BismillahiRahmaniRahim
Hamd Alemlerin Rabbi Allah’a salatu ve salam O’nun Resulü
ve temiz Ehli beytine olsun.
Öylesin bir zamanı yaşıyoruz ki “Hakikat ve Yalan”
birbirine girmiş gibi gözüküyor. İnsanlar artık gerçeklerden uzak görsel
(Virtüel) yalan bir dünyada yaşıyor, hani eskiden derlerdi “Yalan dünya”
işin aslı, yalan olan dünya değil, insanların kendi öz benliklerinden uzak,
sahte “popülist” kimlik üzeri isteyerek oluşturdukları yaşamları yalan. Bunun
iki basit 2 ana temel sebebi var;
1-)
Hayatın (varlığı) anlamını kavramamak.
2-)
Hayatının (var oluşunu) sebebini kavramamak.
Her şey
basit bir denge üzerine yaratılmış, bu denge çok akıllıcı bir programla
geliştirilmiş ve otomatik güncellemelerle mükemmelliğe gitmekte. Her canlı
& cansız yaşam temelini oluşturan, gözle görünmeyecek kadar ve elektronik
mikroskop ile görülebilen milyonlarca elektronlar, onu kapsayan moleküller ve
molekülerin birleşmeleriyle oluşan canlı yapılardır.
Her
canlı & cansız yapı kendine biçilmiş bir görev süresi programı dahilinde
varlığını sürdürür ve görev süresi bitiminde ilk var oluş sebebi olan o güce
geri döner. Dolaysıyla doğanın yapısında var olan hiçbir şey yok olmaz ve her
şey ilk halini geri alır. Hakkaniyet temeline dayalı, akıllıca ve mükemmel
çalışan doğa sistemini orkestra eden, programlayan insan üstü bir gücün
varlığını kavramak, hayatın ve hayatımızın tanımını yapmak ve kavramak
olacaktır. Bunu inkâr etmek ise
gerçekleri sapıtmak olacak, yalan olacaktır ki yalan kendi varlığını hakikat
üzerine inşa etmektedir.
Temel
olarak, İnsanın manevi bir görüşe sahip olması kaçınılmaz ve mutlaktır. Yoksa
insan, hayatın & hayatının ne anlamını nede yönünü anlaması katiyen mümkün
değildir.
İnsanlar,
hayatına “değer ve yön” veren tanımlamalara genelde şu iki başlık altında
yapar:
-
Hakikat:
“Tüm ilahlara hayır, sadece Allah teslim olmak” ya da simetrisi
-
Yalan : “Allah yok, sadece
bizim ilahlarımız var”
İnsan
oğlu hayatına anlam ve yön vermek için ya “Hakikat” üzeri bir yaşam şekli
oluşturur ya da “Yalan” üzeri bir yaşam şekli oluşturur. Hayatında değer & anlam verdiği her şey
bu çerçevede gelişir ve yaşam mücadelesinde ona göre yapar.
İlahi
yaşam; Allah, insanlık için ilahi yaşam sistemini İSLAM olarak ilahi kitaplar
& Peygamberleriyle tanımlanmış ve insanlığın varlığından şu ana kadar
bizleri yalnız bırakmamıştır. Peygamberlerden sonra kendi seçtiği önderleri
yollamıştır ki sapıtmayalım hakikatten uzaklaşmayalım.
İslam
dininin mutlak temel yapısı Tevhittir. İslam
dini Tevhit inancından başka hiçbir yapıyı kabul etmez. Tevhit inancı ise her
türlü ilahları ret eder çünkü tek ilah ALLAH tır. “De
ki: O Allah tektir. Allah her şeyden müstağni ve her şey O’na muhtaçtır. O
doğurmamış ve doğmamıştır. Hiçbir şey O’na denk değildir.” Bu çerçeveden olup bitenlere bakarsak “Hakikat &
Yalan” tanımın daha net yaparız, dolaysıyla ne için ve de kim için yaşadığımız
görürüz. Yaşadığımız ve daha önce yaşananlar daha üst bir seviyeden bakış
açısına sahip olur, kendimizi yalanlar yumağı içinde bulmayız şayet bulsak bile
kendimiz yalancı yapmayız.
Asıl
soru bizler tevhit inancımızın neresindeyiz? Tabi bu
soru tevhit inancına inananlar için! Asıl hitabımız kendini Müslümanım diye
lanse eden bizlerdir.
Tevhit
inancını belirli başlı etapları var ki bu inancımızın da etaplarıdır.
1-)
Bilmek, tanımak; biz, inancımızı Tevhitti ne kadar biliyoruz ve tanıyoruz?
Tevhit inancı nedir ne değildir?
2-) İnanmak;
Biz, bildiğimiz inancımız Tevhitte ne kadar inanıyoruz? İnanmaktaki amacımız
nedir? Ve Kime İnanıyoruz?
3-) Yaşamak;
Biz, bildiğimiz inandığımız inancımız Tevhitti ne kadar yaşıyoruz? İnancımı
yaşarken referanslarım nedir neye göre yaşıyorum?
4-) Ortak
Koşmamak; Biz, Bildiğimiz, inandığımız yaşadığımız Tevhit inancına ne kadar
samimiyiz ve bağlıyız? Tevhit inancımla bütünleştim mi? Dünya işleri dünya da
ki patronlarla Ahiret işleri Allah ile mi görülür! veya nasıl çıkarıma uyarsa
öylemi olsun diyorum?
Bizlerin
samimi & bilinçli olarak cevaplaması gereken sorulardır bunlar.
Buna karşın, İnsanlığı Tevhitten uzaklaştıran, varmış
gibi gözüken fakat gerçekçi olmayan “virtüyel hakikat” vardır o ise yalandır.
Yalan, hakikat üzerinde, denizdeki bir köpüğün çalkantılı fırtınalı havada
oluşması gibi oluşur. Yalan, hakikatin özününden kendini ayrıştırılarak
“virtüyel gerçekler” oluşturmaktır. Daha görsel açıklarsak Yalan hakikatin
simetrik halidir. Örnek: Beyaz & siyah, Güzel & çirkin...vb. Birde
yalan kendi içinde de Asimetrik halini oluşturur ki o ise yalanın yalanıdır.
Demokrasi inanç hürriyettir, inancını sadece kalbinde yaşamak kaydıyla. “Demokrasi Allah inancına karşı çıkmıyor,
demokrasi sana özgürlük veriyor.” diyerek örnek veriyorsun; Alkol &
uyuşturucu satıp aynı anada fuhşu yapılan bir mağazada, sahibi, mağazanın giriş
kapısına “besmele & nazar duası” yazan tabela asmış, adam inançlı,
demeye benzer. Simetrik olanlarda bir uyum vardır “acık ve net” ama asimetrik
yapıda gerçeğin olmadığı gibi yalanı yalanla korunması vardır. Avrupa'nı
İslam'a uyguladığı çifte standarttın ana sebebi budur. “Biz, Allah inanca
karşı değiliz ama Allah’a olan inancın yaşanmasına karşıyız. Yani bizim
“ilahlarımızın” dediğini yapacaksın ve yaşayacaksın fakat sen, Allah inancını
kalbinde tutmakta hürsün” Bunu adına da özgürlük diyorlar.
Filistin'deki & Yemendeki
& Kaşmiri’ deki & Afganistan'daki ve dünyanın her ücra bir köşesindeki
mazlum ve masum insanları korumak & kurtarmakla bu söylediklerinin ne
alakası var diyeceksiniz?
Ben
diyorum ki bizler gören gözümüze taktığımız yalan, ayarı bozulmuş gözlüklerle
hakikati arıyoruz. Ben diyorum ki bizlerin hakikati ararken kullandığımız
terminoloji ve kodlama ilahi değil dolaysıyla bizleri hakikat katiyen
götürmeyeceği gibi bizleri sadece slogancı, İslamcı alışkanlıkları olmuş bir
kültürü yaşatacak, üstüne üstelik buna da tama olarak yalan adına müsaade
ememeyecek.
“Üst akıl & Küresel güç & Siyonistler &
şeytani localar” şeytani güçler yalanı bizlere hakikat olarak kabul ettirmiş ve
üstelik “karşı olmamıza” rağmen yalanı bizlere ölümüne savundurtmaktalar.
Dolaysısıyla bugün Siyonist terörist İsrail istediğini istediği gibi
milyarlarca Müslüman kütleleri olmasına rağmen yapmaktadır. Çünkü bizleri kendi
Yalan sistemlerine bölük pörçük ederek inandırmış olarak yaşattırıyorlar ve
Müslümanı Müslümanla savaştırıyorlar! Ne & kimin adına? Hakikat adına mı?
Yoksa demokrasi (yalan) adına mı? Sosyal yaşantımızdan basit örnekler vereyim;
Zina suç değil, homoseksüellerin evliliğini resmi olarak tanımakta, kadını
toplumun “kullan & at” malı olmakta ve buna özgürlük denmekte, arkasından
da kadınlarımıza “kadına şiddet uygulanıyor, kadın hakları” diye
bağırmaktalar. Özet olarak; hayatın
& hayatımızın varlığı kurdukları yalan “sistem, terminoloji & kodlama”
üzeri kavramamızı ve yaşamamızı sağlayıp, gerçek sorunumuzu görmemiz engellenmektedir.
Bizler, Filistin ve tüm İslam diyarlarını zalimlerin
zulmünden kurtarmak istiyorsak, ilk önce kendimizi yalandan kurtarmalıyız.
Kendimizi kandırmayı bırakmalıyız. Samimiyetimizi yalanı yüceltmek veya
güçlendirmek için değil kendimiz değiştirmek için kullanmalıyız. Filistin
sorunu dünkü sorun değil! yapılan manifestasyonlar dünkü yapılmış
manifestasyonlar değil! Siyonistlerin Filistin halkına, dünya Müslümanlarına ve
insanlığa yaptığı zülüm dünkü zülüm değil! Şayet bizler Tevhit inancımızı kâmil
olarak yaşamayı arzulamaksak (yaşarsak demiyorum) ne Filistin nede diğer İslam
diyarları nede insanlık huzura katiyen kavuşamayacaktır. Bizler istediğimiz
kadar kahrolsun sloganları atalım.
Mustafa
Kemal TAŞPINAR
20 Mayıs
2021