Rasthaber - İbadet, Allah’a yakınlaşma merdivenidir, insanın miracıdır, ruhun yücelmesidir, ruhun varlık âleminin görünmeyen merkezine uçuşudur, ruhsal yeteneklerin eğitilmesi ve insanın melekûtî güçlerinin idmanıdır, ruhun bedene galibiyetidir, insanın varlık âlemini meydana getirene, Yaradan’a tepkisi ve en yüce şükrediş şeklidir, insanın mutlak kâmile ve mutlak güzele, aşk ve hayretini sergilemesidir ve sınırsız kemale doğru ilerlemesi, seyr ü sülûküdür.
Bu anlayış uyarınca, ibadetin bir bedeni, şekli
vardır; bir de ruhu. Bir zâhiri vardır, bir de bâtını. Dil ve diğer organlar vasıtasıyla
yapılanlar, ibadetin şekli, kalıbı ve zâhiridir; fakat ibadetin ruh ve anlamı
başka bir şeydir. İbadet ruhu ve derinliği, âbidin ibadetten algıladığı
mefhuma, onun ibadet anlayışına, onu ibadete yönelten motivasyona, amelî olarak
ibadetten aldığı nasip, haz ve lezzete, ibadetinin onu ne derecede Allah’a
doğru sülûk ve yaklaşmaya sevk ettiğine bağlıdır. 1
Nehcü’l-Belâğa’da
ibadetin suretini daha iyi anlayabilmemiz için İmam’ın sözlerinden bazı
örnekleri aşağıya almamız gerekiyor. İmam Ali (a.s.)’dan, insanların ibadet hakkındaki
tutumlarını göz önüne seren sözleriyle başlayalım.
“İnsanlardan bir grup, Allah’a rağbet
(mükâfat) için kulluk eder, bu, tüccarların ibadetidir. Bir grup da Allah’tan
korkarak kulluk eder, bu, kölelerin ibadetidir. Bir grup da Allah’a şükür etmek
için kulluk eder, bu da hürlerin ibadetidir.” 2
“Allah, kendisine karşı yapılan günaha azap vaat
etmeseydi bile, nimetlerine şükretmek için isyan edilmemesi gerekirdi.” 3
“İlahî, ne cehennem ateşinden ne de cennetine
duyduğum iştiyaktan dolayı sana ibadet ediyorum. Seni ibadete layık gördüğümden
dolayı sana ibadet ediyorum.”
Burada geçen “Seni ibadete layık gördüğümden”
ifadesi derin anlamlar içermektedir. Ben seni benim mâbudum olarak görüyorum ve
dolayısıyla sana ibadet ediyorum.
Bilmiyorum, Kumeyl Duası’nın içerdiği yüce içeriklere
dikkat ettiniz mi? Bu duanın başından, yani “Allah’ım senin her şeyi kuşatan
rahmetinin hakkına” ifadesinden sonuna kadar içerdiği anlamlarının üzerinde
derince düşünün. Ali (a.s.)’ın
muhib/seven ve şükreden kimsenin ibadetinin ve mâhbubda eriyişin anlamı
hakkında sözleriyle tanışabilesiniz diye derince düşününüz. İmam Ali (a.s.)’ın
mantığı abartıdan uzak bir mantıktır. Özellikle de Rabbiyle münacat ettiği
esnada. O, cehennem ateşinden bahsederken “Göklerin ve yerin dayanamayacağı”
ifadesini kullanmaktadır.
Yani cehennem ateşi dünyadaki ateş türlerinden
değildir. O öyle bir ateştir ki, ne gökler ne de yer tahammül edebilir.
Ama aynı İmam Ali (a.s.) şöyle buyurmaktadır:
“Azabına tahammül etsem bile, senin ayrılığına
nasıl dayanabilirim? Diyelim ki ateşinin hararetine dayandım; ama keremine nazar
etmekten mahrum olmama nasıl sabredeyim.”
Ali (a.s.) mahbubunun firakına ve O’na nazardan
mahrum kalışa asla sabredemiyor. İşte hakikî ibadet de budur. Sadece Ali
(a.s.)’ın nitelenebileceği özellik işte budur. İnsanın konumu bundan çok daha
üstündür.
---------------------------------------------
1 Mutahharî, Nehcü’l-Belağa Üzerine, s. 73.
2 Nehcü’l-Belâğa, 237. Hikmet
3 A.g.e., 290. Hikmet