Yeni Dünya Düzeninde Orta Asya’nın Karşılaştığı Zorluklar

Orta Asya, her zaman küresel güçlerin dikkatini çeken jeopolitik ve jeoekonomik gelişmelerin önemli merkezlerinden biri olmuştur. Son yıllarda küresel krizlerin yoğunlaşması ve Doğu ile Batı arasındaki güç dengesinin değişmesiyle birlikte, bu bölge yeniden ilgi odağı hâline gelmiştir.

Orta Asya son on yıllarda, Doğu ile Batı’yı birbirine bağlaması ve Rusya, Çin ve İran gibi büyük güçlerle komşuluğu gibi yalnızca coğrafi konumu nedeniyle değil, aynı zamanda zengin enerji kaynakları, transit güzergâhları, çevresel ve sınır sorunları sebebiyle de bölgesel ve bölge ötesi denklemlerin şekillenmesinde belirleyici bir rol oynamaktadır.

Son yıllarda küresel krizlerin derinleşmesi ve Doğu-Batı arasındaki güç dengesinin değişmesiyle birlikte Orta Asya, yeni bir bölgesel düzenin eşiğine gelmiştir.

Kaynakların Yönetimi ve Sınır Anlaşmaları

Orta Asya’daki dönüşümün en belirgin göstergelerinden biri, sınır anlaşmaları ve doğal kaynakların ortak yönetimi konusundaki ilerlemelerdir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından miras kalan sınır anlaşmazlıkları ve su ile enerji kaynaklarının paylaşımı konusundaki çekişmeler, on yıllar boyunca bölgeyi meşgul etmiştir. Ancak son yıllarda bölge ülkeleri bu anlaşmazlıkların çözümü ve bölgesel iş birliğini ilerletme yönünde önemli adımlar atmıştır.

Bunun en somut örneklerinden biri, 2022 yılında Özbekistan ile Kırgızistan arasında imzalanan sınır anlaşması ve “Kempir-Abad Barajı”nın ortak yönetimine ilişkin uzlaşmadır. Yıllar süren müzakereler ve zaman zaman kanlı çatışmaların ardından imzalanan bu anlaşma, bölgesel iş birliğinde bir dönüm noktası olarak görülmektedir.

Aynı şekilde Tacikistan ile Kırgızistan arasındaki sınır sorunlarının bir kısmının çözülmesi ve ortak komisyonların kurulması da, bölge liderlerinin geçmişteki güvensizlikleri geride bırakma ve bütünleşmeye yönelme kararlılığını göstermektedir.

Buna ek olarak, su krizi, bölgenin en ciddi çevresel ve güvenlik sorunlarından biri olmasına rağmen, ülkeler arasında ortak iş birliğini güçlendiren bir fırsata dönüşmüştür. Amuderya ve Seyhun gibi nehirlerin verimli kullanımı için ortak komisyonların kurulması, Orta Asya’da kolektif bir akılcılığın doğduğunun göstergesidir. Bu akılcılık, sürdürülebilir ve yerel temelli bir düzenin temelini oluşturabilir.

Küresel Güçlerin Stratejik Orta Asya’daki Rekabeti

Orta Asya, tarih boyunca Avrasya’nın kalbi ve Doğu ile Batı’yı birbirine bağlayan bir halka olarak görülmüştür. Bu eşsiz konum, küresel güçlerin bölgeye nüfuz etmek için sürekli rekabet etmesine yol açmıştır. Ancak günümüzde fark, Orta Asya ülkelerinin artık yalnızca dış güçlerin rekabet sahası olmak istememesi, aksine bu rekabetten ulusal ve bölgesel çıkarlarını elde etme fırsatı olarak yararlanmalarıdır.

Şunu belirtmek gerekir ki, Orta Asya doğası gereği Doğu bloğunun bir parçasıdır. Bu ülkelerin Rusya, Çin ve diğer doğu güçleriyle olan tarihi, kültürel, ekonomik ve güvenlik bağları derin ve köklüdür. Bu nedenle ABD ve Avrupa Birliği son yirmi yılda çeşitli ekonomik yardımlar ve demokrasi projeleri aracılığıyla bölgede nüfuz kazanma çabalarına rağmen, Batı’nın varlığı her zaman sınırlı ve engellerle karşılaşmıştır.

Örneğin, ABD’nin Kazakistan’daki enerji sektörüne yönelik yatırımları yüzeyde Batı nüfuzunu göstermekle birlikte, Kazakistan aynı zamanda Rusya liderliğindeki Avrasya Ekonomik Birliği’nin üyesidir ve Çin’in Kuşak ve Yol projelerinde de aktif olarak yer almaktadır. Bu durum, Kazakistan ve diğer bölge ülkelerinin Batı’nın desteğini kabul etseler bile, temel eğilimlerinin Doğu bloğuna yönelik olduğunu göstermektedir.

Buna karşılık, Çin’in “Bir Kuşak, Bir Yol” girişimi ve Rusya’nın Avrasya Ekonomik Birliği ile Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü çerçevesindeki faaliyetleri, bu iki doğu gücünün Orta Asya’daki konumunu sağlamlaştırmıştır. Bu ülkeler yalnızca bölgenin doğal komşuları değil, aynı zamanda yeni Asya düzeninin başlıca aktörleri olarak Orta Asya devletlerinin güvenini kazanmaktadır. Sonuç olarak, Doğu-Batı rekabeti bu stratejik coğrafyada Doğu bloğunun lehine gelişmektedir.

Yeni Güvenlik ve Çevre Sorunları

Bölgesel iş birliğinde olumlu gelişmelere rağmen, Orta Asya hâlâ karmaşık ve yeni zorluklarla karşı karşıyadır. İklim değişikliği ve su krizi, bölgenin istikrarı ve güvenliği açısından en ciddi tehditlerden biridir. Buzulların erimesi, Aral Gölü’nün kuruması ve su kaynakları üzerindeki rekabetin artması, yeni gerilimlerin doğmasına neden olabilir. Bu durumun önüne geçmek için bölgesel iş birliği daha sistematik ve güçlü bir şekilde yürütülmelidir.

Diğer yandan, terörizm, aşırılıkçılık ve uyuşturucu kaçakçılığı tehdidi de bölgenin üzerinde varlığını sürdürmektedir. Orta Asya’nın Afganistan’a komşu olması, bu ülkedeki istikrarsızlığın bölgeye sıçraması riskini artırmaktadır. Bu nedenle, bölge ülkelerinin ortak terörle mücadele politikaları geliştirmesi ve sınır güvenliğini güçlendirmesi hayati önem taşımaktadır.

Örneğin, Tacikistan ile Rusya’nın Afganistan sınırında yürüttüğü ortak güvenlik iş birliği, bölgenin bu tehditlere karşı duyarlılığını ve istikrarsızlığın Orta Asya’ya sızmasını önleme çabasını göstermektedir.

Ayrıca, enerji ve transit alanlarındaki büyük güç rekabeti de başka zorluklar yaratmaktadır. Petrol ve gaz boru hatları, demiryolu ve kara yolu projeleri ekonomik fırsatlar sunsa da, aynı zamanda jeopolitik çekişmelere sahne olma riskini de taşır. Bu koşullar altında Orta Asya ülkeleri, denge politikaları izleyerek dış güçlerin yıpratıcı rekabetine kapılmaktan kaçınmalıdır.

Sonuç

Görünüşe göre, Orta Asya bugün tarihi dönüşümünün yeni bir aşamasına girmektedir. Sınır anlaşmaları ve doğal kaynakların ortak yönetimi, bölgesel bütünleşmenin umut verici işaretleridir. Aynı zamanda küresel güçlerin bu bölge üzerindeki rekabeti, Orta Asya’nın yeniden jeopolitik hesapların merkezine yerleştiğini göstermektedir. Ancak bu kez, bölge ülkeleri daha bilinçli hareket etmekte ve bu rekabeti kendi konumlarını güçlendirmek için bir fırsat olarak değerlendirmeye çalışmaktadır.

Genel olarak önümüzdeki yıllarda, sınır anlaşmaları ve su iş birliği çerçevesinde bölgesel bütünleşme süreci devam edecek, Çin ve Rusya’nın öncülüğündeki Doğu bloğu, bölgede belirleyici rolünü daha da sağlamlaştıracaktır. Batı, yatırım ve diplomatik çabalarını sürdürse de, bölgenin tarihi ve coğrafi yapısı kalıcı bir Batı nüfuzuna izin vermeyecektir.

Sonuç olarak, yeni Orta Asya düzeni, esasen doğu iş birlikleri ve yerel girişimlere dayanacaktır. Bu düzen doğru şekilde yönlendirilirse, yalnızca bölgenin istikrarı ve kalkınmasını garanti etmekle kalmayacak, aynı zamanda çok kutuplu gelecekte dünyanın diğer bölgeleri için de bir model oluşturacaktır.

Masume Muhammedi

Bu Haberi Paylaş
Yorum Bırakın