İbadetin Anlam ve Önemi

GİRİŞ: 11.03.2025 10:21      GÜNCELLEME: 11.03.2025 10:21
Rasthaber -  Tüm ilahi peygamberlerin başlangıç öğretileri Allah'a ibadeti ve başka bir varlığa tapmamayı içerir. Peygamberlerin hiçbiri taraftarlarına bir tek Allah'a ibadet meselesini hatırlatmaktan ve onları diğer mahlûkatı bu ibadete ortak etmekten kaçındırmaktan başka bir şey için gelmemişlerdir. Kur'an genel olarak Peygamber-i Ekrem'e (s.a.a) hitaben şöyle buyurmaktadır:

"Senden önce, 'Benden başka bir mabut yoktur, öyleyse bana ibadet edin' diye vahiy etmediğimiz hiçbir peygamber göndermedik."

Aslında tevhid dini öğretilerde teorik tevhidle ve Allah'ı tek olarak tanımayla sınırlı değildir. Bundan önemlisi, pratik tevhid ve tek olan Allah'a ibadettir. Kur'an'ın şirk koşmakla kınadığı kimseler, çoğunlukla Allah'ı teorik bakımdan yaratıcı olarak kabul eden ama pratikte ibadeti ona özgü kılmaya hazır olmayanlardır.

Kur'an Allah'a ibadetten "sırat-ı müstakim" olarak söz eder. Bu sebeple diğer varlıklara tapmak sahih mecradan sapkınlık kabul edilmektedir. Esas itibariyle peygamberlerin vurgusu da daha çok insanları Allah'tan başkasına ibadet etmekten alıkoymayadır, ibadeti ortaya koymaya değil. Çünkü "İnsan hayatının tezahürleri üzerinde yapılacak inceleme gösterecektir ki o, her zaman ve her yerde tapınmıştı, sadece ibadetinin şekli ve mabudu farklıydı. Şekil açısından, bir dizi zikir ve virdle birlikte yapılan kolektif ahenkli hareketlerden tutun, en yüce tevazu ve huşuya, en yüksek seviyede zikir ve övgülere kadar; mabut açısından ise taş ve tahtadan tutun, zaman ve mekândan münezzeh, ezeli ve ebedi zatıyla kayyum olana kadar. Peygamberler ibadeti icat etmediler, bilakis onun şeklini insanlara öğrettiler ve bir tek olan zattan başkasına tapmayı (şirki) önlediler. Dinin apaçık hükümleri bakımından ve bazı ilahiyat bilginlerine göre insanlık başlangıçta tek tanrıcı idi ve gerçek Tanrıya ibadet ediyordu. Put, ay, yıldız, insan gibi şeylere tapması sonraları ortaya çıkmış bir sapkınlıktır.

Kur'an, ibadetten, insanın yaratılış hedefi olarak bahseder ve şöyle buyurur:

"Cin ve insanı ibadet dışında bir şey için yaratmadım."
Elbette ki bu hedef nihai hedef değil, insanın yaratılışının ortalama hedefidir. Çünkü diğer ayetlere bakıldığında ibadetin hedefinin, takva melekesini elde etmek ve nihayet insanın mutluluk ve kurtuluşu olduğu görülecektir. Kur'an insanlara hitap ederek şöyle buyurmaktadır:

"Ey insanlar, muttaki olabilmeniz için sizi ve sizden öncekileri yaratan Allah'a ibadet edin."

Diğer taraftan, aynı surede takvanın hedefi kurtuluş ve felah olarak beyan edilmektedir.

Dolayısıyla Allah'ın hiçbir şeye muhtaç olmadığı ve ibadetin sonuç itibariyle insanın ebedi mutluluğunu gerçekleştireceği göz önünde bulundurulursa bu işin faydası ibadet edene olmaktadır.

İbadetin Anlamı
Ubudiyet, Allah karşısında tevazu ve boyun eğmenin tezahürüdür. İbadet ise bunun da ötesinde bir şeydir. Çünkü ibadet tevazünün en son derecesidir ve insana ikram ve nimetin en son haddine sahip olan kimse ancak buna layıktır. Bu kimse Allah'tan başkası olamaz. İbadetin hakikati, bireyin kendisini rabbine ait hissetmesidir. Ona tam teslimiyet göstermeli, onun buyrukları karşısında isyankâr olmamalı ve kibre kapılmamalıdır. Doğal olarak böyle bir kimse, kendisinin memluk olmasını ve malikinin azametini gözlemleyerek onun karşısında en son derecesinde tevazu ve huşu gösterecektir. "Sonuç itibariyle boyun eğme ve teslimiyet, ibadetin anlamının gereğidir. İbadetin ruhu, mutlak kemal karşısında kayıtsız şartsız teslim olmak; bu hedef ve duyguların bütünü için yapılan rükû, secde, namaz, oruç gibi sembolik amelleri yerine getirmektir:

- Allah'ı, ona mahsus ve manası mutlak kemal olan (mutlak ilim, mutlak kudret, mutlak irade gibi) sıfat ve vasıflarla övmek ve yüceltmektir. Mutlak kemal, mutlak ilim, mutlak kudret ve mutlak iradenin anlamı, hiçbir şeyle sınırlı ve şartlı olmamaktır ve Allah'ın muhtaç olmamasını gerektirir.

- Allah'ı her türlü noksanlık ve eksiklikten (fani olma, sınırlılık, cahillik, güçsüzlük, cimrilik, zulüm vs.) tesbih ve tenzih etmektir.
- İyilik ve nimetlerin asli kaynağı olarak; elimizdeki nimetlerin ve her şeyin O'ndan geldiğini ve başka şeylerin ise onun var ettiği vesileler olduğunu bilerek Allah'a hamdetmek ve şükretmek.

- Onun karşısında tam teslimiyet ve tam itaat sergilemek; onun itaat ve teslimiyete hak sahibi tek varlık olduğunu dile getirmek.

- Yüksek meselelerden hiçbirinde O'nun ortağı yoktur. Ondan başka mutlak kemal söz konusu değildir. Onun dışında noksandan münezzeh hiçbir zat olmaz. Ondan başka kimse asli nimet veren olamaz ve bütün şükranların O'na yapıldığı nimetlerin asli kaynağı değildir. Peygamber'e, imama, İslami ve şer'i yöneticiye, anne ve babaya veya öğretmene itaat gibi her türlü itaat, O'na itaat ve O'nun rızası için yapılmalıdır, aksi takdirde caiz değildir.

Öte yandan bu kelimenin dini kaynaklarda insanın iradesine bağlı işlerdeki kullanımına dikkat edildiğinde en azından iki anlam göz önünde bulundurulabilir:

Bir: Genel anlamıyla ibadet, Allah'ın rızasını kazanma motivasyonuyla yapılan her iyi iştir. Mesela muhtelif rivayetlerde helal rızık peşinde koşmak, ilim talep etmek ve diğer birçok iyi iş ibadet olarak adlandırılmıştır.

İki: Özel anlamıyla ibadet pratik anlamdadır; ruhu Allah'ı zikretmektir, O'nunla baş başa kalmak ve O'ndan başkasını unutmaktır. Diğer bir ifadeyle, mesela namaz ve oruç gibi ibadetten başka hiçbir maslahat gözetmeyen iştir. Bazen bu tür amellere, sırf ibadet de denilmiştir.

Elbette ki Peygamber-i Ekrem'le (s.a.a) ve masum imamlarla (a.s), genel olarak Allah'ın evliyasıyla deruni ve manevi bağlantı Allah'la olan bağdan ayrıdır. Nitekim ziyaret ve benzeri şeyler de ibadet davranışlarının parçası sayılmalıdır. Bu ameller kimi zaman dua ve yakarış biçimindedir. Kimi zaman da kendine özgü adap ve şartlarıyla namaz suretine bürünür. Bazen de oruç ve itikaf formunda ortaya çıkar. Hac ve diğer şekillerdeki ziyaretler Allah'la irtibat kurmaktır. Bu amellerin her birinin kendine özgü sonuçları vardır. Ama ortak sonuçları da vardır.
 
İbadetin Motivasyonları

İbadetle ilgili davranışların dünyevi ve uhrevi menfaatlerinden yararlanmanın kriteri, tam anlamıyla, ibadet edenin motivasyonuna ve bu amellerin özüne ulaşmaya bağlıdır. Allah'a ibadeti yerine getiren herkes aynı mertebede ve derecede değildir; neticede de aynı sonuçlarla karşılaşmazlar.

Müminlerin Emiri (a.s) Nehcu'l-Belaga'da ibadet için çeşitli hedefleri şöyle tarif etmektedir:

"Bir kesim Allah'a ödül saikiyle ibadet eder. Bu, tüccarların ibadetidir. Bir kesim O'ndan korktuğu için ibadet eder. Bu da köle sıfatlıların ibadetidir. Bir grup da minnettarlığını göstermek için ibadet eder. İşte bu hürlerin ibadetidir."

Hazret, başka bir sözünde kendisini üçüncü gruptan sayarak şöyle buyurmaktadır:

"(Allah'ım) sana cezadan korku veya cennete tamah nedeniyle ibadet etmiyorum. Bilakis ibadete layık olduğun için ibadet ediyorum."

Bireylerin ibadet algısı farklı farklıdır. Kimisi ibadeti bir tür alışveriş ve ücret alma gibi görür. Tıpkı bir işçinin emek gücünü işveren için harcayarak yevmiye ücreti alması gibi, ibadet eden de Allah için zahmet çekmekte, eğilip kalkmakta ve doğal olarak bunun ücretini talep etmektedir. Bu kesim açısından ibadet edenin ibadetten sağlayacağı kazanç da öteki dünyada bir dizi maddi mal biçiminde ona ödenecek ecir olmaktadır. Bu tür kişiler bakımından ibadetin eni boyu bedensel amellerden, dil ve diğer organlar aracılığıyla gerçekleşen görünür duyuların hareketlerinden ibarettir. Bu, ilahiyatçı ibadet telakkisidir ve yalnızca imanın aşağı derecelerindeki bireylerden kabul edilmektedir.

İbadetin diğer telakkisi arifane olandır. Bu telakkide işçi, işveren ve ücret meselesi söz konusu değildir. Bilakis ibadet, yakınlaşmanın merdiveni, insanın miracı, ruhun yücelmesi, ruhun varlığın görünmeyen odağına kanatlanması, ruhsal yeteneklerin gelişmesi, insanın melekûta güçlerinin eğitimi, ruhun bedene galebe çalması, insanın yaratılışı ortaya çıkarana şükretmesinin en mükemmel yansıması, insanın mutlak kemal ve güzelliğe hayranlık ve aşkı, nihayet Allah'a doğru süluk ve seyirdir."

Tabii ki ibadet için en yüce motivasyonların ifade edilmesi ibadetin cennete tamah veya cehennem korkusuyla yapılmasının değersiz olduğu anlamına gelmez. Aksine insana aşağı aşamalarda durup kalmaması ve ibadetinin niteliğini yükseltmeye çalışması için ikazdır. Açık olan şu ki, uhrevi nimet için veya azaptan kaçınma maksadıyla ibadet eden kimse, kibir ve gururu bir kenara bırakıp ibadet davranışı sergilemeye hazır olmayan kimseye nispetle daha yüksek mertebededir; sonuçta da ruhsal hijyenin bazı yönlerinden o faydalanacaktır.(ehlader)

YORUMLAR

REKLAM