Trump’ın İkinci Döneminde Amerika’nın Süper Krizleri

Ocak 2025’te başlayan Donald Trump’ın ikinci başkanlık dönemi ekonomik, siyasi, jeopolitik, göç ve çevresel alanlarda çok sayıda zorlukla birlikte seyretmiştir. Birbiriyle bağlantılı olan bu zorluklar, Trump yönetiminin ticaret, vergi ve izolasyoncu politikalarının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

Foreign Affairs, Economic Times ve The Economist gibi saygın yayınlar, ABD’nin milli borcunun yaklaşık 37,9 trilyon dolara ulaştığını ve borç/GSYH oranının yüzde 100’ü aştığını son raporlarında belirtmişlerdir. Ayrıca bu ülkenin kredi notu Moody’s gibi kuruluşlar tarafından Aa1 seviyesine düşürülmüştür; bu not, ABD’deki kredi riskinin önceye kıyasla arttığı anlamına gelmektedir.

Trump Etkisi 

Donald Trump’ın Ocak 2025’te Beyaz Saray’a geri dönmesinden bu yana Amerika Birleşik Devletleri, yapısal bir kargaşa ve fırtına içinde bir ülke görünümü vermektedir. Başlangıçta “Önce Amerika” sloganı ve cazip ekonomik vaatlerle başlayan süreç, hızla keyfi ve ani kararlar dalgasına dönüşmüştür.
Çoğu Kongre ve diğer kurumlarla herhangi bir değerlendirme veya koordinasyon olmaksızın alınan bu kararlar, yalnızca ABD ekonomisine zarar vermekle kalmamış, bu ülkenin sosyal, siyasi ve yapısal katmanları üzerinde de büyük bir baskı yaratmıştır.

Ekonomik Meseleler: Gümrük Tarifeleri, Borç ve Piyasalar 

Bu yaklaşımın en belirgin örneklerinden biri, Trump’ın başkanlık döneminin başında ABD ekonomisini çöküşe sürükleyen gümrük tarifesi politikalarıdır. Trump, bu günün Amerikan işçileri için “özgürlük günü” olacağını söyleyerek Çin’den yapılan ithalata yüzde 160’a, Avrupa Birliği’nden yapılan ithalata yüzde 50’ye, hatta Kanada ve Meksika gibi geleneksel ortaklardan yapılan ithalata bile önemli ölçüde gümrük tarifesi uygulamıştır.
Bu adım, S&P 500 endeksinde yüzde 10’dan fazla düşüşe ve yatırımcıların altın gibi güvenli varlıklara yönelmesine yol açtı. Tüketim malları ve gıda maliyetleri yükseldi, küresel tedarik zincirleri ise bozuldu. Haziran 2025’e gelindiğinde, Çin ve Avrupa ile yapılan ön ticaret anlaşmalarıyla piyasalar kısmen toparlansa da uzmanlar ve analistler yıl sonuna kadar resesyon ihtimaline yönelik uyarılarını sürdürmektedir.
Aynı zamanda ulusal borç 37,9 trilyon dolara ulaşmış olup, 2025 mali yılı bütçe açığının yaklaşık 1,4 trilyon dolar olacağı tahmin edilmektedir. Vergi indirimlerinin uzatılması ve savunma harcamalarının artırılması, yıllık 1,2 trilyon doları aşan faiz ödemeleriyle birlikte federal bütçe üzerindeki baskıyı artırmıştır.
The Economist, Ekim 2025 raporunda borcun GSYH’ye oranının yüzde 99,9’a ulaştığını ve 2035’e kadar yüzde 134’e yükselebileceğini bildirmiştir. Moody’s düşünce kuruluşu, Mayıs 2025’te borç artışı nedeniyle ABD’nin kredi notunu düşürmüş; analistlere göre bu durum, borçlanma maliyetlerini yükseltmiş ve dolara duyulan güveni etkilemiştir.

Kurumsal Gelişmeler: Federal Hükümette Değişiklikler 

Trump yönetimi, bağımsız genel müfettişlerin görevden alınması ve eski bazı yetkililerin özellikle onun politikalarına karşı çıkan savcıların yargılanması gibi adımlar atmıştır. Uzmanlar bu adımların, Heritage düşünce kuruluşu tarafından önerilen ve tartışmalara yol açan “2025 Projesi” olarak bilinen planın bir parçası olduğunu belirtmektedir.

Bu plan, federal bürokraside geniş kapsamlı yapısal değişiklikleri, kurumların bağımsızlığının azaltılmasını ve yetkinin başkanın elinde yoğunlaştırılmasını içeriyordu. Trump’ın Ocak 2025’te Beyaz Saray’a girişinin ardından uygulamaya koyduğu adımların amacı, Adalet Bakanlığı da dahil olmak üzere tüm bağımsız kurumları doğrudan başkanın kontrolüne almak olmuştur.
Ekim 2025’e kadar; bağımsız genel müfettişlerin görevden alınmasını, NOAA ve NIH gibi kurumların bütçelerinin azaltılmasını, FBI ve Adalet Bakanlığı yapılarında değişiklikleri içeren 210’dan fazla başkanlık kararnamesi yayımlanmıştır. Bu gelişmeler, yalnızca iç istikrarı bozmakla kalmamış, aynı zamanda ABD’nin küresel alanda etkili rol oynama kapasitesini de azaltmıştır.

Gerginlik Yaratan Dış Politika 

Amerika Birleşik Devletleri’nin dış politikası, Donald Trump’ın ikinci başkanlık döneminde “Önce Amerika” yaklaşımına dayalı olarak şekillenmiştir. Ancak raporlar, bu dış politikanın ABD’nin müttefikleriyle gerilimi artırdığını ve jeopolitik istikrarsızlıklara neden olduğunu göstermektedir.

Trump’ın Avrupa Birliği ve NATO ittifakı içindeki müttefiklerle yaşadığı gerginlikler, ABD için birçok soruna neden olmuş; ancak uzmanlara göre bu politikaların gerçek etkileri gelecek yıllarda daha belirgin hale gelecektir.

Bu olumsuzluklar arasında, Avrupalı müttefiklerin güven kaybı nedeniyle savunmada kendi kendine yeterliliğe yönelmesi ve ABD’li şirketlerle yapılan silah anlaşmalarının azalması yer almaktadır. Bu pazar, ABD savunma sanayisine milyarlarca dolar gelir sağlamaktadır.

Ekonomik alanda, Kanada ve Avrupa ile karşılıklı tarifeler tedarik zincirlerini bozmuş ve ABD’de enflasyonu artırmıştır. Örneğin, Kanada kaynaklı alüminyum sıkıntısı, otomobil ve uçak üretim maliyetlerini yükseltmiştir.

Chatham House düşünce kuruluşu, bu yaklaşımın Avrupa’yı Asya ve Orta Doğu gibi bölgelerle bağımsız ittifaklara yönlendirdiğini, ABD’yi ise Çin gibi rakipler karşısında izole ettiğini ve bunun Washington’un küresel nüfuzunu zayıflatabileceğini belirtmektedir.

Genel olarak bu politikalar, ABD’yi “özgür dünyanın lideri” iddiasındaki bir ülkeden “yalnız bir hegemon”a dönüştürmüştür.

Göç ve Toplumsal Meseleler 

Donald Trump’ın göç politikaları, kitlesel göçmen sınır dışılarını, iltica verilmesinin kısıtlanmasını ve diğer ülkelerin vatandaşlarının ABD’ye seyahatinin engellenmesini içermektedir. Bu durum, ABD ekonomisi ve toplumu üzerinde geniş kapsamlı olumsuz etkilere yol açmıştır.

Raporlar, bu yıl net göçün, 525 binden 115 bin kişiye kadar gerilediğini ve bunun iş gücü sıkıntısına neden olduğunu göstermektedir. Brookings Enstitüsü, bu politikaların ABD’nin GSYH büyümesini bu yıl yüzde 0,1 ila yüzde 0,4 (yaklaşık 30 ila 110 milyar dolar) azaltacağını tahmin etmektedir.

The Hill haber sitesi, 2035 yılına kadar ABD iş gücünün 15,7 milyon kişi azalacağını ve yıllık ekonomik büyümenin yaklaşık üçte bir düşeceğini ve bunun da federal borcun artmasına ve enflasyona yol açacağını öngörmektedir.
Bu politikalar göçü azaltırken, ABD’yi yetenek çekme, inovasyon yaratma ve ekonomik liderlik konusunda küresel rekabette zayıflatmaktadır. Uzun vadeli etkileri, Amerika Birleşik Devletleri’nin konumunu ciddi şekilde zorlamaktadır.

Bu Haberi Paylaş
Yorum Bırakın