Aynı zamanda İsrail’in bağımsızlığını ilan ettiği tarih olan
14 Mayıs 1948 tarihinin hemen ertesi günü 15 Mayıs gününün Filistinliler tarafından
Nekbe (büyük felaket) günü olarak anılması İsrailli yerleşimciler tarafından
ise kurtuluş günü olarak kutlanması her iki taraftan düzenlenen program ve
protesto gösterilerinin Kudüs Günü ve Ramazan’ın hepsinin bir araya gelmiş
olması olayların küçük birer çatışma olarak kalmayacağının ip uçlarını çoktan
vermişti bile.
Protesto gösterilerinin başlaması ile oluşan çatışmalarda
yüzlerce Filistinli sert müdahale neticesi ile yaralandı. Cuma namazı kılmak
için Mescid-i Aksaya giden on binlerce Filistinli ve Kudüs Günü münasebeti ile
düzenlenen yürüyüş ve gösterilere
İsrail polisi ve İşgalci yerleşimcilerden yapılan karşı müdahale ile olaylar
seyrinden çıktı ve Kudüs Günü 500’e yakın Filistinli yaralanarak hastanelere
kaldırıldı. Bunların içinde 10 kadarının durumu kritikti. Ertesi gün olaylar
devam etti ve 100 kişiye yakın Filistinli daha hastaneye kaldırıldı. Bir İsrail
Polisi yaralandı. Kudüs Günü münasebeti ile Mescid-i Aksa’da başlayan protesto
gösterileri diğer şehirlere de yansıdı ve Ramallah ve Hayfa’da da Filistinli
protestocular İsrail polisi ile çatıştı. Bunun üzerine İsrail artan gösterileri
bahane ederek Gazze sınırındaki ve uluslararası hukuka göre Ürdün kontrolündeki
Batı Şeria’da güvenlik güçlerini takviye ederek müdahalelerde bulunacaklarını açıkladı. Ertesi pazartesi ise söylediklerini
gerçekleştirmek için Kudüs’ü takviye askeri birliği ve İsrail Polisi ile geniş
bir abluka altına aldı. Bu arada Haremi Şerif ve doğu Kudüs’te Şeyh Cerrah
bölgesindeki Filistinlilerin evlerinden çıkartılarak Yahudi yerleşimcilerin
yerleştirilmeleri sebebiyle çıkan çatışmalarda da 205 Filistinli ile 18 İsrail
polisi yaralanması ile olaylar daha büyük bir ivme kazanarak artık iç savaş
konumuna ilerlemişti.
Hem Şeyh Cerrah’ta hem Mescid-i Aksa’da Müslümanlar İsrail
Polisinin bu bölgelere girmesini engellemek için nöbet tutmaya başladılar.
11/05/2021 tarihinde Gazze’deki direniş grupları ortak yaptıkları açıklama ile
gelişen bu olaylar neticesinde ismine “Kudüs Kılıcı” verdikleri operasyonları
başlattıklarını duyurdular. Kassam
Tugayları sözcüsü yaptığı açıklama ile İsrail’e Mescid-i Aksa’da uyguladıkları
ablukayı kaldırmaları için 2 saat süre tanıdı ve ellerinde 120 km menzilli A120
model yeni bir füzeye sahip olduklarını duyurdu.
Ancak İsrail ablukayı kaldırmayarak baskıları artırdı ve buna ilave olarak Gazze’yi savaş uçakları ile bombardıman altına aldı. Bunun üzerine direniş güçlerinin İsrail topraklarına füze saldırıları başladı. Gazze direnişinin ardı arkası kesilmeyen ve birçoğu da İsrail’in meşhur demir kubbesini delik deşik edip yerleşim yerlerine düşmeye başlayan füzeleri göndermesi İsrail ile birlikte bütün dünya büyük bir şaşkınlığa uğrayarak direnişin sahip olduğu silah envanteri hakkında hayrete düştüler.
Öyle ki İsrail’in en meşhur tv kanallarından “tv 12” de analizciler “Kasım Süleymani, Mossad’ı aşarak 40 km'lik Gazze’ye bu kadar çok füzeyi nasıl soktu nereye sakladı? Netanyahu buna cevap vermelidir? “ diyerek şaşkınlıklarını ve hayretlerini itiraf ediyorlardı.
Şehid Kasım Süleymani bizzat kendisi bu işleri organize
ederek yıllar süren bir çalışma ile İran’ın Bedir 3, Siicin-55, Fecr- 5 ve her
seferinde 100 kadar füzeyi aynı anda atabilecek füze rampalarını Gazze’ye kadar
sokmuştu.
Hamas ve İslami Cihad’ın yürüttükleri Kudüs Kılıcı
operasyonu İsrail’in tüm savunma ve saldırılarına rağmen başarılı oldu ve
İsrail yönetimi haddinden fazla zora soktu.
Neticede İsrail başta Mısır olmak üzere bazı ülkelerden
ateşkes için arabulucu olmalarını ısrarla istemesine rağmen buna yanaşacak bir
destekçi bulamadı kendine ve tek taraflı olarak ateşkes ilan etmek zorunda
kaldı.
11 günlük savaş sürecinde İsrail tek taraflı ateşkes ilan
etmesi ile birlikte Gazzeli direniş grupları bunu bir zafer olarak ilan ettiler
ve buna ilişkin kutlamalar yapmaya başladılar. Uluslararası Ortadoğu uzmanları
ve siyaset otoriteleri de bu gerçeği istemeyerek de olsa itiraf etmeye
başladılar.
Direniş örgütleri ve Gazze halkı bu ateşkesi zafer olarak
kutlarken içimizden bazıları aslında değişen hiçbir şey olmadı bunun neresi
zafer? İsrail Kudüs’ten mi çekildi? İşgale son mu verdi? Niye bunu zafer olarak
kabul edip kutluyorsunuz diye tepki vererek sorular soruyorlar.
Hamas Lideri İsmail
Heniye. “Kudüs artık ümmetin hür Müslümanları ve hür Hristiyanların
cephesidir. Karşımızda bir işgal ve
işgale karşı bir direniş var” diyerek direnişin kazanımını ilan etti.
Hamas’ın sürpriz füzeleri ile şaşkına uğrayan İsrail kara harekatı yapmaktan vaz geçti. Daha önceki Gazze İşgallerinde en büyük sivil halk kaybı kara işgallerinde verilmişti. İsrail’i korkutarak bundan imtina ettirmiş olmak bir zaferdir ve Yüzlerce Filistinlinin hayatı bu sayede kurtarılmıştır. İsrail bu savaş ile birlikte ilk defa korkuyu hissetti ve savaş ve yenilme korkusu ile karşı karşıya kaldı. İsrail’in en çok önem verdiği ve varlığını üzerine kurduğu esas İsrail’in güvenlikli olmasıydı. Bunu iyi bilen Filistin direnişi de savunma stratejisini bu esas üzerine kurmuştur ve İsrail halkının güvenli ortamını hedef alarak onu yıpratmaya ve aslında bu güvenin ne kadar yok olmaya yakın olduğunu göstermeye çalışmaktadır. Artık İsrail Kudüs’e saldırmaya devam ettiği müddetçe rahat edemeyeceğini, güvende kalamayacağını anladı. İsrail’in şimdiye kadar ki stratejisi Filistinlileri bölüp ayrı ayrı saldırmak üzere kurgulanmıştır İran tüm direniş örgütlerinin hepsini ayrım yapmadan destekleyerek ve silahlandırarak aynı zamanda onların senkronize hareket etmelerini ve birbirlerine güvenmelerini de sağlayarak bu denklemi de kırdı. Kudüs’e saldırırsanız artık Gazze ayağa kalkacak. Gazze’ye saldırırsanız Batı Şeria ve 1948 de işgal edilen bölgedeki Filistinliler ayaklanacak denildi. Elbette bunun strateji ve planlamasını da Ayetullah Hamaney 2018’de “Batı Şeria silahlanmalıdır” beyanı ile yapmıştır. Yani İsrail’i kara harakatından vaz geçirmek bir zaferdir. Aralarında çeşitli itilafları barındıran Filistin direniş örgütlerinin birlikte hareket etmelerini sağlamak ve bunun önemini onlara uygulama ile göstermiş olmak büyük bir zaferdir. İsrail halkının Kudüs’ün ve çevresinin güvenli bir vatan olduğu inancını yıkmak bir zaferdir.
Gözünü Filistin ile Kudüs ile açan bir neslin çocuklarıyız
biz. Daha “Ali top at” cümlesini
öğrenmeden “İsrail Kudüs’ten çık” cümlesini kuran nesiliz. Çocukluğumuz Kudüs
masalları ile gençliğimiz “Kahrolsun İsrail”, “Free Palestene”, “ve Kudüs’e
özgürlük” sloganları ile geçti. İsrail bayrağı yaktığımız için jop yedik
tutuklandık damga yedik. Saltanatı sevmeyiz Osmanlıya ağır eleştiriler
getiririz ama artık muhafazakar camianın amentüsü haline gelen Abdülhamit’in
toprak talebine “Kılıçla alınan ancak kılıçla verilir” sözü ile itiraz ederek
Theodor Herlz’i huzurundan kovduğu rivayetine masalda olsa inanmak
isteriz. Öyle ya Abdülhamit’in tahta
geçtiği 1876 yılından 5-6 yıl Filistin’e en büyük göçlerin yapıldığını 1882’de
Siyonist yerleşim yerlerinin kurulduğunu ve 1890 yılında da göçlerin hız
kazandığını iyi biliriz ama yine de bu ona olan sempatimizi etkilemez.
Biz Filistin mücadelesini sapan taşları ile verildiği ilk günlerine aşinayız. Dilimizden Kudüs özgürlük şarkıları hiç düşmedi.
“Yokuşlar kaybolur çıkarız düze
Kavuşuruz sonu gelmez gündüze
Sapan taşlarının yanında füze
Başka alemlerden farkımız bizim “
gibi mısralarımız şarkıları ezgileri dilimizden düşürmezdik.
Abbas Musavi bizim Che Guevara’mız Yahya Ayaş Fidel Castro’muz, İmad Mugniye
ise Mc.Gyver’imizdi bizim. Kudüs davası ile ilgili her adımı her gelişmeyi
takip etmişiz. Her yeni haber müjdeli muştu olmuştur. Her şehid ve sivrilen
lider odamızın duvarlarını süslemiştir. Hasan Nasrullah’ın gençlik fotolarını
bulup birbirimize göstermek en büyük ikramımızdır. Hizbullah posterleri
çıkartmaları şehitlerin resimleri kartpostallarımızdı bizim. Bizim için
İsrail’e atılan her taş zaferken İsrail’in öve öve bitiremediği demir kubbesini
delik deşik ederek çeşitli hedefleri harap eden füzelerin elde ettiği bu sonuç
mu zafer sayılmayacak? Aylarca yıllarca İran’a karşı psikolojik söyleme girişen
İsrail’in uluslararası kamuoyunu etkilemek için yaptığı İran’ı bombalarız şöyle
ederiz böyle yaparız söylemleri ile üstünlüğünden dem vururken İran’ın
gölgesinin gölgesi olan Hamas ve İslami Cihad ile bile yenik düşmüş olması ve
aslında kağıttan bir devlet olduğunu anlamamız ve bütün dünyanın da anlamış
olması açısından bizim için bir zaferdir.
Diyorlar ki kaç İsrail askeri öldürdünüz de böyle seviniyor
zafer kutluyorsunuz. Bunu söyleyenlere düşman kafası saymak faşistlerin işidir.
Biz davamızı onurumuzu duruşumuzu zaferimizi buna bağlamadık. Biz şehitlerimizi
sayarız ki bütün kutsiyet ve yücelikler onlardadır ve onların varlıkları
zaferin ta kendisidir.
Biz biliyoruz ki bize bu soruyu sonarların amaçları aslında
var olduğunu düşündükleri bir realiteyi bize hatırlatmak değildir. Aslında bu
soruları soranlar İran’ın bölge direniş güçlerine sağlamış olduğu bu imkanları
küçümsemek hafife almak ve en azından kamuoyunun önünde önemsizleştirmek
gayretlerinden kaynaklanıyor. Baştan beri sudan bahaneler ile direnişin
tarafından uzak kalmış olmalarının acayipliğini gafletini örtbas etme
çabalarıdır. Öyle ya birçoğu Sünni camiadan olup İslamcı geçinen, ümmetçi geçinen
ve İran’ı ise mezhepçilik ve ümmet içinde bir fitne olmakla suçlayan bu
kimselerin hiçbiri ve Sünni ülkelerden herhangi biri kendi mezheplerinden olan
Filistin direnişine yardım etmezken Şii İran’ın onlara yardım etmesi onların
bugüne kadar söyledikleri iftiraların yalan olduğunu ortaya dökmüş oldu.
Bugün İran’ın aslında Ümmetin tüm dertleri ile dertlendiği
ve bunu yaparken hiçbir mezhebi ve kavimsel bir hesabın içinde olmadığı sadece
dünya küfrüne karşı Siyonizme karşı mazlum ve müstaz’af tüm halkların din ve
mezhep ayrımı yapmadan yanında yer almış olduğu 4. Gazze savaşı ve direnişin bu
savaşta kazanmış olduğu zafer ile tescil olmuştur. Birbiri ardına İran’a
teşekkür edip sağladıkları lojistik ve füzeler dolayısı ile minnetarlıklarını
ileten kuruluş örgüt ve direniş gruplarının yaptıkları bu açıklamalar ile ve
ortada bizzat İran menşeli füzelerin uçuşuyor olması ile de artık kesinlik
kazanmış ve bugüne kadar yapılan itiraz, karartma ve görmezden gelmeleri de
bertaraf etmiştir.
Herşeyden önce Hizbullah lideri Hasan Nasrullah’ın ikibin
yılında söylediği “artık yenilgi dönemi bitmiştir” sözünün ispatıdır Gazze
direnişinin başarısı.
Neresinden bakarsanız bakın son Gazze savaşı hem direniş
açısından hem de muvahhit Müslümanlar açısından kutlamaya değer bir zafer ve
bundan sonrası için yeni umut ve getirileri sağlayacak büyük bir kazanımdır.
Zafer yukarıda saydığım ve daha da sayılabilecek birçok sebebe bağlı olarak açıktır ve görmek isteyen görmesi için hiçbir engel taşımayan insanların kolaylıkla görebileceği bir olgudur. İstek arzu ve ilgiye dayalıdır. Belki birazda taraf olmak gerekir. Ancak Kudüs davasına taraf görünüp Siyonist ve emperyalizmin propagandalarına kanan ya da mezhebi ve kavmi histerilerle kanmaya baştan meyilli insanların göremeyeceği ve görmek istemeyecekleri bir olgudur aynı zamanda. Onlar zaten tüm Ortadoğu da emperyalizmin kendilerine sundukları senaryolara ve sergiledikleri oyunlara aşinalar ve baştan beri hep onların zavilerinden bakmaya alışmışlar.
Zafer muştusu onu
hasretle bekleyenlerindir. Bu yüzden son
Gazze savaşının nasıl bir zafer olduğunu bize sorun! Bıkmadan heyecan ile
anlatalım size!