اِنَّ الْمُبَذِّر۪ينَ كَانُٓوا اِخْوَانَ
الشَّيَاط۪ينِۜ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِرَبِّه۪ كَفُورًا
“Çünkü saçıp savuranlar, şeytanların
kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür.” (Isra-27)
Allah (cc) geçmişte nice büyük güçlü devletleri ve
medeniyetleri yerle bir etti, aslında o büyük devletler ve medeniyetler kendi
varlıklarını “israfçı & Ahlaksız & mütekebbir & egosantrik”
arzularını prensip edinerek kendilerinin sonun getirdiler. Bizlerde geçmişteki
medeniyetlerin hatalarını tekrarlayarak dünyamız yıkıcı bir kaosun eşiğine
sürüklüyoruz ve bu kaos gittikçe daha da büyüyecek.
Ne yazı ki insanlık kendi tanımı olan “halife” (kendi hür
iradesi) yerine teknoloji ve hürriyet yalınıyla maddi ve geçici arzularına köle
olmağı tercih etmiştir. Bu ise toplumda ahlaksızlığı, adaletsizliği,
fırsatçılığı, münafıklığı bir sistem haline getirmiştir.
Allah diyor ki “saçıp savuranlar (israf edenler) şeytanların
kardeşleridir” çünkü bu insanlar Allah'ın verdiği nimetlere nankörlük edip,
şükrü etmeyenlerdir. Şeytana kardeş olmak, onun adımlarını takip etmek, gölgesi
olmak, Allah’a karşı isyan etmek, Allah'ın emrine uyumamak ve Allah'ın verdiği
nimetlere karşı nankörlük etmektir. Allah (cc) diyor ki “O halde siz beni anın,
ben de sizi anayım. Bana şükredin ve sakın nimetlerime nankörlük etmeyin.”
(Bakara-152) Fakat bizler Allah’a itaat yerine dünyevi varlıklara sahip olalım
diye birtakım putlara itaat etmekteyiz ki toplumlarımızda bunu açık şekilde
görmekteyiz. “Ama siz Allah’tan başka birtakım putlara tapıyor; bunların ilâh
olduğunu söyleyerek korkunç yalanlar uyduruyorsunuz. Şunu bilin ki, Allah’tan
başka taptıklarınız, size en küçük bir rızık vermeye güç yetiremez. O halde
rızkı ve faydayı sadece Allah katında arayın, yalnızca O’na kulluk edin ve O’na
şükredin. Çünkü sonunda O’na döndürüleceksiniz.” (Ankebut-17)
Bizler öylesine bir hal aldık ki her şeyden şikâyet eden ve
hak yiyerek her şey beleş konan, kişi hak ve hukukunu gözletmeden gasp edip
zorbalık eden, işlerimiz ters gittiğinde sızlayan ve Allah karşı gelip
arkasından şikâyette bulunup kurtuluş maddiyat ve güç sahip olmada arayan, zayıfları
hakir gören, iyilikleri, güzellikleri basit & önemsiz gören ve gösteriş,
riyayı yücelik sayan halimizle israfta sınır tanımayan bir toplum olduk. “Ey
iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz ve helâl olanlarından yiyin!
Eğer yalnız Allah’a kulluk ediyorsanız O’na şükredin!” (Bakara-172). “Mahsulün
biçilip toplandığı gün fakirlerin hakkını verin. Fakat israf etmeyin. Çünkü
Allah, israf edenleri sevmez.” (En-am 141)
Fakat bizleri lükse alıştırdılar, kolaya (beleşçi olmaya)
alıştırdılar, harama alıştırdılar, yalana alıştırdılar, Münafıklığa &
fasıklığa alıştırdılar, gösterişe & riyaya alıştırdılar, zalimliğe ve zulme
sesiz kalmaya alıştırdılar. Şimdide başımıza gelenlerden memnun değiliz ve
şikâyet etmekteyiz! Ey kardeşim, Başımıza taş yağmadığına şükrü edelim. “Eğer
siz şükredip inanırsanız Allah size ne diye azap etsin. Allah, iyiliklerin
karşılığını bol bol veren ve her şeyi hakkiyle bilendir.” (Nisa-147)
Meşhur Dua Kümeyle de deriz ki “İsmu hu deva, itaat hu
kanaat, zikri hu Şifa” yani Allah’a itaat etmek verdiği tüm nimetlere kanaat
/hamt etmektir. Allah’ı anmak, hatırlamak, yüceltmek ise dertlerimize
sıkıntılarımıza deva olmasıdır. Eğer biz Allah'ı unutursak! Allah’a isyan
edersek! bizler nasıl Allah'ı itaat edip anabiliriz ki?
Yaşantımıza bakalım; gerçekleri ve hakikati bilmemize
rağmen, Yalancılık, bencilik, aç gözlülük, gösteriş/ riya, ahlaksızlık, kibir,
haset bizlerin yaşantısının temel taşları olmuş, öylesine ki çocuklarımızda bu
yönde eğitmekte ve yetiştirmekteyiz. Egosantrizm bizlerin yaşantı sistemi
olmuş. Dünyanı süsüne çekiciliğine kanarak şeytanin adımlarını takip edenler
olmuşuz “Sonra onlara mutlaka önlerinden, arkalarından, sağlarından ve
sollarından sokulacağım. Sen de onların çoğunu şükredici bulamayacaksın” dedi.” (A’raf-17).
Allah (cc), bizlere Kitabi kuran kerim, Peygamberi Hz.
Muhammed Mustafa (savs) ve kendi seçtiği Temiz & pak Önderlerini hakikati
ve doğru yolu göstermek için yolladı “Biz ona doğru yolu da eğri yolu da
gösterdik. Artık isterse şükreder, doğru yolda gider; isterse nankörlük edip
eğri yollara sapar.” (Insan-3). Ama buna rağmen, bizler yaşantı ve hayat
sistemi olarak dünyanın çekici süsünü ve hilesini tercih ettik, kendimize açık
ve gizli yeni ilahlar edindik. “Hani Rabbiniz size: «Şayet şükrederseniz size olan
nimetlerimi artırır da artırırım. Yok eğer nankörlük ederseniz, şunu bilin ki
benim azabım çok şiddetlidir» buyurmuştu.” (Ibrahim-7). Bizler, küfrü ve zulmü
“istemiyoruz” diyerek onu kendimize yaşantı şekli olarak benimsedik ve
yaşamaktayız. Bir gerçeği unutuyoruz, Allah her şeyi bir “denge- uyum-
gereklilik" çerçevesinde var etmiştir. Zulüm ve küfür bu dengeyi
bozmaktadır.
Zulüm, Küfür (hakikati saklayıp & saptırıp, büyüklük
taslamak), kabul edilmez bir niteliktir, her kim zulmü görüp, küfrü görüp eğer
değiştirmez kabullenirse, cahilliği üstünlük, fazileti acizlik olarak kabul
eder ve üstüne üstelikte cahilliğini de kendine bir övgü, gösteriş ünvanı
yaparsa, böyle bir yapıda ki her kim olursa olsun ister zengin ister fakir
olsun başına gelecek belaları beklemelidir.
Gün içinde yaşadığımız gece (karanlık), bollukta çektiğimiz
zillet (Pandemi, ekonomik krizler,
zulüm, kaos..vs.) sebebi, zulmü & Küfrü bilmemize ve de görmemize rağmen
değiştirmeyip böyle bir sistemi kendimize yaşam şekli olarak kabul etmemizden
kaynaklanmaktadır.
Sonuç olarak, bizlerin ruhunu esir alan egosantrik
arzularımızın kaynağı maddiyat hastalığında, eğer bizler kendimizi israftan,
dünyaya tapınmaktan kurtaramazsak, kendimizi iyileştirmek için çaba
göstermezsek şu gerçeği iyi bilelim; yaşadığımız ve yaşayacağımız bütün bu
felaketlerin suç ne şeytanda ne dış güçlerde nede pendemilerde nede kuraklıkta
nede klimada ki farklılıklarda bütün bu faktörleri işlev haline getiren, var
eden bizlerin kabul edilmez tavırların bozduğu ilahi “denge-uyum-gereklilik"
kurallardır. Bir hadiste der ki “Eğer bir zulmü gördüğünüzde elinizle
değiştirin, buna kadir değilseniz ağızınızla değiştirmeye çalışın eğer bunanda
kadir değilseniz kalbinizle buyuz edin bu ise imanın en aşağı seviyesidir”
“Bir topluluk (kavim) kendi öz
durumunu değiştirmedikçe Allah onların öz durumunu değiştirmez.” (Rad-11)
Mustafa Kemal TASPINAR