefatihu’l-Gayb, c. 6, s. 337; İbn Adil, Tefsiru’l-Lübab, c. 7, s. 9 vd. (Âlusî’nin, Fahr-i Razi’nin bu görüş Şia’ya özgüdür diye ifade ettiği sözün dikkat azlığından kaynaklandığını belirtmesi dikkate değerdir.)

[7]     Bu rivayeti Mecmeu’l-Beyan’da merhum Tabersî, Garaibu’l-Kur’ân tefsirinde Nişaburî, Tefsir-i Kebir’de Fahr-i Razi ve Ruhu’l-Meani’de Âlusî gibi birçok Şii ve Ehl-i Sünnet müfessiri nakletmiştir.

[8]     Bakara, 133.

[9]     Beyhakî, Delailu’n-Nübüvvet, c. 1, s. 103.

[10]    Beyhakî, Şa’bu’l-İman, c. 3, s. 428, Camiatu’l-Ahadis.

[11]    Tabersî, Fazl b. Hasan, İlamu’l-Vera bi İlami’l-Huda, s. 6.

[12]    Kuleynî, Ravza-i Kâfi, Tercüme-i Kumreî, c. 2, s. 327, Daru’l-Kutubi’l-İslamiye, Tahran, h.ş. 1365.

[13]    Tevbe, 128.

[14]    Suyutî, Celaluddin, ed-Durru’l-Mansur, c. 3, s. 294, Kütüphane-i Ayetullah Maraşi Necefî, Kum, h.k. 1404.

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM