Hz. Fatıma denince Ehli Sünnet’in zihninde un öğütmekten
elleri nasır tutan, ev işlerinden başını kaldıramayan bir Fatıma; Şia’nın
zihninde yanan kapının ardında eteği tutuşan ve daima hüzünlü bir Fatıma
tasavvuru oluşuyor. Belki de bir kısmı doğru ancak eksik olan bu tasavvurların
ötesinde Hz. Fatıma’nın şahsiyetini Müslümanlar olarak ne kadar tanıyoruz?
Öncelikle Hz. Fatıma’nın şehadet günlerinin (eyyami Fatime)
arifesinde Hz. Fatıma’nın şahsiyetinin yüceliğine değinelim. Elbette bunu, aciz
benliğim de aciz kalemim de hakkıyla yazamaz. Ancak elimden geldiği ölçüde bu
konuya kısaca yazımda değinmeyi bir vazife bildim.
Hz. Peygamberin (s) Hz. Fatıma odaya girdiğinde ayağa
kalktığını biliyoruz, uzak bir yere giderken en son biricik sevgili kızını ve
döndükten sonra da en önce yine biricik sevgili kızını ziyaret ettiğini de
biliyoruz. Hz. Fatıma’nın makamının yüceliğini idrak edebilmek için alemlere
rahmet olan efendimizin, kızına karşı hal ve davranışlarını mercek altına
alabiliriz. Yalnız burada Hz. Peygamberin, yalnızca kadınlara değer verdiği
için böyle davrandığı zannına kapılmak ya da salt baba sevgisinin sebep olduğu
refleksler olarak okumak doğru olmaz. Zira, bu Hz. Fatıma’nın şahsiyetini eksik
incelemek olur. Belki de bu noktada İranlı sosyolog Dr. Ali Şeriati’nin şu
sözlerini zikretmek gerekir:
“Dedim ki, Fatıma yüce Hatice'nin kızıdır.
Ama baktım ki bu Fatıma değil.
Ardından Fatıma Muhammed'in kızıdır, dedim.
Fakat bu da Fatıma değildi.
Fatıma Ali'nin eşidir, diyecek oldum.
Ancak gördüm ki, Fatıma bu da değil.
Fatıma Hüseyin'in annesidir, diyeyim dedim.
Ama yine gördüm ki bu da Fatıma değil.
Bir an için Fatıma Zeynep'in annesidir, dedim içimden.
Oysa gördüm ki Fatıma bu da değil.
En sonunda şu neticeye vardım:
Evet, bunların hepsi doğrudur, fakat Fatıma bunların hiç
birisi değildir. Fatıma Fatıma'dır…”
İslam aleminde Hz. Fatıma’nın şahsiyetinin yüceliği
konusunda farklılıklar olsa dahi ciddi bir ihtilafın söz konusu olduğunu
sanırım söyleyemeyiz. Ülkemizde de en çok kullanılan kız isimlerine baktığımız
zaman ilk sırada Peygamberimizin kızının ismini iftihar ile görmekteyiz.
Ancak bazen bu tür şahsiyetlerin tarih sayfasında bazı
hadiselerdeki yıldız gibi parlayan tavırları, hayatlarının diğer alanlarındaki
davranışlarından bizleri habersiz bırakıyor. Örneğin, Hz. Hüseyin’in Kerbela
katliamında altmış yaşına merdiven dayadığını biliyoruz, oysa o zamana kadarki
Hz. Hüseyin’e dair pek bir malumatımız yok. Hz. Hüseyin o zamana kadar nasıl
yaşadı? Normal hayatında ailesiyle nasıldı? Altmış yaşına kadar bizlere örnek
ve ibret olacak hangi özellikleri vardı? Onu o yüce mertebeye yani Aşura’da
tertemiz kanıyla şehit olmaya getiren özellikleri neydi? Bu konuyu değerli bir
üstada arz ettiğimde kendisi kısaca “Doğru, “Aşura’daki Hz. Hüseyin” konusunda
elimizde daha çok malumat var, zira Hz. Hüseyin’in tabiri caizse kendi
şahsiyetini ortaya koyan en zirve olay Aşura’da vuku bulmuştur. İmam Hüseyin’in
iman, cesaret, feraset, merhamet, akıl, aşk gibi özelliklerinin en belirgin halini
bizler Kerbela sahnesinde gördük. Yalnızca bu olay bile onun şahsiyetini
anlamamıza yetebilir.” dedi. Değerli üstada katılmakla beraber, bazen sosyal
hayatta bu tür olayların yeterli gelemediği kanısına varıyorum. Belki de bizim
olayları bugüne tatbik edemememizden kaynaklanıyordur. Hz. Hüseyin zulme karşı
durdu, bu bizim aldığımız ibretlerden biri. Peki, günümüzdeki “zulümler”
nelerdir? Nerede konumlanmalıyız? Yezit kim, Amr bin As kim, Muaviye kim?
Zeynep kim, Ammar kim, Malik Eşter kim? Zalim ve mazlum kim?
Gelelim Müslüman kadınların en güzel ve değerli idolü Hz.
Fatıma konusuna; Hz. Fatıma’nın iyi bir evlat, eş, anne, komşu, akraba vs.
olduğunu biliyoruz. Peki somut olaylarla bunların örneklendirilmesi bizler
için, özellikle doğru yönü gösteren pusulanın belirsizleştiği günümüz
dünyasında kılavuz olmayacak mıdır?
Hz. Ali bir gün mescidden döndüğünde Hz. Fatıma’nın biricik
eşine “Bugün yemeğimizi alalım yanımıza, falan yerdeki ağacın gölgesinde oturup
yiyelim mi?” dediğini bilen Müslüman kadın için bu olay örnek olmayacak mı?
Hz. Fatıma’nın mescide babasıyla giden Hz. Hasan eve
döndüğünde “Hadi bakalım sana minderlerden minber yaptım, deden Resulullah
mescidde ne sohbet ettiyse sen de çık buraya aynısını bana anlat” dediğini
bilen Müslüman kadına bu olay, çocuğuna nasıl davranması gerektiği noktasında
bazı ipuçları vermez mi?
Hz. Ali’nin eve geldiğinde hüznünü unuttuğunu söylemesi
boşuna değildir kuşkusuz. Hz. Fatıma’yı alnını secdeden kaldırmayan, sürekli
hüzünlü ve zahmetkeş, dünyadan kopuk ve sosyal hayattan izole, aile bütçesi
noktasında kayıtsız bir kadın olarak gördüğümüz takdirde o yüce şahsiyetle
aramıza dağlar girecek ve günümüz dünyasında Hz. Fatıma’yı örnek almanın
imkansız olduğu yanılgısı oluşacaktır. Bu noktada o değerli şahsiyetin ve şahsiyetini
layıkıyla anlatamadığımız için mahcubiyet duyduğumuz o numune kadının şehadet
günleri vesilesiyle, bir şekilde gerek camiler vesilesiyle gerekse Televizyon
kanalları vesilesiyle sesini büyük kitlelere ulaştırabilenlerden bu tür somut
olaylarla, yaşantımızda Peygamberimizin kızını örnek alabileceğimiz şekilde Hz.
Fatıma’yı anlatmalarını rica ediyoruz.
21. yüzyılda genç kızlarımızın idol ve hedef belirmede
zorluk yaşadığı hatta daha da üzücüsü birçoğunun idol ya da hedef bulma
gayesinde bile olmadığı bu zamanda bu rica, ricadan öte bir yalvarış kabul
edilsin.
Selma Mostafapoor
iqna