Konfederasyonların 10 maddelik ortak manifestosu ile
sonlandırılan açıklamada dikkat çeken çıkışlar oldu. Grev kartını ısrarla
oynamayan TÜRK-İŞ Başkanı Ergün Atalay'ın "Bunlar bizi köle zannediyorlar.
Bu meseleyle ilgili üzerimize ne düşüyorsa noksansız yapmak zorundayız."
ifadeleri dikkat çekti.
Ekonomi yönetimine sorumluluğu veren iktidarı ilk kez net
bir şekilde eleştiren Atalay, "Kemeri sık, faizi arttır, vergiyi yükselt,
bahşişten vergi nasıl alırım onun yoluna bak. Böyle bir yetkiyi bundan önceki
Maliye Bakanı'na versen o da yapardı. Bizim üzerimizden ellerini çeksinler.
" dedi.
Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan, vegi sistemini
eleltirirken, DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ise "Demokrasinin
olmadığı yerde emeğin hakkı olmaz." dedi.
ATALAY: BUNLAR BİZİ MARABA ZANNEDİYOR
"10 bin TL'yle bir hafta geçinme şansımız yok. Tablo
ortada" diyen TÜRK-İŞ Başkanı Ergün Atalay, "Bunlar bizi yani işçiyi
maraba zannediyor. Bizim üzerimizden ekonominin düzelmesinin şansı yok. Bizim
üzerimizden ellerini çeksinler" ifadelerini kullandı.
ATALAY: ÜZERİMİZE NE DÜŞÜYORSA YAPMAK ZORUNDAYIZ
TÜRK-İŞ başkanı sözlerine şu ifadelerle devam etti:
"TÜİK'in açıkladığı rakamları gerçekçi bulmuyoruz.
Dayanacak gücümüz kalmadı. Geçmişte kamuda ücretler yüksekti, normal bir ücret
alıyordu. Şimdi kamu en düşük duruma düştü. Ama maalesef özel sektördeki
patronlar, kazandıkları para ve kârları ortada. Ona rağmen 10 yıllık 20 yıllık
bir işçiye 10-15-20 bin lira parayı çok görüyorlar. Bunlar bizi köle
zannediyorlar. Bu meseleyle ilgili üzerimize ne düşüyorsa noksansız yapmak
zorundayız.
ERDOĞAN'A MEHMET ŞİMŞEK ELEŞTİRİSİ
Bizim üçümüzün de sık sık işçi meselesinde, emekçi
meselesinde bir araya gelme mecburiyetimiz var. Şimdi ülkede seçim oldu toplum
kanaatini belli etti, bir sene sonra başka belli edecek. Türk toplumu akıllı
bir toplumdur nerede ne yapacağını iyi bilir. Bu meseleyi emekçinin üstüne, dar
ve sabit gelirlinin üstüne yıkmanın anlamı yok. Kemeri sık, faizi arttır,
vergiyi yükselt, bahşişten vergi nasıl alırım onun yoluna bak. Böyle bir
yetkiyi bundan önceki Maliye Bakanı'na versen o da yapardı. Bizim üzerimizden ellerini
çeksinler. 17 bin liranın ekonomiyi düzeltmeyle ilgili bir alakası yok. Bir
yerde ekonomik kriz varsa orada huzur yoktur."
HAK-İŞ'TEN 'ADİL PAYLAŞIM' VE 'VERGİ' ÇIKIŞI
Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan, Türkiye'de refahın adil
paylaşımıyla ilgili tersine gidiş söz konusu olduğunu belirterek Dünyanın en
kötü milli gelir dağılımındaki adaletsiz ülkelerin arasında Türkiye yer alıyor.
Avrupa Birliği ülkelerinde asgari ücret bir istisna iken Türkiye'mizde genel
ücrete dönüşüyor" dedi.
Arslan sözlerini şöyle sürdürdü:
"Peki kim kazanıyor? Daha çok sermaye kazanıyor. Hatta
finans ve bazı sektörlerde daha çok kazanıyorlar. Biz bu gidişatı Türkiye'nin
hak etmediği bir gidişat olarak görüyoruz. Milli gelirimiz artıyor, büyüme
devam ediyor ama ücretlilerin aldığı pay azalıyor. Burada bir yanlışlık var.
Vergi sistemi de dahil baktığımız zaman daha çok kazanandan daha az, daha az
kazanandan daha çok bir vergi politikası söz konusu. Adaletli bir vergi
sisteminden bahsedemiyoruz. Kaldı ki eğer gerçekten adil bir vergi sistemi olsa
bile sorunu çözmeye yetmiyor. Çünkü nereye harcanıyor? Vergilerin nasıl, kimin
için harcandığı da çok önemli."
ÇERKEZOĞLU: DEMOKRASİNİN OLMADIĞI YERDE EMEĞİN HAKKI
OLMAZ
Herkesin yarattığı değerin 85 milyonun rahatça yaşamasına
yeteceğini belirten DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ise "Yeter ki
kaynaklar adil dağıtılsın, gelir ve vergi dağılımı adaletli olsun. Demokrasinin
olmadığı yerde emeğin hakkı olmaz. İşçi sınıfı başta olmak üzere bütün
toplumsal kesimlerin seçimden seçime değil hayatın her alanında söz hakkına
sahip olduğu bir ülkede bu sorunu çözebiliriz" ifadelerini kullandı.
ÜÇ KONFEDERASYONDAN 10 MADDELİK MANİFESTO
Açıklamaların ardından üç konfederasyon ortak manifesto
yayımlandı. Manifestonun maddeleri şu şekilde:
1-Vergide Adalet İstiyoruz
Ücretlerin vergilendirilmesinde mevcut tarife ve artan
oranlar çalışanları mağdur etmektedir. Ücretliler için düzenlenen gelir vergisi
tarifesinin ilk dilimi 2024 yılı için 110 bin TL olarak belirlenmiştir. 2002
yılında brüt asgari ücret 222-TL ve gelir vergisi tarifesinin ilk basamağı
3.800-TL iken; gelir vergisi tarifesinin ilk basamağı asgari ücretin 17
katıydı. Bu oran 2010 yılında 12 katına, günümüzde ise 5,5 katına kadar
gerilemiştir. Geçmiş yıllarda yılın son aylarına kadar ikinci vergi dilimine girmeyen
birçok işçi, günümüzde Mart ayında ikinci vergi dilimine girmekte, yılda bir
buçuk aylık ücretini vergi olarak ödemektedir.
Vergi dilimleri başlangıcının düşük ve sonrasında tarife
aralığının dar olması nedeniyle, bu durum işçinin eline geçen net tutarın ve
satın alma gücünün azalmasına, refahının düşmesine neden olmaktadır. Bu sistem
adil değildir. Hayat pahalılığının dar ve sabit gelirli kesimleri daha da
zorladığı bu şartlarda sürdürülebilir de değildir. Az kazanandan az çok
kazanandan çok vergi alınmalıdır. Vergi sistemi, gelir adaleti dikkate alınarak
yeniden düzenlenmeli, aile yükümlülükleri esas alınarak farklılaştırılmalıdır.
Gelir vergisi tarifesinin ilk basamağının, geçmiş yıllarda
olduğu gibi, yıllık asgari ücret brüt tutarı toplamının (fazla mesai, yol,
yemek, yakacak yardımları gibi ek menfaatler de dikkate alınarak) bir miktar
üzerinde tespit edilmesi, diğer vergi tarifesi oranlarının da ilk dilim esas
alınarak çalışan lehine güncellenmesi gerekmektedir. Asgari ücret istisnası
vergiden değil, matrahtan indirim yöntemiyle uygulanmalıdır. Mevcut uygulamada
asgari ücret vergi dışı bırakılmasına rağmen ücretliler aleyhine sonuca yol
açmıştır.
Vergi matrahı -eskiden olduğu gibi- ücretli çalışanların
lehine farklılaşmalı asgari ücret sonrası ilk vergi basamağı için uygulanacak
oran da yüzde 10 olmalıdır.
İşçiler hem kaynaktan kesilen doğrudan vergiler hem de
harcamalar yoluyla dolaylı vergi ödemeleri nedeniyle çifte vergilendirmeye tabi
tutulmaktadır. Bu kapsamda, çalışanlar üzerindeki doğrudan ve dolaylı vergiler
azaltılmalıdır. Bu kapsamda, ailesiyle birlikte yaşamını sürdürmesi için
yaptığı temel ve zorunlu harcamaları (eğitim, sağlık, kira, ulaşım vb.) ödenen
gelir vergisinden istisna tutulmalıdır. Harcamalarında ağırlıklı yer kaplayan
doğalgaz, elektrik, su, ulaşım ve iletişim hizmetleri tüketiminden alınan KDV
yüzde 1’e düşürülmelidir. Temel tüketim mallarından alınan KDV sıfırlanmalıdır.
Öte yandan, işverenin sosyal güvenlik primi düşürülmüş ve
buradan doğan milyarlarca liralık gelir kaybı Hazine tarafından
karşılanmaktadır. Ancak işçilerin sosyal güvenlik priminde bir indirim
yapılmamıştır. Sosyal devletin koruyucu vasfı öncelikle düşük gelirli olan
ücretli çalışanlar için olmalıdır. İşverenlere sağlanan sosyal güvenlik prim
desteğinin benzeri bir destek işçilere de verilmeli ve işçilerin sosyal
güvenlik haklarında bir kayıp yaratmayacak şekilde işçi SGK prim payının 5
puanı bütçeden karşılanmalıdır.
Böylece işçilerin milli gelirden hak ettikleri payı almaları
sağlanmalıdır.
2-Enflasyonla Mücadele Ücretleri Düşük Tutarak Sağlanamaz
TÜİK, Haziran ayı enflasyon oranını yüzde 1,64, altı aylık
enflasyonu da yüzde 24,7 olarak açıklamıştır. İşçi, memur ve emekli maaşları bu
zam oranları dikkate alınarak artırılmaktadır. Ancak bu kesimlerden önemli bir
bölümü bu açıklanan oranları dahi alamamaktadır.
Kaldı ki; açıklanan enflasyon ile yaşanan enflasyon arasında
büyük bir fark vardır. İşçinin elde ettiği gelirle zorunlu temel ihtiyaçlarını
karşılamasının mümkün olmadığı bu dönemde, emekçilerin başta gıda olmak üzere
temel harcama kalemlerindeki artış oranları ile TÜİK enflasyon oranı arasında
ciddi bir fark ortaya çıkmaktadır.
Açıklanan enflasyon rakamlarına göre söz konusu zam oranları
henüz ücretlere ve maaşlara yansımamışken elektrik fiyatına yüzde 38 zam
yapılmıştır. Elektrik fiyatına yapılan zammı akaryakıt zammı takip etmiştir.
Akaryakıt fiyatlarında yaşanan artışın akabinde hammadde ve nakliye
maliyetlerinde yaşanacak artışa bağlı olarak birçok temel tüketim maddesi
fiyatlarının da artması beklenmektedir.
Dar ve sabit gelirli henüz zamlı maaşını alamadan, yaşamını
sürdürmek için yapması zorunlu olan tüm harcama kalemlerine zam gelmektedir.
Diğer bir ifadeyle, dar ve sabit gelirlinin alacağı zam daha cebine girmeden
satın alma gücünü yitirmiş olmaktadır.
Bu nedenle, ücretleri enflasyonunun temel nedeni olarak
gören yaklaşım terk edilmeli, bilimin ışığında enflasyonla mücadele edilerek
fiyat artışlarının önüne geçilmesi sağlanmalıdır. Çalışan kesimin yoksullaşması
pahasına bir ekonomi politikası sürdürülmemelidir.
3-Asgari Ücret Acilen Artırılmalıdır
Ülkemizde kayıtlı çalışanların yarısına yakını asgari ücret
seviyesinde gelir elde etmektedir. Asgari ücrete yapılacak artış diğer bütün
ücret seviyelerine yapılacak zam oranlarını da etkilediğinden bütün işçileri
doğrudan ilgilendirmektedir. İstisnai olması gereken asgari ücret artık
ortalama ücret haline gelmiştir.
Enflasyonu yükselteceği iddia edilerek asgari ücrete zam
yapılmamasını işçilerin kabul etmesi mümkün değildir.
Ülkedeki yüksek enflasyonun sebebi dar ve sabit gelirli
işçiler değildir. Yüksek enflasyonun sebebi, hızla artan döviz kuru, dışa
bağımlı üretim gibi nedenler başta olmak üzere sermayenin bitmek bilmeyen kâr
hırsıdır. Enflasyonun yükselmesinde hiçbir sorumluluğu olmayan işçilerin
enflasyonu düşürmek için fedakârlık etmesi beklenmemelidir. İşçiler enflasyonun
nedeni değil, mağdurudur.
Açlık sınırı altında kalan asgari ücrete Temmuz ayından
geçerli olmak üzere zam yapılması gerekmektedir.
4-Kamuda Ücret Dengesizliği Sona Erdirilmelidir
Nitelikli ve kıdemli işçiler asgari ücretin çok az üzerinde
ücret alır hale gelmiştir. Özellikle kamuda ücret farklılığı had safhadadır. Bu
kapsamda oluşan ücret dengesizliği sona erdirilmelidir.
5-En Düşük Emekli Aylığı Asgari Ücret Tutarında Olmalıdır
Ülkemizde hem emekli olabilmek hem de emekli olarak insanca
bir yaşam sürmek giderek zorlaşmaktadır. Milyonlarca emekli ve hak sahibi
asgari ücretin çok altında aylık ve gelir elde etmektedir.
Geçmiş yıllarda sosyal güvenlik mevzuatında yapılan
değişikliklerle yaşlılık aylığının hesaplanmasına ilişkin hükümler yeniden
düzenlenmiştir. Yaşlılık aylığı bağlama oranları düşürülmüş ve güncelleme
katsayısı azaltılmıştır. En düşük emekli aylığının hazine desteği ile 10 bin
lira olması bu durumun vahametini göstermektedir.
En düşük emekli aylığının asgari ücret seviyesinde olması
gerekmektedir. Emekli aylıkları arasındaki dengesizliğin giderilmesi için
intibak düzenlemesi yapılmalı, aylık bağlama oranları eski düzeyine çekilmeli,
emekli aylıkları hesaplanırken ve arıtılırken büyümenin tümü hesaba
katılmalıdır.
6-Sendikal Örgütlenmenin Önündeki Engeller
Kaldırılmalıdır
Sendikal hakların kullanımının önündeki engeller varlığını
sürdürmektedir. Mevzuatımızda yer alan düzenlemelere rağmen sendika üyeliğinden
dolayı işçilerin kitlesel olarak işten çıkarılmasının önüne geçilememektedir.
Toplu iş sözleşmesi sürecinin etkin işlememesi, yetki davaların uzun sürmesi,
işverenlerinin yetki itirazlarının yetki tespitinde bekletici sebep sayılması
nedeniyle işçilerin toplu iş sözleşmesine kavuşmaları gecikmekte; hatta bazı
durumlarda mümkün olmamaktadır. Grev hakkı özgürce kullanılamamaktadır.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) normlarına uygun bir
çalışma mevzuatına ihtiyaç her geçen gün artmaktadır. Bu konuda sosyal
tarafların beklentilerini karşılayacak bir düzenleme hayati önemdedir.
Ülkemiz çalışma hayatının en önemli sorunlarının başında
sendikalaşma oranlarının düşük seviyelerde olması gelmektedir. Sendikal
örgütlenmenin önünde yasal ve idari engellemeler bulunmaktadır. Son yayımlanan
istatistiklere göre yaklaşık 17 milyon sigortalı işçinin sadece yüzde 15’i
sendikalıdır. Ayrıca toplu sözleşmeden yararlanma oranı da giderek düşmekte ve
kayıtlı işçilerin yalnızca yüzde 10’u toplu iş sözleşmesinden yararlanmaktadır.
Özel sektörde bu oran yüzde 5’lere kadar gerilemektedir. Emekçilerin haklarının
güçlendirilmesi için sendikalaşma önündeki engellerin kaldırılmasını talep
ediyoruz.
Kayıtdışı istihdamla mücadele etmenin en etkin yolu sendikal
örgütlenmenin artırılmasıdır.
Çalışanların sendikal haklarını işten atılma ve mobbing
endişesinden uzak bir şekilde özgürce kullanabilecekleri hukuki düzenlemelerin
yapılması zorunludur. Güçlü bir iş güvencesi sistemi ülkemizde sendikalaşma
oranını artıracak ve sendikal hakların kullanılmasını kolaylaştıracaktır.
Neticesi tazminata bağlı olan iş güvencesi yerine, iş ilişkisini ayakta tutmayı
önceleyen mutlak bir iş güvencesi talebimizi yineliyoruz.
Sendikal nedenler ve farklı gerekçelerle işten çıkarmalar ve
baskılar son bulmalıdır.
7- 696 Sayılı KHK kapsamı dışında bırakılan Kamu Taşeron
İşçileri Daimi Kadroya Geçirilsin
696 sayılı KHK’nın kapsam dışında tuttuğu işçiler ile 696
sayılı KHK’nın yürürlüğe girmesinin ardından taşeron firmalarda istihdam
edilmeye başlamış olan işçilerin de sürekli işçi kadrosuna geçirilmesi ve bu
yolla kamuda taşeron uygulamasına tamamıyla son verilmesi, yerel yönetimlerde
işçilerin de hiçbir ayrım olmadan kamu işçisi statüsüne geçirilmesi için
gerekli mevzuat değişikliklerinin gerçekleştirilmesini talep ediyoruz.
8-Tasarruf Tedbirleri Gerekçesiyle Çalışanların Hakları
Aşındırılmasın
Kamu kaynaklarının israf edilmemesi, hukuksuz, usulsüz ve
kamu yararına olmayan harcamaların sona erdirilmesi doğru olsa da tasarruf adı
altında işçinin emeğinin karşılığı olarak hak ettiği ücreti ve sosyal hakları
yönünden bir sınırlandırmaya gidilmesi kabul edilemez.
9- İş Kazaları ve Meslek Hastalıkları
İnsan onuruna yakışır iş için, çalışma ortam ve koşullarını
iyileştiren, ölümlü iş kazalarını ve meslek hastalıklarını azaltan ve süreç
içinde ortadan kaldırmayı hedefleyen bir yaklaşım esas alınmalıdır. Bunun için
kamusal bir işçi sağlığı ve iş güvenliği alanı yaratmak için bütünlüklü bir
sistem gerekmektedir.
10-Çalışma Hayatında Ayrımcılık Son Bulmalıdır
ILO’nun 190 sayılı Şiddet ve Taciz Sözleşmesi ülkemiz
tarafından da onaylanmalı ve etkin bir biçimde uygulanmalıdır.
İşçi sınıfının önündeki bu engellere ve işçilerin yaşadığı
bu sorunlara karşı üç işçi konfederasyonu olarak bizlerin ortak tutum alması ve
geçmişte olduğu gibi birlikte hareket etmesi hem bir sorumluluk hem de
üyelerimize karşı bir görevdir.
Odatv