Bisimillahirahmanirahim
Daha önceki yazımızda hayatın ve hayatımızın yönün belirlemek için temel
prensiplerden bahsetmiştik.
1-) “Hayat”ın anlamını kavramak. 2-) “Hayatımız”ın Anlamını
kavramak. Bunu da iki şekilde yaptığımızı söylemiştik 1-) Hakikat üzeri
“La ilahe illallah” veya 1’-) Yalan üzeri “La Allah illa ilahlar”.
Hakikatin simetrisi olan yalan kendisini hakikat üzerinden var etmiştir
demiştik. Fakat yalanında asimetrisinin olduğunu o ise yalanın yalanı demiştik.
Onu da açıklarken “Yalanı başka yalan ile gerçekçi kılmak” demiştik ve bizler
hayatımızı “Hakikat & yalan” madalyonun iki yüzü mantığı dahilinde
kavrıyor, algılıyor, yönlendiriyoruz ve yaşıyoruz diyerek açıklama getirmiştik.
Bu açıklamaları Filistin'de Yemende Kaşmirde ve dünyanın her ücra bir
köşesindeki mazlum ve masum insanların verdiği mücadele ile ilintilemiştik.
Özet olarak, Tevhit inancımıza olan bilinçli, güçlü, samimi bağımızla bu
sorunların üstünden gelebiliriz diyerek neticelendirmiştik.
Şimdi tevhit inancımızla nasıl tüm sorunların üstünden gelebiliriz? bu
Kısımı açmamak isterim;
Daha önceki yazımda Tevhit inancımızı 4 ana başlık altında ele almıştık: Bilmek
(tanımak), İnanmak, Samimi yaşamak ve Ortak koşmamak. Eğer
bizler bu 4 ana başlığı hayatımızın özünü kapsayan olarak alırsak, bizlerin
korkacağı hiçbir maddi manevi güç & engel yoktur. Dünyanın nimetleriyle
nimetlenmemize rağmen beklentimiz dünyadan olmadan yüceliriz, yükseliriz ve
zafere ulaşırız. “Görmedin mi! Allah nasıl bir benzetme yaptı: (Tevhit ve
marifetullah) güzel söz, kökü (yerde) sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaç
gibidir.? Ki o (ağaç), Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir.”
(Ibrahim-24,25)
“kötü bir sözün (yalan/batıl ve sahibinin) durumu da (gövdesi) yerin üstünden
kolayca sökülüp koparılan, bu sebeple kalıcı olması mümkün olmayan kötü bir
ağaç gibidir.” (Ibrahim-26)
Peygamberimizin bilinen ve çokça tekrarlan bir hadis derki;
“Bir yerde kötülük gördüğünüzde Onun elinizle değiştirin,
eğer ona muktedir değilseniz ağzınızla değiştirin eğer ona da muktedir
değilseniz kalbinizle buyuz edin ki bu imanın en düşük seviyesidir.”
Bu hadis aslında bizim imanımızı /inancımızı ölçen bir barometredir.
Iman'ın kalbimizde oluşması için her şeyden önce kötülük karşısında duyarlı
olmamız şart ki onu değiştirmek isteyelim, aksi takdirde sadece kötülüğe
seyirci kalır hata “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” mantığınla
yapılan kötülüğü umursamayız destekleriz.
Bugünkü İslam toplumlarına global olarak baktığımızda ki zannımız şudur;
Müslümanlar, Tevhit inancını “bilmekte, inanmakta ve yaşamaktalar” çünkü
kendilerinin Müslüman olduklarını ilan ediyorlar”. Fakat bu pratikte ne kadar gerçekçidir?
İslam toplumları, peygamberimizin vefatından günümüze dek her ortamında ve
her fırsata yalan/batıl tarafından değiştirilmeğe çalışılmıştır. İslam
toplumları üzerinde bu değiştirme baskısı iki türlü gerçekleşmiştir.
1-) Kültürel (inançsal). 2-) Fiziksel (zulüm).
Bu iki yol, “durum ve ortama” göre “Zalim & yalancılar” tarafından nesilden nesille
sistematik olarak uygulanmıştır. Nesillere aktarılan inanç, her
defasında “Zalim & yalancılar”
sistemleri (krallık, sultanlıklar, demokrasi, beşerî teoloji)
terminolojisi & kodlamasıyla farklı tanımlamalar, kavramlarla
sulandırılmış, neticesinde ayrılıklar & sapıklıklar doğal olarak kendini
göstermiştir. Oluşan Farklıklar, inancın (tevhit) simetrisini (ateizm) ve
asimetrisini (deizm & yalancı dini) oluşturmuştur. Dolayısıyla İlahi
kitabın, Peygamberin olmadığı ya da saptırıldığı, açık ve gizli olarak Allah’a
ortak koşulan bir “Allah inancı & yaşantısı” oluşmuştur. Nesilden nesiler
aktarılan inanç anlayışı & tanımı, toplumu kendi öz inancından
(kimliğinden) “teknoloji & modernite & demokrasi & dünya
makamları & fakirlik” adı altında bilinçli ve şuursuzca
uzaklaştırılması sağlanarak her yeni nesil “hayatı” ve “hayatlarını”
materyalist zihniyetin (yalan/batıl) inanç olarak kavramaları ve yaşamaları
sağlanmıştır. Fakat Allah (cc), buyuruyor ki “Kesin olarak
bilesiniz ki bu kitabı (tevhit dini) kuşkusuz biz indirdik ve onu mutlaka
koruyan da yine biziz.” (Hicr-9)
Bugünkü genel olarak (istisnalar hariç) İslam toplumlarının inancı İslam
değildir. Toplumlarının kültürel
yaşamına İslam denmiştir. İslam toplumlarında ki inanç tanımı/ kavramı batıl
zihniyetin “terminoloji ve kodlamasını” çizdiği çerçeve içinde mezhepçilik
adı altında, kültürel zenginlik, folklorik renk, nostaljik hobi, tarikatçılık
ve kavmiyetçilik olarak yerini almaktadır. Kısaca İslam, bize atalarımızdan
kalan çok paylara bölünmüş bir mirasıdır. Bizlerde bölünmüş mirası yiyen
“İslamcılarız”.
(Yanlış anlaşılmamak için bir
parantez açmak isterim; “İblîs, “Rabbim! Benim sapmama imkân verdiğin için
yemin olsun ki ben de yeryüzünde onlara (günahları) şirin göstereceğim ve
aralarından senin samimi kulların hariç- onların topunu kesinlikle yoldan
çıkaracağım.” (Hicr-39,40). Allah şöyle buyurdu: “İşte bu (ihlâs ve teslimiyet
yolu), bana varan dosdoğru yoldur.” (Hicr-41))
Ne yazık ki “hayatın ve hayatımızın” tanımlamasını, algılamasını Tevhit
inancı doğrultusunda yaptığımızı söylememize rağmen tevhit inancına göre
yaşamamaktayız. Tam anlamıyla Asimetrik (İşimize & çıkarımıza geldiği gibi) bir inancımız var. Kültürel
mirasa sahip olduğumuz için bizlerin inancının tevhit olduğunu sanıyoruz, çünkü
Annemiz & babamız kendine Müslüman diyordu ve Müslüman bir toplumda dünyaya
geldik dolaysıyla kimliğimiz İslam ve bizde Müslümanız, birde Müslüman olmak
için sadece şehadet getirmeyi de yeterli görüyoruz. Ama Allah (cc), bir ayetinde diyor ki “Bedeviler,
inandık dediler de ki: İnanmadınız ve fakat Müslüman olduk deyin ve inanç,
henüz gönüllerinize girmedi sizin ve Allah'a ve Peygamberine itaat ederseniz
yaptığınız iyiliklerin sevabından hiçbir şey eksilmez,” (Hucurat-14)
Allah ayetinde açıkça iman etmenin sadece “biliyoruz ve inandık” demekle
olmadığını açıkça göstermekte, bu ne zaman Allah ve Resulüne her
şart & ortamda itaatle yaşamak olursa, o zaman inancın bütün güzelliklerine
sahip olabiliriz. Fakta dikkat etmemiz gereken bir diğer husus yaşantımızda
Allah (cc) hiçbir unsuru ortak koşmadan ihlaslı (samimi) bir bağlılıkla itaat
ederek yaşamamız gerekmektedir.
Asimetrik bir inanç, sadece kendimiz kandırmaktan başka bir şey değil.
Mesela; “Ben Allah’a inanıyorum fakat günümüzde dinin insanlığı yönlendirmek
için yetersiz”, veya “Müslümanları yönlendiren İslam liderleri münafıkta
olsa, zalimde olsa itaat şarttır.” veya “Bir Müslümanın feryadını işitip
de banane demek, seyirci kalmak, o benim derdim değil” diyerek hakikati
çıkarı için yalan ile gizlemek ve yalanı da yalanla gerçek kılmak bizlerin
kendisini “yalanla” kandırmasıdır. Yani asimetrik bir inanca sahip
olmamız demektir.
Ne yazık ki yaşadığımız bu ortamda Allah ortak koşmak sistematik bir hal
almış ve daha da kötü bir hal almaya da yönelmektedir. Hayata ve hayatımıza yön
veren kavramları ve algılamaları tanımlamak için kullandığımız terminoloji
ve kodlama ilah değil! Yalandır. Üstüne üstelik Teknolojiği
elinde bulunduranlar, teknolojiyi şeytani arzularına alet ederek insanları
teknoloji bağımlısı yapıp, kendilerine (ilahsız, şeytani bir hayata) köle
etmekteler, daha açık söylersek Allah’a inancı (Tevhit) ortadan
kaldırmaktadırlar.
Ne yazık ki Gelecek nesiller yaşantılarında seçim hakları olmadığı gibi
düşünme özgürlükleri “hür iradeleri” de elinden alınmış olacaktır. Böyle bir
ortamda bırakın Filistin'i, Yemeni, Kaşmiri...milleti, vatanı, “insandan ve
inancından” bile bahseder halde olamayacağız ya da sistemin sunduğu e-İnancı
yaşayacağız ki şu an bir nevi onu yaşıyoruz.
İnsanlığın önünde sadece iki seçenek
vardır;
1-) Hakikat, İlahi sistem. Allah’tan başka ilah yoktur. Her türlü
ilahlar hayır.
2-) Yalan/Batıl, Beşerî sistemler. Sadece her türlü İlahlara evet.
Allah’a hayır.
Artık ne ülkeler nede milletler ne cinsiyet nede farklı inançlarını
olmayacağı bir devre doğru gidiyoruz. Yaratılışın değişmez kanunu “denge & uyum & gereklilik”
prensibi gereğince her
şey aslına “Hakikate” dönecektir. Fakat bu arada birçokları ise “Materyaliste
konfor & özgürlük & demokrasi” diyerek yalan/batıl tarafında yerini
alacak.
Bilmemiz gerekir, Bizler, Müslüman
toplumları bu şeytani güçlerin hedefinde olmamızı tek sebebi Tevhit inancının
göstermelikte olsa temsilcileriyiz. “Onlar”, Tevhit inancını kökten silmek
istemektedirler. Çünkü tevhit inancını gerçek olarak yaşayan, savunan,
sahiplenen kişilerin olması, İslam toplumlarında tevhit inancını daim
kılmaktadır. Dolaysıyla Tevhit düşmanlarının Yemende, Kaşmirde, Afganistan'da,
Nijerya'da, İran'da, Türkiye'de, Lübnan'da tüm Müslüman diyarların da
yaptıkları her türlü baskıların, (zulüm, kaos, sosyal & ekonomik
sorunlar & kültürel sapıklık, fitne, nifak, geri kalmışlık ve
komplekslerinin) tek ana
sebebi budur. “Ekonomik çıkar” savaşları, “demokrasi & özgürlük”
sloganları göstermelik bir vitrin, kandırmaca ve onların istedikleri oyunu
oynamadır. Bizler, “hayatın ve hayatımızın” tanımını ve algılamasını
onarlın kullandığı terminoloji ve kodlamayla yapmamızdır. Fakat “Onlar”,
açıkladığımız gibi “hayat & haytalarını” tanımını katiyen bu şekilde
tanımlamaktadırlar. “Şeytanın durumu gibi; çünkü insana 'İnkâr
et' dedi, inkâr edince de: 'Gerçek şu ki, ben senden uzağım. Doğrusu ben,
alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım' dedi.” (Hasr-16)
Netice olarak; Şeytani
güçlerin bir hesabi varsa Allah’ında bir hesabı vardır ki Allah'ın hesabı
şeytani güçlerin planı üzerinden oluşmaktadır. Şeytani güçler Tevhidi yok etmek
için yaptıkları tüm planlar, onların kendi yıkımları için yaptıkları çetin ve
amansız Allah'ın bir plandır. Allah (cc) arzusu “Biz yer yüzündeki mazlum
ve masum halkları iktidar sahibi yapmak arzusundayız” (Kasas-5) Allah
(cc), kendine itaat edenleri onurlandırmak ve yüceltmek istemektedir. Galip
gelen, (İnsanlığın, Filistin ve diğer tüm İslam diyarlarını
kurtuluş, gücü, başarı temeli, zaferi) sadece “Allah taraftarları”
olacaktır.
Müslümanların & insanlığın
kurtuluşu yakındır fakat;
1-) Vahdet; Tüm dünya
insanlarının (tevhit inancına sahip olanlar), tevhit bayrağı altında tek bir
ses olması. Her türlü (irk, renk, dil, meşrep, etnik, mezhep)
farklılıkların bir kenar itilmesi ve şeytani güç deccala (Siyonistlere,
ateistlere, mürtedinler & münafıklar, Kafirler & müşrikler)
karşı tevhit inancına samimi iman ederek tek yürek olmak. “Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman
etmişseniz en üstün olan sizlersiniz.” (Al-i Imran-139)
2-) Allah & Resulüne ve sizden
olan hakikat yönlendiren öndere itaat* etmek; Tevhit bayrağı altında tek
bir yumruk olarak hakikate yönlendiren öndere (kurtuluşa) tabi olarak hareket
etmek. *(“Ve onları, kendi emrimizle hidayete yönelten önderler
kıldık,” (Enbiya) “Ve onların içinden, sabrettikleri zaman
emrimizle doğru yola iletip-yönelten önderler kıldık; onlar bizim ayetlerimize
kesin bilgiyle inanıyorlardı...” (secede-24))
3-) Düşmanı kötü niyetinden
caydırmak için Teknolojik ve silah olarak gelişmek, En son Filistinli kardeşlerimizin
taş atma yerin basit Füze fırlatması bile siyonist İsrail’in artık kolay kolay
savaşa girmesini engellemiştir fakat savaşı terör eylemleriyle
yürütecektir.
4-) Şeytan & Siyonist ABD
& Israil'den korkmamak. Siyonist devlet, Elindeki tüm teknolojiye
rağmen gerçekten bir ekran bir devlettir. Siyonistlerin gücü Hollywood
filmlerindeki kahramanlıktır. Bunu Lübnanlı Hizbullah kardeşlerimiz Temmuz 2006
da ve bugünde Mayıs 2021 de Filistinli Hizbullah kardeşlerimiz ispatlamıştır.
Direniş/kurtuluş cephesiyle artık Hollywood efsaneleri bitmiştir. Fakat ABD
& AB & Şeytani şeyh ve batı uşakları/ köleleri “demokrasi & insan
hakları” adıyla Tevhide karşı savaşmaya kendi taşeronlarıyla devam edecektir.
5-) Sosyal İletişim Ağları
(S.I.A); Sosyal iletişim ağlarını Siyonistlerin tam olarak kontrol
edememesi. Haberlerin anında ve direk değiştirilmeden, çaptırılmadan tüm
dünyayla paylaşılması ve S.I.A haberlerinin yöneticilere yaptığı toplumsal
baskı. Fakat dikkat edilmesi gereken husus sosyal iletişim ağları nefsimiz
gibidir. Eğer kontrolünü kendimiz yapamazsak bizleri çok farklı mecralarda
götürebilir.
Buradan varacağımız; Eğer Biz Tevhit
bayrağı altında Birlik olursak, her türlü mezhebi, ırkçı, etnik farklılıklarımız bir kenara iterek
sadece Allah’a hiçbir ortak koşmadan O’nun Resulüne ve doğru
yola ileten önderine teslim olursak, İslam & insanlık dünyasındaki her
türlü züllüme, kaosa, ekonomik ve sosyal problemlere en hızlı şekilde son
veririz. Fakat, Dünya mevkisi, mala & mülke & iktidar sevgisi
kalbimize yer etmişse ve hesaplar bunu üzerin kurulmuşsa, bizlerin aldığı
zaferler rağmen “onlar” bizlerle oynamaya ve bizleri yönlendirmeye &
kandırmaya devam edeceklerdir.
Sonuç olarak; “İnsanlık &
Müslümanlar” bir seçimi yapma zorundadır, Ya Allah'ın seçtiği ve emriyle
insanları doğru yola ileten İlahi önder tarafında yere alacak ya da şeytanin
emrindeki deccalın ordusuna hizmetkar olacak. Asimetrik inanç olmaz.
Buradan ülkemizi yönetenlerin dikkatini çekmek isterim.
Mustafa Kemal TASPINAR
21 MAYIS 2021