Ayrıca içeriğinde çok önemli bir yer tutan "üçüncü
cins" adı altında Lût kavmine özgü davranış bozukluğunu ve onun ötesindeki
sapkınlıkları legal hâle getirmemiz istenmektedir. Mütedeyyin diye
tanımladığımız bizim kesim baştan beri,
"değerlerimiz bize yeter" diyerek bu sinsi projeye karşı
çıkıyordu. Biz bu konuda şöyle bir soru sormuş olalım! Karşı geldiğimiz bu
proje bir başlangıç mıdır, bir sonuç mudur? Bu projenin "siyâk ve
sibak" olarak (öncesi ve sonrası) var mıdır? Bu ve bugüne kadar uygulanan
projeler madem ki bizim toplumumuzu "muasır medeniyet" seviyesine
ulaştırmayı amaçlıyordu şu hâlde sormamız lâzım, bu projeler bizi çağdaş
uygarlık seviyesine ulaştırdı mı?
Biz her konuda olduğu gibi bu hususta da olaya Kûr'ân
perspektifi ile "maruf-münker" zaviyesinden bakmak durumundayız.
(Al-i İmrân:110; Tevbe:71), Ayetlerde belirtildiği üzere, Mü'min erkekler ve
mü'min kadınlar bireysel ve ailevî yaşamlarında olduğu gibi kamusal alanda da
iyi olan, olumlu olan, birey ve toplumun faydasına olan her kural ve olguyu
tesis ve muhafaza için çaba harcarlar. Yine aynı şekilde olumsuz olanı, yani
birey, aile ve toplumun huzurunu ve insicamını bozacak, birey, aile ve topluma
zarar verecek her türlü kötülüğü bertaraf etmek için mücadele verirler.
Şu bir hakikat ki bizim toplumumuza dayatılan ve on yıl
dolayında uygulamada kalan İstanbul Sözleşmesi amacına ulaşamamış ve
uygulamalar başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Üstelik birçok mağduriyetlere,
birçok olumsuzluklara, birçok aile facialarına sebebiyet vererek.
Bizi kendilerine benzetmek istediler, beceremediler. Veya
biz beceremedik! Çünkü bu gömlek bize uymuyor! Tamam çok fire verdik ama genel
anlamda toplumumuzun ezici çoğunluğu bunca taarruz ve tahribata rağmen aile
kutsiyetine inanıyor, ahlâkî değerlere önem veriyor, "namusum için,
kutsalım için ölürüm" diyor.
Halkımız net bir şekilde gördü ki, İstanbul Sözleşmesi
"sadra şifa" olmadı, aksine zarar verdi. Bizi kendilerine benzetmek
için bizden istedikleri tek şey değerlerimizi hafife almamız ve zamanla
değerlerimizden soyutlanmamızdı. "Siz onlardan olmadıkça onlar sizden razı
olmazlar." (Bakara:120)
Sözleşmenin dört ayrı yerinde, "sözde namus"
ifadesi geçiyor. Bu demektir ki namus olgusu onlar için bir değer, bir anlam
ifade etmiyor. Bizden de böyle bir bakış açısına sahip olmamızı bekliyorlar.
Kopenhag Kriterleri ve Avrupa Uyum Yasaları'na istinaden
zinanın suç olmaktan çıkarılmasının asıl nedeni namus olgusunu hafife almamızın
istenmesine ilişkindi.. Bir başka ifade ile 100 yıla dayanan Avrupa kültürüne
adaptasyon çalışmalarının son halkası olan İstanbul Sözleşmesi ve bunun türevi
olan 6284 sayılı kanun metni ile bize zerk edilmeye çalışılan ahlâkî
değerlerimizden soyutlanma ameliyesinden başka bir şey değildir.
Şunu bilmiş olalım ki, bize çekilen her türlü operasyon
karşısında gardımızı çok iyi almalıyız. Evet, başta medya kuruluşlarımız, diğer
taraftan STK'larımız olmak üzere bütün bir kamuoyumuzdan gelen tepkiler
sonucunda bizzat Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan'ın almış olduğu kararla
İstanbul Sözleşmesi'nden ayrıldık. Ancak bu yetmez. Çünkü İstanbul Sözleşmesi
referans alınarak hazırlanmış olan 6284 sayılı kanun metni de sonlandırılmalı
ve zina suç sayılmalı.
İstanbul Sözleşmesi'nin iptal edilmesinin hemen akabinde bir
takım hükümet yetkililerimize "Ankara Sözleşmesi" ifadesini
kullanması kamuoyumuz açısından manidar olmakla birlikte bir takım endişeleri
de beraberinde getirmektedir. Bu hazırlanması tasarlanan yeni sözleşme bizim
örf, anane ve kültürümüzle örtüşecek mi? Bizim aidiyet değerlerimize, bizim
toplumsal dokumuza uyum sağlayacak mı? Kamuoyumuz böyle bir beklenti içerisinde
bulunmaktadır. Sözleşme isminin de
"Anadolu Sözleşmesi" olmasını istemektedirler. Ayrıca şu hususa da
temas etmiş olalım. Bugünlerde bir "Anayasa" tartışmasızdır gidiyor. Bizim
yeni sözleşme için beklentilerimiz neyse yeni Anayasa için de beklentilerimiz,
arzu ve temennimiz odur. Ahlâkî savrulmalarda ne kadar fire vermiş olursak
olalım yadsınamaz bir gerçeğin altını çizmiş olalım ki, bu toplumun % 99'u
Müslümandır. Şu hâlde bizim aidiyet değerlerimiz ölçüdür. % 1'lik gayri müslim
vatandaşlarımızın hak ve hukukunu korumak yine o Anayasa'nın içerisinde
mündemiç olacaktır. Bunda kimsenin kuşkusu olmasın.
(Mümtehine:8)