Müminler Neden Dünyadan Feragat Ederler

GİRİŞ: 06.12.2021 08:10      GÜNCELLEME: 06.12.2021 08:10
Rasthaber -   İlmin ölçü ve odak noktası, huzur olduğuna göre, görülenleri gören göz, duyulanları duyan kulak ve idrak edilebilen hassa ve nefste listelenmiş şekiller nefsin karşısında hazırdırlar. Görülenler haricidirler ve onun zatında dahil değildirler. Mubsir (gören) başka bir maddedir ki beser (görmek) onun hakikatinden hariçtir. Mubsir (gören) ve mubser (görülen) her ikisi de mahiyet sahibidirler ve mahiyet, ötekilik ve kesret ölçüsüdür, ancak mubser’de malumiyet kabiliyeti ve beser’de mubsiriyet (gören) kabiliyeti olduğu için gaybetin ölçüsünün varlığı ile o iki arasında bir çeşit eksik huzur vardır. İlmin ölçüsü oluşmuş ve ilim hasıl olmuştur.

وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا اِلَّا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَلَلدَّارُ الْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِلَّذٖينَ يَتَّقُونَ اَفَلَا تَعْقِلُونَ

“Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Müttakî olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hâla akıl erdiremiyor musunuz? (32)”

(Müminlerin Dünya Yurdundan Feragat Etmelerinin Nedeni, Oyun ve Eğlence Olmasındandır)

Uyanık kimseler, bu dünyadan ve dünyada olan her şeyden hızla uzaklaşmış, insani hayata, hatta ilahî hayata nail olmuştur. Tabiatın zincirlerinden kurtulmuştur. ”Şüphesiz müminler kurtuluşa ermiştir”[1] Bu mutlak kurtuluştur. Tabiat zindanından kurtuluş da bu kurtuluşun mertebelerinden biridir. Bu yüzden, onların bir sıfatını zikrederek şöyle buyurmuştur: “Onlar boş şeylerden yüz çevirirler.”[2] Dünya hayatı bir oyalanmadan ibarettir.” Dünya hayatı; ancak oyun ve eğlenceden ibarettir.”[3]…

Ey Allah’ım! Meğerki senin feyzin elimizden tutsun, mukaddes zatının geniş rahmeti biz düşmüşlerin haline şamil olsun. Senin verdiğin başarıyla hidayet ve kurtuluş yolları bizlere açılmış olsun. “Gerçekten sen, çok şefkatlisin, çok esirgeyicisin.”*[4]-[5]

وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَا اِلَّا هُوَ وَيَعْلَمُ مَا فِى الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَا تَسْقُطُ مِنْ وَرَقَةٍ اِلَّا يَعْلَمُهَا وَلَا حَبَّةٍ فٖى ظُلُمَاتِ الْاَرْضِ وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ اِلَّا فٖى كِتَابٍ مُبٖينٍ

“Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır. (59)”

(Allah’ın Huzurundaki Zahire Ve Erzak Akli Nokta ve Yaratılış Âleminin Üstüdür)

(İmam Cafer Sadık’ın –aleyhi selam- sözündeki) Dört bileşenden maksat; akıl âlemi, nefis âlemi, misal âlemi ve tabiat âlemidir. Yani sureti ve maddesi olan tabiat âlemi, sureti olan ama maddeden soyut olan misal âlemi, suret ve maddeden soyut olan, ama maddeye bağlı olan nefis âlemi ve mahiyetten değil de maddeden soyut olan tecerrüt âlemi.

Söylediğimiz sözlerden İmam Sadık’ın (a.s) buyurduğu şu cümlenin manası anlaşılmış oldu: “Onlardan hiçbirisi, diğerinden önce değildir.” Zira dört âlem mutlak meşiyete (iradeye) ve rablerine olan yönleri itibarıyla aynı sırada yer almışlardır ve hiç birisi diğerinden önde değildir. Nasıl ki bu sayfaların başlangıcında “Allah’ım! Senin en…” cümlesinin şerhinde onun incelemesini yapmıştık.

(Allah’ın) zahir ettiği üç bileşen, onlar; nefis âlemi, hayal âlemi ve tabiat âlemidir. Bu üç âlemde yaratılış âleminin tozu vardır. Yaratılar yaratılmış olduklarından dolayı onlara ihtiyaçları vardır. Ama akıl yaratılış âleminden değildir. O ilahî emir âlemindendir. Çünkü o heyula âleminin bulanıklığından ve madde âleminin karanlıklarından uzaktır.

Dolayısıyla, mahiyetin bir karar vericiye ihtiyacı olmadığı gibi onun aklın da bir yaratılışa ihtiyacı yoktur. Nasıl ki imkânsızın onu var edecek bir vacibe ihtiyacı olmadığı gibi. Öyleyse yaratılış ona nispet edildiğinde nispet alan işte o üç âlemdir. Dördüncü makamın sırası ulaştığında da o yaratılış âleminden değildir. Dördüncü parçanın Allah’ın yanında hazine edilmiş olması akli bir noktadır. Nasıl ki şöyle buyuruyor: ‛‛Gaybın anahtarları sadece O’nun yanındadır ve O’ndan başka hiç kimsenin onlara ilmi yoktur.” Yaratıkların idrakinden gizlidir. Zira orada ilahî hükümet galiptir. İşte bu yüzden akıllar (soyut varlıklar) Allah’ın celal ve cemalini örten baştan aşağı olan perdeleridirler. Hakkın tutmasıyla, Allah’ın baki kalmasıyla onlar da bakidirler.*[6]

***

(Kur’an’la Akıl Âleminin Tanımlanması)

Bu âlemin mevcudatı için akl-ı evvelin farz edilmesi ve bu mevcudatın onda sadelik halinde karmaşıklığı tasvir edilmelidir. Var olan her vücut ve kemal, ondadır, ancak bu keserat (çokluk), vahdetin aynısıdır ve o vahdet bu keseretın oluşmasına neden olmaktadır. Elbette yokluklar, zulmet ve bahsin saptanması, ondan dışarıdır ve var olan her kemal ve nur ondadır. Bu şekildeki ondan ayrılmasıyla, onun için eksiklik ve kemal bulunmaz, bilakis onun âleminden bir gölgedir.

Bu mananın betimlenmesinden sonra şöyle diyoruz: konuların odak noktasının sıdkı, eşyanın harici gerçekliğinin atfının onaylanması veya bu akıl âlemiyle olduğunu söyle. Ve bu ayette: “Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.”[7] Bu âleme işaret olunmuştur.*[8] 

***

(İlahi İlmin, İnsan İlimlerine Üstünlüğünün Delili Kendilerine Dönmektedir)

İlmin ölçü ve odak noktası, huzur olduğuna göre, görülenleri gören göz, duyulanları duyan kulak ve idrak edilebilen hassa ve nefste listelenmiş şekiller nefsin karşısında hazırdırlar. Görülenler haricidirler ve onun zatında dahil değildirler. Mubsir (gören) başka bir maddedir ki beser (görmek) onun hakikatinden hariçtir. Mubsir (gören) ve mubser (görülen) her ikisi de mahiyet sahibidirler ve mahiyet, ötekilik ve kesret ölçüsüdür, ancak mubser’de malumiyet kabiliyeti ve beser’de mubsiriyet (gören) kabiliyeti olduğu için gaybetin ölçüsünün varlığı ile o iki arasında bir çeşit eksik huzur vardır. İlmin ölçüsü oluşmuş ve ilim hasıl olmuştur.

Eğer Hakkın vücudu gibi bir vücut tüm mahiyet eksikliklerinden uzak olursa ve onda hiçbir gaybet ölçüsü tasavvur edilmezse ve öte yandan senin vücudun yaratılmış nefis suretlerinden daha güçlü ve daha şiddetlidir. Dolayısıyla Hz. Hakk’ın yanında senin malum olman, yaratılmış nefislerin suretlerinin senin yanında malum olmasından daha çoktur:[9] “Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.”[10], “Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey bile O'ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyüğü de şüphesiz, apaçık kitaptadır (yazılıdır).”[11]

İmam Humeyni k.s

abna

------------------------------------------ 

[1] —Mü’minin, 1.

[2] — Mü’minun, 3.

[3] —En’am, 32.

[4] —Haşr, 10.

[5] —* Şerh-i Hadis-i Cunud Akl ve Cehl, s. 205 – 206.

[6] — Şerh-i Duayı Seher, s. 81 – 82.

[7] — En’am, 59.

[8] —* Takrirat-ı Felsefe, c. 1, s. 20.

[9] — İlahî ilim, tüm mahiyet eksikliklerinden uzaktır ve ilmi, husuli değil, huzuru ilimdir. İlahî ilmim şu özelliklere sahiptir:

1- Nefs, hayal, tabiat ve yaratılış âleminden daha yüce olan gayp anahtarları, Onun huzurunda mevcuttur.

2- Bu ilim inhisarlı ilimdir ve kimse onunun tamamına ulaşamaz.

3- Bu ilim, o kadar tabiatta geniştir ki her kara parçası ve deniz onun örtüsü altındadır.

4-  Bu ilim, tüm hareket ve yer değiştirmelere şamil olmakta ve âlemde yaşanan tüm olayları Allah bilmektedir. Hatta ağaçtan düşen bir yaprak parçasını veya toprak altındaki bir tohumdaki değişikliği, hatta Allah’ın bilmediği hiçbir kuruluk ve yaşlık yoktur. 

[10] — En’am, 59.

[11] — Sebe, 3.

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM